Zengin bir yaşamdan parkta yatıp kalkmaya

Güncelleme Tarihi:

Zengin bir yaşamdan parkta yatıp kalkmaya
Oluşturulma Tarihi: Aralık 27, 2004 00:00

Seyyar bir arabayla Mersin caddelerinde dolaÅŸarak kebap satıyordu önceleri. EÅŸi Vahide, küçük oÄŸlu sırtında kocasına yardım ediyordu. Yokluklar içinde sürüp giden bir yaÅŸamdı onlarınki. Bir lokantada garsonluÄŸa baÅŸlamak büyük bir deÄŸiÅŸim getirdi Mehmet Fehmi Bey’in yaÅŸamına. Lokanta sahibi olma rüyasına doÄŸru atılmış bir adımdı bu. Minik çerçeveli gözlükleri ve çok kitap okumasından dolayı ‘Doktor’ diyorlardı ona iÅŸyerinde.‘Doktor’, bir lokanta sahibi olmayı baÅŸardığında 1959 yılıydı. Mersin sebze halindeki küçük lokantasına gözü gibi baktı. Durumunu düzeltti. Seyyar kebapçılık dönemi kötü bir anı olarak kaldı geride. YaÅŸamının en önemli fırsatını, Ahmet ustanın iÅŸ yapmayan lokantasını devraldığında yakaladı. Sahilde, büyük bir mekandı burası. Ä°kiye böldü dükkanı. Bir tarafta balık, bir tarafta kebap sundu müşterilerine. ‘Fuar Restoran’, hayallerini gerçekleÅŸtirebileceÄŸi bir alandı. ÇocuÄŸu gibi sevdi orayı, bütün gücüyle çalıştı baÅŸarısı için. Bir gece kapısı telaÅŸla çalındı Doktor’un. ‘Kalk Doktor Bey, lokantan yanıyor’ diye bağırıyorlardı. Doktor, hemen koÅŸtu restoranına.Tamamen kül olmuÅŸtu iÅŸyeri. Sabah bir elinde sigarası, bir elinde kahvesi restoranın önünde volta atıp düşünüyordu kara kara. Sigorta yaptırmamıştı, restoranı yeniden ayaÄŸa kaldıracak birikimi de yoktu.Esnafın, ‘GeçmiÅŸ olsun’ ziyaretiyle birlikte Doktor’un yüzü yeniden aydınlandı. Biri kereste benden diyordu, öbürü boya benden! Esnafın yardımıyla çok deÄŸil, 31 günde restoran yeniden, hem de eskisinden daha güzel restore edilmiÅŸ olarak açıldı.Åžans, Doktor’un yüzüne gülmeye devam ediyordu. Restoran büyüdü, kentin en gözde mekanı oldu. Ä°ÅŸi büyüten Doktor, turistik belgesi de aldı. Artık ‘Turistik Fuar Restoran’dı onun mekanının adı. 40 kadar garsonu vardı. Çalışanlarının tümü sigortalıydı. Restoranda sürekli deÄŸiÅŸiklik yapıyor; Mersin’de klima, elektrikli kalorifer gibi yenilikler ilk kez onun restoranında görülüyordu. Restoranın ‘Şikayet defteri’ boÅŸtu ama ‘Memnuniyet defteri’nin sayfaları doluydu. Sonunda lokanta esnafı, Doktor’u alıp Mersin Lokantacılar DerneÄŸi BaÅŸkanı yaptı. Kanunları, devletle iliÅŸkileri iyi biliyordu. Atatürkçü’ydü. Her 10 Kasım’da restoranın önüne kocaman ‘Atam izindeyiz’ yazılı pankart asardı.Onun en büyük zaafı arabalardı. Mersin’de en iyi, en son model araba onun olmalıydı, öyle bir tutkusu vardı. Pahalıya alıp ucuza satıyordu. 