OluÅŸturulma Tarihi: Haziran 23, 2000 00:00
ZEYTINLI, SOĞANLI, BAGET, KLASIK…HANGISINI ARZU EDERDINIZ?.. Şöyle bir düşününün: Soğanları rendeleyip sahanın içinde ateşin üstüne koymuşsunuz, onlar hafif hafif pembeleşirken siz domatesleri rendelediniz ve önce doğradığınız yeşil biberleri sonra da domatesi soğanın içine ekliyorsunuz...Domatesler suyunu çekerken tüm mutfağınızı dayanılmaz bir koku kaplıyor. Biraz sonra karışımın kıvamına ulaştığına karar veriyorsunuz ve içine iki tane yumurta kırıyorsunuz. Her zaman yaşadığınız kararsızlık yine kendini gösteriyor. Acaba yumurtaları olduğu gibi mi bıraksanız, yoksa tüm malzemeyle beraber onları da karıştırsanız? Sonunda olduğu gibi bırakmaya karar verip, üzerine tuzunu ve baharatları ekliyorsunuz. Bir iki dakika kendi halinde piştikten sonra menemeninizin altını kapatıyorsunuz...İşte tam o anda kapı çalıyor ve kapıcınız öğlen servisinde fırından yeni çıkmış, sıcacık, çıtır çıtır ekmeğinizi getiriyor!Aslında belki de siz o yumurtayı yaparken gelecek ekmeği de hesaplamıştınız, kim bilir? Ve tabii ki, ekmeği mutfağa getirdikten sonraki ilk işiniz, sahanı ocağın üstünden almak ve malzemenin ortasında duran iki küçük sarı yumurta topuna ekmekten kopardığınız parçaları batırmak ve afiyetle yemeğe başlamak…Hemen hemen her gün belki kahvaltıda, belki öğlen veya akşam yemeklerinde, belki de genellikle diyetisyenlerin o asla yememeniz gerekiyor dedikleri anlamsız saatlerde yukarıdakine benzeyen olaylar yaşıyorsunuz. Hikayenin figüranları olan yemekler hep değişiyor belki ama baş rol oyuncusu hep aynı: Ekmek.Işte belki de bu sebeplerden, bu vazgeçilmezliğinden ötürü literatürde ekmek hep temel besin olarak geçiyor.Tarihçesine baktığımızda, ekmeğin kökeninin Uzakdoğu'ya dayandığını söylemek mümkün. Ekmek yapımı ise, Mısır'da çok eski tarihlerden beri biliniyormuş. İlk zamanlarda ekmek yapmak için, iyice kızdırılmış yassı taşlar kullanılıyor, bunlarda bir çeşit peksimet pişiriliyormuş. Daha sonra taşların yerini ocakların üzerine yerleştirilmiş ızgaralar almış. Sonraları tuğla veya topraktan küçük fırınlar icat edilmiş. Roma'da halk ekmeğini evindeki ocaklarda pişirirmiş. Fırıncıların birleşerek bir lonca meydana getirmeleri ise ancak Trajanus devrinde gerçekleşmiş. Ekmek yeme alışkanlığı ise, Roma İmparatorluğu'nun kendi topraklarından başlayıp önce İtalya'ya sonra da bütün dünyaya yayılmış.Bugün ağırlıklı olarak tükettiğimiz beyaz ekmeği yapmak için öncelikle un, su, tuz ve mayanın karıştırılması gerekiyor. Tüm malzeme yoğrularak uygun şekilde fermente edildikten sonra gün geçtikçe kuşa çevrilen gramajına uygun olarak parçalara bölünüyor ve pişirilerek fırınlarımızın, bakkal ve marketlerimizin raflarında yerlerini alıyorlar. Hiçbir şekilde vazgeçemediğimiz, İktisat hocalarının bile, arz- talep dengesini anlatırken, fiyatı ne kadar artarsa artsın, talebi değişmeyen ürüne verdikleri değişmez örnek olan ekmekler, %58-60'ları karbonhidratlardan oluştuğu için de birer
