Zincirsiz benim yeni Everest’im

Güncelleme Tarihi:

Zincirsiz benim yeni Everest’im
Oluşturulma Tarihi: Şubat 02, 2013 00:00

ABD’nin şiddet kültürünü beyazperdeye taşımasıyla meşhur yönetmen Quentin Tarantino, bu hafta Türkiye’de de vizyona giren son filmi ‘Zincirsiz’i anlattı.

Haberin Devamı

Bir gün bir spaghetti western filmi çekeceğiniz kaçınılmaz mıydı?
-Evet, kesinlikle. Her zaman bir western çekmek istedim. Ayrıca şunu hep biliyordum ki, bir gün bir western filmi çektiğim zaman içinde belli bir dereceye kadar spaghetti sosu olacaktı. Aslında Kill Bill’in ikincisinde ve hatta Soysuzlar Çetesi’nde de bir tür spaghetti hissi vardı. Bütün filmlerimde birlikte çalıştığım senaryo süpervizörümün Soysuzlar Çetesi’nin çekimine başladıktan sonra ilk sahneye bakıp “Quentin, bu senin ilk Western’in!” dediğini hatırlıyorum. (Gülüyor.)
Ne tür modern western’lerden hoşlanıyorsunuz?
-Aslında son yıllarda bazı iyi western’ler çekildi. Jesse James’i beğendim, Barbarosa da iyi filmdi.
Bir senaryoyu yazmaya başladığınızda sonunu biliyor musunuz?
-Hayır, kesin olarak filmin sonunu hiçbir zaman bilmiyorum. Örneğin Kill Bill’de, filmin sonunda Bill’in öleceğini tahmin etmek zor değildi, ancak bunun tam olarak nasıl olacağını bilmiyordum.
Filmin yapımcısı Harvey Weinstein’la ilişkiniz nasıl? Sizin ilişkiniz de zamanla evrildi mi?
- Daha yakın olamazdık. Weinstein benim sinemadaki babam, patronum, aslında hem babam hem patronum. Ancak kesin olan bir şey var, o da şu: Bugüne dek yaptığım filmleri biliyorsunuz, eğer Harvey Weinstein olmasaydı, şu anda bugüne dek yaptığım tüm o filmleri sahip olduğum servetle o şekilde yapmayı becerebilmiş bir halde burada oturuyor olamazdım. Onun desteği olmasaydı filmografim tamamıyla farklı olurdu. Eğer yolum bir şekilde Harvey Weinstein’la kesişmemiş olsaydı bugün tamamen farklı bir kariyere sahip olacaktım.