73 model lacivert Chevrolet geldiÄŸi gün yüzü asıldı. Plakası 33 DV 062’ydi. DV plakasına takılmıştı. ‘Ben deve miyim?’ diyerek arabayı yarı fiyatına sattı. Aldığı plaka 33 DR 572’ydi. Doktordu ya! Arabanın dışında arada küçük miktarlarla kumar oynardı. BaÅŸkaca bilinen bir zaafı yoktu Doktor’un.IÅžILTILI HAYAT İÇİNE ÇEKTİÜç oÄŸlu olmuÅŸtu. Aralarında altışar yaÅŸ vardı. En büyüğünün adı Mümtaz Ayhan, ortancanın Kenan ve en küçüğün de Bülent Selçuk’tu. 1960 doÄŸumlu olan Kenan da aÄŸabeyi gibi Ä°ngilizce öğrenim yapan İçel Koleji’nde okuyordu. Her isteÄŸinin sürekli yerine gelmesi, küçük yaÅŸtan itibaren bol parasının olması ve restorandaki ışıltılı hayat aklını çeldi Kenan’ın. ‘Niye okuyayım ki?’ diyordu, nasıl olsa babasının parası çoktu!Doktor, bir süre karşı çıktı ama bir insanın içinden gelmeyince yaptırmanın imkansız olduÄŸunu biliyordu. Fazla ısrar etmedi, ‘Kasaya geç o zaman’ dedi. Büyük oÄŸlu Ayhan da ÅŸef olarak çalışmaya baÅŸlamıştı restoranda. Böylece Kenan, okul yaÅŸamını, ortaokul birde noktalamış oldu. Kasaya oturur oturmaz bambaÅŸka biri olup çıktı. Aniden çocukluktan çıkmış, büyümüş hissediyordu kendini. Restoran, ünlülerle dolup taşıyordu. Mersin’e gelen tüm futbolcular, gazeteciler mutlaka oraya uÄŸruyordu. Ä°brahim Tatlıses, Erol Evgin, Müzeyyen Senar, Cüneyt Arkın gibi ünlü sanatçılar eksik olmuyordu.Viskinin kaçak geldiÄŸi, nasıl içileceÄŸinin pek de bilinmediÄŸi dönemlerdi. Ãœnlü bir ses sanatçısı, kebabın yanında viski içmek istedi. Doktor, sanatçının yanına gitti. ‘Viski ile kebap yenmez. Ya kebabın yanına rakı ya da viskinin yanına kuruyemiş’ diye zarif bir uyarıda bulundu. Sanatçı ÅŸaşırmıştı bu tavra. ‘Kuruyemiş’ istedi.Olanları uzaktan gözleyen Kenan, babasıyla gurur duydu o an. Ä°mparator gibi göründü gözüne! Onun oÄŸlu olarak o da güçlüydü! Hem de 14 yaşındayken tek başına Avrupa gezisine çıkmayı isteyecek kadar!Restorana gelen bir müşterinin elinde broşür görünce heveslenmiÅŸti Avrupa gezisine. Doktor, bu isteÄŸini de kıramadı oÄŸlunun. Ulusoy Turizm’in organize ettiÄŸi bir turla Avrupa’ya gönderdi. 21 günde Paris, Berlin gezip döndü Kenan.KONSOMATRÄ°S ISMARLADIKenan, zamanla gece hayatına da alıştı. Restorandaki ilk aylarda, boÅŸ zamanlarını babasının kitaplarını okuyarak geçiren Kenan gitti; yerine restoran kapandıktan sonra pavyonları dolaÅŸan baÅŸka bir Kenan geldi. ‘Doktor’un oÄŸlu’ olmasa adım atamazdı o pavyonlara. Ama Kenan, 18 yaşından küçük olmasına raÄŸmen pavyonlara girmekle kalmıyor, yanındaki arkadaÅŸlarına konsomatris kadın bile ‘ısmarlıyor’du! Ne de olsa restoranın kasası elinin altındaydı. Garsonlar da biliyorlardı Kenan’ın kasadan para aldığını. Onlar da paylarını alıyorlardı gizlice! Kenan, tek başına pavyon kapatacak kadar savuruyordu paraları. Müslüm Gürses, 1976 yılında Tarsus’ta Kabare 33’te sahne alıyordu. Henüz ünlü bir isim deÄŸildi; ‘Müslüm baba’lığa terfi etmemiÅŸti.Sahneye alkollü çıkan, elinden mikrofonu düşüren Müslüm Gürses’in hayranıydı Kenan. Bir gece pavyonda onu göremeyince ‘Müslüm nerede?’ diye sordu. Åžef garson, ‘Paramı almazsam sahneye çıkmam’ diyor. Ama bak, pavyonda senden baÅŸka kimse yok’ dedi. ‘Ne veriyorsunuz Müslüm’e?’ diye sordu Kenan.Åžefin söylediÄŸi rakamı duyunca da elini cebine attı, ‘Alın o parayı ben vereyim. Gidin otelinden getirin Müslüm’ü’ dedi. O gece Müslüm, sadece Kenan ve bir arkadaşı için söyledi. Kenan, öylesine hayranı olmuÅŸtu ki Müslüm’ün, o Tarsus’tan ayrıldıktan sonra da sabahlara kadar plaklarını dinleyip içki içiyor; kollarını jiletliyordu. Doktor, hiç ses çıkarmadan onu hastaneye götürüp tedavi ettiriyor, ertesi gün yine kasaya oturtuyordu. Çok kızıyordu oÄŸluna, iÅŸini aksatmasına, pavyonlara gidip gelmesine. AYSU GÖNLÃœNÃœ ÇELDÄ°Doktor, Kenan’ı, 1978’de açtığı ama çok uzun süreli olamayan ‘Turistik Konuk’ adlı ikinci lokantaya geçirdi. Kenan, bir hayat kadınıyla tanıştı burada. AfiÅŸlerdeki adı Aysu’ydu kadının. 100. Yıl pavyonunda çalışıyordu. Onu sevdi Kenan. Belli ki, o da sevmiÅŸti Kenan’ı. Para almıyordu. Hatta babasıyla kavga edip parasız kaldığı günlerde, ‘Para yastığın altında’ diyordu üzmemeye çalışarak.O kadar sık birlikte oluyorlardı ki, Aysu’nun ‘ana’sı Kürt Seyhan’ı bile kızdırıyordu bu durum. Aysu apandisit ameliyatı olurken para vermeyi reddetti. ‘BulduÄŸum adamlardan kaçıp sana geliyor. Bana ne ameliyatından’ dedi. Ama sonra ‘kızları’ lokantaya girip kalantor müşteri bulamayacak diye korkup verdi ameliyat parasını!1980’de Kenan askere gidene kadar sürdü Aysu ile iliÅŸkisi. Askerde onu unutacağını sanıyordu ama tahmin ettiÄŸi gibi olmadı. Döner dönmez onun kollarında buldu kendini. Bunun üzerine aile, evlendirmeye karar verdi Kenan’ı. Teyzesinin bulduÄŸu kız, 17 yaşında çok güzel bir kızdı. Türkan Åžoray’a benzeyen gözleri vardı. O güzelliÄŸi reddedemedi Kenan, niÅŸanlandılar. Doktor, bond çanta dolusu takı almıştı, müstakbel gelinini çok seviyordu. Aysu ile Kenan, bir çay bahçesinde buluÅŸtular akÅŸam saatlerinde. Bir sonbahar günüydü. Kenan, niÅŸan yüzüğünü, fotoÄŸrafları gösterdi. Kalbi kanasa da dili farklı konuÅŸuyordu. ‘Artık ayrılalım’ dedi. Ayrılırken hüzün çökmüştü ikisinin de üzerine.Kenan, niÅŸan sonrasında gece hayatını bitirmek istedi. Fakat baÅŸaramadı. Gecelerden kopamayınca ancak bir yıl sürdü niÅŸanlılık dönemi. Kenan, 1983’te ‘Türkan Åžoray gözlü’den ayrıldıktan sonra iyiden iyiye koyverdi dizginleri...Bir gece aniden iflas etti Doktor. Nedenini anlatmadı da. ‘Kanımla kurdum bu lokantayı, yine kanımla kapatıyorum’ diyor; baÅŸka bir ÅŸey söylemiyordu. Ä°flası için çok ÅŸey söylenecekti. Son dönemde iÅŸleri gevÅŸetip kumar oynadığından, oÄŸullarının savurganlığından, çalışanların çalıp çırptığından bahsedecekti insanlar. Zirvedeki aile, ansızın yere çakılmıştı. Doktor, kendine yediremiyordu evine haciz gelmesini. Ailenin tek gayrımenkulü olan eve haciz memurları geldiÄŸinde, ‘EÅŸyaları restorana taşıyacağım, oradan alın’ dedi. EÅŸyalar, satışa çıkarıldığında da Mersin esnafı dışındaki kiÅŸilerce alındı. Esnaf, en az doktor kadar üzgündü yaÅŸananlara.Aralık 1984’teki iflasın ardından ailenin yaÅŸamı altüst olmuÅŸtu. Doktor’un geride en küçük bir birikimi kalmadığı için, çocukların iÅŸ bulmaları gerekiyordu.Büyük kardeÅŸ Mümtaz Ayhan, bir süre sonra döviz iÅŸine girdi. Sonra devam ettiremeyip, cep telefonu alıp satmaya baÅŸladı. Küçük kardeÅŸ Bülent Selçuk ise serbest bölgede puantörlük iÅŸi buldu.Ama Kenan, ortada kalakaldı. Kendi iÅŸini kuracak ne bilgisi vardı, ne bir birikimi. Mersin’de baÅŸkasının yanında çalışmayı da yakıştıramadı kendine. ‘Doktor’un oÄŸlu’ydu ne de olsa!BULAÅžIK YIKARKEN AÄžLADIDoÄŸup büyüdüğü kentte kalamayıp Ä°stanbul’a geldiÄŸinde cebinde beÅŸ parası yoktu. Karaköy’de bir lokantanın camında ‘Bulaşıkçı aranıyor’ yazısını görünce ezik bir halde girdi içeri. Bulaşık yıkamanın bu kadar zor olduÄŸunu bilmiyordu. Tabaklarla cebelleÅŸirken gözlerinden yaÅŸlar süzülmeye baÅŸladı. AÄŸladığını gören patron, Kenan’ın yanına geldi. ‘GözyaÅŸlarını sil’ dedi. Bulaşığın nasıl yıkanacağını gösterdi sakin bir ÅŸekilde. Kenan, ‘Lokantamız vardı, babam iflas etti. Onun için bulaşık yıkamayı bilmiyorum’ diye anlattı başını yere eÄŸerek. Patron, iyi bir insandı. Ona yardımcı oldu, iki ay sonra garsonluÄŸa baÅŸlattı onu. Kenan, bir yıl kadar çalıştı orada.Sonra Heybeliada’da garsonluk, BeyoÄŸlu’nda yine bulaşıkçılık, Arnavutköy’deki bir büfede yardımcılık gibi iÅŸlerde çalıştı. Sürekli kalacak bir yere sahip olamadı, oradan oraya sürüklendi hep.