Zerrin Özer’in bile bilmediği maceramız

Güncelleme Tarihi:

Zerrin Özer’in bile bilmediği maceramız
Oluşturulma Tarihi: Kasım 06, 2003 19:21

(Bu bir magazin haberidir. Oto-magazin.) Şimdi size bir “çok özelimi” anlatacağım. Serdar Devrim sadece bize konuştu. Şok itiraf... (Nasıl, öğreniyorum bu işi değil mi!) Temel Dayı ve Yenge ile aramızın açılmasına sebep olan bir “yasak aşkı” aha burada itiraf edeyrum. Bundan 20 sene kadar önce, Zerrin Özer yüzünden başıma gelmedik kalmamıştı...

Haberin Devamı

1980’lerin başı. Bir kamyon ve bir kamyonetle bakkallara, marketlere gıda maddesi servisi yapan bir küçük işimiz var. Rahmetli ortağım Güngör ve ben. Ortaköy’deki depo-dükkanda Allah selamet versin Temel Dayı duruyor. Ben de “Dayı” diyorum, ama aslında ortağımın dayısı. Fizik olarak benzemese de (ufak tefek, pos bıyıklı) diliyle, espri kabiliyetiyle, çabucak atan kafası ve tutamadığı diliyle tipik bir “Karadeniz uşaa.” Mustafa diye bir de arkadaş var bizimle çalışan, dördümüz hemen bütün gün bir aradayız. İş yoğun, yorucu, şamata gırgır yapmadan olmuyor. Sululuk gırla. En büyük zevkimiz de Temel Dayı’yı kızdırmak.

Bizim rahmetli kırmızı kamyonette iki tane kaset var. Biri Bülent Ersoy’un Biz ayrılamayız adlı şarkısının da olduğu bir kaset, diğeri de Zerrin Özer’in Yalan, Dünya Tatlısı, Bir gülü sevdim, Kar beyaz gibi şarkılarının olduğu bir kaset. (Galiba. Bu şarkılardan bir ikisinin olduğu, daha eski bir kaset de olabilir.)

Haberin Devamı

Ben Zerrin’i çok sevdiğim, sesine, üslubuna bayıldığım için (ayrıca üçüncü bir kasedimiz de olmadığı için) Dayı ile ne zaman servise çıksak, kasedini takıp, şarkılarını mırıldanıyorum.

Bizim Güngör’le Mustafa, “Bakma Serdar’ın böyle karısına, çocuklarına düşkün numaralarına, o ne sinsi heriftir, karda yürür, izini belli etmez” diye Temel Dayı’yı dolduruyorlarmış meğer. Adamcağız karımı da çok sever, kahredermiş kendini.

- İmkanı yok inanmayrum, demiş, ha Serdar oyle şey yapmaz...
- Bak nasıl da kandırmış seni! Hem de sevgilisi kim, bir bilsen...

Önce “Doriyse bile bilmek istemeyrum” demişse de, meraklı Dayı, sonunda dayanamamış:

- Ha kimdir o kari?
- Zerrin Özer!
- Ne! Hani bir şarkici kari var, o mi? İnanmayrum...
- Sen Serdar neden sabahtan akşama kadar şarkılarını mırıldanıyor sanıyorsun?

İnanmış! Sonradan “Az kaldi beni kandirilerdi” diyordu ama, bal gibi kanmış.

Sohbet ederken, dönüp dolaşıp lafı İyibaa'ya getiriyor. (Ben bu “İyibaa”nın Samsun’daki eski patronu Eyüp Ağa olduğunu aylarca sonra anladım.)

İyibaa çok efendi, herkesin sevip saydığı biriymiş de; oğlu “pavyonda çalişan bir kariya” kapılmışmış da; karısı çocuklarını aldığı gibi evi terk etmiş de; İyibaa da kalp krizi geçirmiş de...

Haberin Devamı

Benim daha bizimkilerin fırlamalığından haberim yok, anlamıyorum Temel Dayı’nın derdi nedir.

Bir kere, iki kere... “Yahu Dayı, niye her gün aynı hikayeyi anlatıyorsun bana...”

Derken beni ve eşimi de çok seven Yenge katıldı koroya. O da dükkana gelip oturuyor, bana “Ne kadar tatlı bir eşim olduğunu, insanın yuvasının ne kadar önemli olduğunu anlatıyor...”

Bir gün, karımla Rumelihisarı’na gidiyoruz, bir arkadaşın evine. Bebek’te durduk, elimiz boş gitmeyelim diye mezeciden bir şişe şarap alacağım. Belediye otobüsünde de çalışan Mustafa görmüş beni.

Sen git, o saat beni Temel Dayı’ya “fitnele.”

- Senin Serdar dün gece neredeydi, bil bakalım!
- Bilmek istemeyrum, ha neredeydi bu uşak da?
- Bebek Otel’de, Bebek Otel’de... Malum kadınla beraber.
- Hadi lan ortan, ataysun...
- İnanmıyorsan Serdar’a sor. “Dün akşam seni Bebek’te görmüşler. Sen miydin o?” diye bir sor.

Haberin Devamı

Ertesi sabah sordu, ben de “Doğrudur, Bebek’te görmüş olabilirler beni” dedim.

Karardı bizimki, bir surat, patronu olmasam dövecek neredeyse beni.

Artık anladım ki, bir numaralar dönüyor. Serviste Güngör’le Mustafa’yı sıkıştırdım. İtiraf ettiler. “Dayı senin Zerrin Özer’le kırıştırdığına inanıyor. Aman bozma, haftalardır işletiyoruz...”

Dükkana dönerken, aklıma bir p.ştluk geldi. “Durun Dayı’ya bir oyun da ben oynayayım!”

Bir telefon kulübesinden Figen’i aradım, kafa dengi bir arkadaşım, “Sana sonra anlatırım. Bizim dükkanı ara, Temel Dayı çıkacaktır telefona. En seksi sesinle beni iste. ‘Serviste’ diyecektir. O zaman ‘Ben Zerrin, aradığımı söyleyin lütfen’ der kapatırsın...”

Haberin Devamı

Yarım saat sonra dükkana bir gittik ki, bizimki koltuğa çökmüş, neredeyse kalp krizi geçirmek üzere. Yenge başında, endişeli.

Korkudan hemen itiraf ettim:

- Yahu Dayı dur Allah’ını seversen, sana şaka yaptık. Vallahi yok öyle bir şey. Ben Zerrin Özer’i tanımam bile. Bu serseriler sana oyun oynamışlar...

İnanmadı. Karımı yardıma çağırmamız, olayı ona anlatmamız gerekti ki... Temel Dayı ile Yenge’ye “Bana da anlattılar. Şaka yapmışlar Dayı sana...” desin.

- Bu seferlik affedeyrum, ama o karinin kasedini aha bu tükandan içeru sokmam, bilesun!..

Kazık kadar Serdar, ondan sonra Zerrin’in o güzelim kasedini gizli gizli dinledim...


Not:
İçinizde gazeteci varsa, aklına hemen şu soru gelmiştir. “20 sene sonra niye bunları anlataysun?” Zerrin Özer’in doğum günüymüş, “sahne aldığı” AvantGarde’da dostlarıyla pasta kesmiş. Beni çağırmadığı için işte böyle intikamım acı oldu. “Ama kadıncağız yaşadığınız bu macerayı ne bilsin? Muhtemelen senin varlığından bile haberi yok” diyeceksiniz. Doğrusu ben bunu düşünmemiştim...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!