Haberin Devamı

KARİYERİMİN ZİRVESİNDEYİM

/images/100/0x0/55ea3743f018fbb8f871e4f4

Kariyerinizin bu dönemini nasıl tarif edersiniz?
- Sanırım sanatsal açıdan kariyerimin zirvesindeyim. Becerilerimi bu seviyeye çıkarmak ve bu seviyede bir hırsı yakalamak için çok çalıştım. Bu film kesinlikle
benim yeni Everest Dağım. Her büyük film yapışımda, o film benim bir sonraki Everest Dağım oluyor. Şu anda bulunduğum yere göre, umuyorum ki çektiğim her yeni film de çektiklerim içinde en iyisi oluyordur.
Kill Bill 3’ün çekileceği kesin mi?
- Hayır, kesin değil. Bir süre de olmayacak çünkü yeni çekilecek bir filmde Vivica Fox’un kızının büyümesi ve Uma’nın peşinden gitmesi gerekiyor. Dolayısıyla da en az 18 yaşında olmak zorunda. Yani kızın diğer filmde dört yaşında olduğunu düşünecek olursak biraz daha vakit var. (Gülüyor).
 Leonardo Di Caprio’nun bu filmdeki oyunculuğundan biraz bahsedebilir misiniz?
- Leonardo kesinlikle yırtıcı bir performans sergiliyor. Doğrusunu isterseniz bu karakteri ilk yazdığımda daha yaşlı birini düşünmüştüm, yani bu karakteri Leo için yazmamıştım. Ancak sonra Leo senaryoyu okudu ve karakteri çok sevdi, bu konuyu konuşmak için benimle buluşmak istedi. Karakteri konuşmaya başladığımızda da “Bu gerçekten çok cool, çok iyi olur” derken buldum kendimi.
Bu filmde aynı zamanda Don Johnson’a da rol verdiniz. John Travolta’nın Pulp Fiction’la birlikte yeniden yakaladığı ivmeyi Johnson da bu filmle yakalar mı?
- Don filmde çok iyi iş çıkardı. Ama John’un başına gelen gerçek bir fenomendi. John, aynı zamanda o filmin starıydı, yani onun başına gelen şeyle kıyaslamak doğru değil. Ama Don Johnson da cool bir aktör, ben Miami Vice dizisinden önce de kendisine hayrandım. Küçük bir çocukken de, 70’lerden bu yana tüm filmlerini, televizyon şovlarını hayranlıkla izledim. O yüzden Miami Vice’la asıl çıkışını yaptığında “Zamanı geldi” diye düşünmüştüm.
Son filminizi çekerken köleliği ele almak itici bir güç oldu mu sizin için?
-Evet, oldu. Uzun zamandır bu konuyla ilgilenmeyi istiyordum, ayrıca uzun süredir başkalarının da bu konuyla ilgili bir şeyler yapmasını arzu ediyordum. En sonunda başkasının yapmasını beklemek yerine kendim bu işe adaylığımı koymaya karar verdim. (Gülüyor.)
Kölelikle ilgili bir film yapmak sizin için neden bu kadar önemliydi?
- Çünkü bu konu benim için çok şey ifade ediyor. Büyük ihtimalle diğer her şeyden çok daha önemli bir konu. Bu benim DNA’mda var. Dokularıma işlemiş. Soysuzlar Çetesi için de aynı şey geçerliydi, 2. Dünya Savaşı hakkında çok bilgim vardı, zaten aksi geçerli olsaydı baştan öyle bir konuyu işlemeye istekli olmazdım. Kölelik konusunda da aynı şey oldu. Şu an 40’larımın sonuna yaklaşıyorum, dolayısıyla da kölelik tarihiyle ilgili yeterince bilgiye sahibim. Senaryoyu yazarken herhangi bir tarih kitabından faydalanmadım, kendi kendime sorular sordum ve o soruların cevaplarını buldum.
‘Soysuzlar Çetesi’ni çektiğinizde, bu filmle soykırım filmlerine bir son verdiğinizi söylemiştiniz. ‘Zincirsiz’ de kölelik hakkında çekilen filmlere mi bir son verecek?
- Hayır, aslında tam tersinin olmasını umut ediyorum. Umarım diğer insanlar da bu konu etrafındaki hikâyelerin aslında ne kadar verimli bir konu olduğunun farkına varır. Bu yalnızca ellerinizi ovuşturup kölelik meselesinde neler olduğunu anlatın demek değil, orada aynı zamanda son derece zengin kahramanlık, korkaklık, ihanet, sevgi, nefret hikâyeleri var. İnsanlar “Artık yeni hikâye kalmadı” diyorlar. Bence ABD’nin baş etmekte zorlandığı, ancak yeni ve farklı açılardan yapılabilecek çok fazla hikâyenin olduğu bir konu var: Siyah ve beyaz.
40’lı yaşlarınızın sonuna geldiniz. Hiç orta yaş krizi yaşadınız mı?
 - Bildiğim kadarıyla henüz yaşamadım.
Peki biraz daha yumuşadığınız söylenebilir mi? Aslında çok dışa dönük birisiniz ama bazen karşınızdakiyle kavgaya girmekten de çekinmiyorsunuz. Son dönemdeyse biraz daha yumuşadığınızı görüyoruz…
 - Şimdi daha yumuşak mıyım bilmiyorum. Ama şunu biliyorum ki birine yumruk atarsam bu bana 30 bin dolara mal olacak. Dolayısıyla daha ne kadar delirebileceğimi görmem lazım.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!