kalori deposu olarak karşımıza çıkıyorlar. Ekmeklerin içindeki karbonhidratların bir kısmını uzmanların "sindirilmeyen karbonhidratlar" olarak nitelendirdikleri "kepek" oluÅŸturur. Buna göre, ekmeÄŸin yapımında kullanılan kepek miktarı ne kadar artarsa, karbonhidratların emilme oranı o kadar düşer.ÇoÄŸunlukla kilo almamıza sebep oldukları için pek sevmediÄŸimiz karbonhidratlar dışında ekmekler, içerdikleri 6-8.5 gr. Proteinle, günlük protein ihyiyacının büyük bir bölümünü ve kepekte bulunan B kompleks vitaminleri ile de, insan geliÅŸimi ve saÄŸlığı için gerekli olan vitamin, ayrıca içerdikleri sodyum, potasyum, kalsiyum, fosfor ve demir mneral ihtiyacımızı karşılamamıza yardım eder. Ancak ekmekte bulunan bu özelliklerin kaybolmaması için dikkat edilmesi gereken bazı noktalar var ki onları ÅŸu ÅŸekilde sıralıyabiliriz: EkmeÄŸin piÅŸme süresi, ekmeÄŸe eklenen kabartıcı maddelerin ölçü ve özellikleri ve oksidasyon için kullanılan maddeler.Yukarıda saydıklarımdan bağımsız olarak uzmanlar ekmeÄŸin kalitesine etki eden faktörleri ise şöyle sıralıyorlar:Unun randımanı: EkmeÄŸin rengi esmerleÅŸtikçe içindeki kepek miktarı da artar ve randımanı yükselir.Öğütme: Unun öğütülme derecesi çok önemli. Ä°nce öğütülen undan hazırlanan ekmekler, kalın öğütülenlere göre daha iyi olur. Dayanıklılık (Elastikiyet, özlü olma): Unun kaliteli olması yani dayanıklılığı, iyi kümelenmiÅŸ bir somun olmasını saÄŸlar. Una katılan suyun miktarı: Yüksek kalitede ekmek verecek uygun kıvamda hamur elde etmek için una katılması gereken suyun miktarına " unun suyu kaldırması " denir. Az su ile ekmek hazırlandığında, ekmeÄŸin hacmi küçük, içi kuru, elastikiyeti az olur. Bunu tam tersinin gerçekleÅŸtiÄŸi durumlarda ise, ekmeÄŸin içi yapışkan, ıslak ve büyük oluklu olur. Suyun bileÅŸiminin etkisi: Orta setlikteki sular ekmek yapımı için en uygun olanlardır. YoÄŸurma süresi: EkmeÄŸin kabarmasındaki en önemli etkenlerden biridir, yoÄŸurma süresi. Hamur normal yoÄŸurulma süresinin altında yoÄŸurulursa, "gluten kompleksi" tam oluÅŸamayacağından, hamur yapışkan ve sakızımsı olur. Fazla yoÄŸrulursa da, "gluten komplaksi" fazla etki nedeniyle hamurun parçalanmasına ve yeterince kabarmamasına neden olur. Enzimlerin etkisi: Unda bulunan enzimlerden amilez ve proteazın miktarı ekmeÄŸin kalitesine etki eder. Amilaz, niÅŸastayı dekstrinlere ve maltoza parçalar. Proteaz ise, proteinlerin hidrolizasyonunu saÄŸlar.Son dönemde fark etmiÅŸsinizdir ki, ekmekler alıştığımız taÅŸ, kepek, halk ve çavdar çeÅŸitleriyle sınırlı deÄŸil. Artık dilimlenmiÅŸ siyah ve yeÅŸil zeytinden yapılan Zeytinli, bizim alışkanlıklarımızın içinde arasında önemli yer tutan ve doÄŸaya zarar verdiÄŸimizi bile bile kullanmaktan vazgeçemediÄŸimiz plastik poÅŸetlerimize, ikiye bölmeden kesinlikle sığmayan Baget, diyetisyenler ve özellikle de karbonhidratlarla proteinlerin bir arada yenmesini yasaklayan Fransız Monteignac'ın ısrarla tavsiye ettiÄŸi, tüm buÄŸday unundan imal edilmiÅŸ Entegral, ceviz ve çavdar unundan yapılan Cevizli, nasıl olur?, kokarız ama? demeden önce kesinlikle denemenizi tavsiye edeceÄŸim SoÄŸanlı ekmekleri, sadece Fransız filmlerinde görmek zorunda deÄŸiliz. Gün geçtikçe artan ve deÄŸiÅŸen talepler doÄŸrultusunda birçok üretici firma ekmeÄŸin deÄŸerini daha çok anladı ve klasik fırınların yerini, " Unlu Mamuller" konusunda uzmanlaÅŸmış fırınlar alırken, hiper marketlerimizin hemen hemen hepsinin içinde nasıl yapıldığını da rahatlıkla izleyebileceÄŸiniz fırınlar açıldı. GeliÅŸme bununla kalmadı ve Ä°stanbul ve Ankara'da ÅŸubeleri olan " Paul " gibi, sadece ekmek konusunda uzmanlaÅŸmış, Fransız kökenli ekmek dükkanlarımız da oldu. Bize düşen görev ise bunun keyfini çıkartmak olarak belirlendi. Tüm bu bilgilerin ışığında, okuduÄŸunuz bu yazının ardından eminim ki yapacağınız ÅŸey, ulaÅŸabileceÄŸiniz ilk noktadan herhangi bir çeÅŸit ekmek alarak onu ne yediÄŸinizi bilerek tüketmek olacaktır. Herkese ÅŸimdiden afiyet olsun.Özlem GÃœNDOÄžDU - 23 Haziran 2000, Cuma Â
button