Üç yıl kadar sonra 1987’de Mersin’e döndüğünde, babasının 15 gün önce öldüğünü bilmiyordu. Babasının hayatta olmadığını öğrenmek kötü bir sürpriz oldu Kenan’a. Hem çok sevmiÅŸti babasını, hem de nefret etmiÅŸti. Mersin’de 19 gün kaldıktan sonra geri döndü Ä°stanbul’a. Babasının kitaplığındaki YaÅŸar Kemal ve Aziz Nesin kitaplarını, plakları da beraberinde getirmiÅŸti. Ä°stiklal Caddesi’nde yere serip sattı üzülerek. Sonra ne iÅŸ bulduysa çalıştı. Ta ki, 1992 yılında karlı bir kış günü düşüp kemiÄŸi çatlayana kadar hiç aramadı, hiç görüşmedi ailesiyle.Mecburen döndüğünde iyi karşıladı annesi ve kardeÅŸleri. Onlar kendilerine yeni bir yaÅŸam kurmayı baÅŸarmışlardı. Kenan’a da yer vardı aralarında.Annesinin yemeklerini özlemiÅŸti Kenan. Ä°ÅŸtahla yerken birden kusmaya baÅŸladı. Sıcak yemek yemeyi unutmuÅŸtu, bedeni tepki veriyordu. AÄŸabeyi hastanede omuzunu tedavi ettirirken bu durumu da söyledi doktorlara. TeÅŸhis, bağırsak yapışmasıydı. Ameliyat etmeleri gerekiyordu! Annesi çok üzülmüştü oÄŸlunun durumuna. AÄŸabeyinin desteÄŸiyle bir tantuni büfesi açtı ama baÅŸaramadı Kenan. Ä°flas edince yine Ä°stanbul’a sığınacaktı.Yıllar birbirini kovaladı ama Kenan bir türlü tutunamadı. O ÅŸimdi ‘Kutucu Abuzer’ olarak tanınıyor. Fındıklı parkının banklarını mesken tutmuÅŸ, kimselere minnet etmeden kola, bira kutuları toplayarak yaşıyor. Rotası her gün aynı, akÅŸam saatlerinde baÅŸlıyor Taksim’den Emirgan’a doÄŸru yürümeye. Sonra aynı yoldan geri dönüyor. 12 saate yakın yürüyüş süresince 4-5 kilo kutu topluyor. Dolapdere’deki hurdacıya kilosu 1.5 milyondan satıp o parayla geçiniyor. Parası yeterse ucuz bir otel odasında yatıyor, yetmezse parktaki bir bankta. Yorganı da güneÅŸ battaniyesi de...OKURA PUSULABulmak kolay olmadıKenan, bir kısmını sigara kağıtlarına yazdığı mektuplarını AÄŸustos ayında göndermiÅŸti. Telefonu ve adresi olmadığı için onu bulmak kolay olmadı. Arkadaşım Anıl Öcal uÄŸraÅŸmasaydı bulamayacaktım Kenan’ı.Anıl’ı en çok, Kenan’ın onunla buluÅŸmaya ıslak montla gelmesi etkilemiÅŸti. 250 bin liralık açık deterjan alıp yıkamıştı montunu! TıraÅŸ da olmuÅŸtu. Anıl, Kenan ile defalarca görüştü, yeniden yazdırdı ve fotoÄŸrafını çekti. ‘Annemi çok özlüyorum. Tek isteÄŸim ev tutabileceÄŸim bir iÅŸimin olması’ diyordu Kenan. Kışla birlikte Mersin’e ailesinin yanına giden Kenan ile telefonla çok konuÅŸtuk ama bir türlü yüz yüze gelemedik.YaÅŸam öykünüzü bekliyoruzFax: (312) 428 53 18e-mail: fbildirici@ hurriyet.com.tr Mektup adresi: Anlatsam Roman Olur Hürriyet Bürosu Cinnah Cad.No 8 K.Dere/AnkaraWeb sayfası: www.hurriyet.com.tr/anlatsamSONRAKÄ° ÖYKÃœAMERÄ°KALI ASKERLERÄ°N KAZASIYLA YIKILAN AÄ°LEÂ
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!