Güncelleme Tarihi:
Banu TUNA
“Âdem, ölümünden saniyeler önce Allah’tan merhamet yağını diledi ve bunun için de oğlu Şit’i görevlendirdi. Şit, cennet bahçelerindeki iyilik ve kötülük ağacından üç tohum aldı ve babasının ağzına koydu. Babası gömülünce tohumlar yeşerdi ve tohumlardan zeytin ağacı, sedir ağacı ve servi ağacı büyüdü...” Tevrat, Hz. Adem’in ölümünü böyle anlatıyor. Başka bir inanışa göre de cennette iki ağaç vardı. İncir ve zeytin. İncir gerçeğin, zeytin hayatın ağacıydı. Eh hayat ağacının, hele de hasat mevsiminde, bu sayfanın konusu olması kaçınılmazdı.
Pastırma yazının sıcacık sabahında, Ayvalık yollarında ilerliyoruz. Sağlı sollu asırlık zeytin ağaçlarının arasından... Ağaçların arasında bir biz, bir de işçiler var. Ellerinde uzun sırıklar, zeytin hasadına başlamışlar...
Her yıl bu zamanlarda yaşanan ritüeli, İhsan Oktay Anar gibi anlatabilmem imkansız. Ama bu da benim ilk zeytin hasadım. Zeytinin topraklarındayım, Antikçağdaki adıyla Elaia’da, yani Zeytin İskelesi’nde. O zamanlar sadece iyi insanların zeytin yetiştirmesine izin verilirmiş söylentiye göre.
Bir de dua öğreniyorum, hasada başlarken söylenen: “Zeytin ağacı kadar uzun ömürlü, zeytin tanesi kadar bereketli, zeytinyağı kadar sağlıklı bir hayat...”
Eylül başında, bağbozumu zamanı Bozcaada’da olmak nasıl bir şeyse, yılın bu zamanları Ayvalık ve çevresinde olmak da aynı.
Herkes zeytin konuşuyor, her yerde zeytin ve zeytinyağı tadılıyor. Kazana düşmek, zeytinyağında yıkanmak istiyorsunuz. Ki, yöre halkı hemen hemen böyle yaşıyor. Zeytin onlar için yiyecek, içecek, ilaç, ekmek kapısı... Rehberimiz sohbet ederken, her sabah tıraştan sonra yüzüne zeytinyağı sürdüğünü anlatıyor mesela. Cildi hem besliyormuş, hem de batmaları engelliyormuş.
Komili de bu yörenin 131 yıllık markası. Bu yılın hasadı şerefine bir kitap hazırlamışlar: Ağaçtan İnsana Zeytinyağı Anıtları. Metinler Nedim Atilla, fotoğraflar İsa Çelik imzası taşıyor. Onu tanıyınca fark ediyorum; zeytinle ilgili bir kitap için, İsa Çelik’ten daha iyi bir isim düşünülemezmiş.
Kitap sadece 1000 tane basılmış ve satılmıyor. Oysa içinde öyle hikayeler, öyle insanlar var ki. Ben de birkaçını buraya taşımaya karar verdim ki, onlardan siz de haberdar olun.
SABUNCU ALİ
Geriye tek o kalmış
...Ayvalık’ta, 20 yıl öncesine kadar onlarca sabun üreticisi vardı. Bugün ise yaşayan ve işini ustalıkla yapan tek sabuncu Ali Erdinç Özuzun. Sabun üretiminin inceliklerini öğretecek yeni çıraklar, gençler arıyor ama bulamıyor.
Adını ve soyadını soranlara, “Boş verin, beni soyadımla kimse tanımaz... Sadece Sabuncu Ali deyip geçin” diyor. 1937 Ayvalık doğumlu. 1955 yılından bu yana elle sabun yapımı işinin içinde. Midilli Adası’ndan göç etmiş köylü bir anne babanın oğlu. Ali Amca, 14 yaşına geldiğinde, Ali Cömert’in “Cömertler” adlı sabun üretimi yapan işletmesinde işe başlıyor. 21 Şubat 1983’te emekli oluyor. O gün bugündür tek başına, bir iki el aleti dışında hiçbir makine gücü kullanmadan sabun üretiyor.
SAĞANCI
Antikçağdan beri zeytinci köy
1700’lerin sonunda, Sağancı Köyü’nde yoğun nüfusu Rumlar oluşturuyor ve yöne zeytincilikle anılıyormuş. Köydeki en büyük zeytinyağı fabrikasının sahibi de Agalya diye anılan zengin bir Rum... 1790’da kuraklık sonucu, zeytinyağı sıkıntısı başlamış. Bergama’ya gelen Bağdatlı tüccarlar, hayli yüksek fiyatlar ödeyerek yörenin bütün zeytinyağını satın almışlar. Padişah bir ferman göndererek, yağın ecnebilere satışının önüne geçilmesini istemiş. Bergama Ayanı da görevi Sağancı’da yaşayan Türk ailelerine vermiş. O zamana kadar sadece susam yağı üreten Müslüman aileler, zeytin yetiştirmeye, zeytinyağı üretmeye başlamış. Sağancılı Veli Efendi öyle bir yağ üretmiş ki, tadına bakan herkes hayran olmuş. 19. yüzyılın sonuna doğru, bütün Akdeniz’de herkes bu yağın peşine düşmüş.
DAYIBAŞILAR
Her sabah bir fincan yağ
Onlar olmasa, ne güzel zeytin olur, ne de güzel zeytinyağı. Anadolu insanının kendine has becerikli halini görürsünüz tavırlarında. Sonbahara kadar irileşip olgunlaşan tombul, yeşil ve acı zeytinler, suları değişe değişe tatlanacak ve sofraların başköşesine kurulacaksa eğer, onları özenle toplayacak zeytin insanlarına gereksinim var demektir. Ve onları yöneten dayıbaşılara...
... İkisi de Midilli doğumlu ve ömürlerini zeytin ağaçlarının arasında tüketmiş iki dayıbaşı: 94 yaşındaki Abdullah Atıcı ile 92 yaşındaki Mehmet Uğur... İkisi de sağlıklı ve dinç olmalarını zeytinyağına borçlu olduklarını söylüyor. “Her sabah bir kahve fincanı zeytinyağı içeriz” diyerek övünüyorlar.