YÜZÜ HOŞ!BEYNİ BOŞ?MANKENLER'den İNCİLER... Fuzulî... Divan şiirimizin âbidelerinden biri… Hani, Kanunî devrinde, "Selâm verdim, rüşvet değildir diye almadılar..." diye tüm yerleşik sistemle -çaktırmadan- dalgasını geçen şâir. (Fuzulî intikamını almış almasına da, korkarım, o günden bu yana bizde pek bir şey değişmedi.) Üniversitede ilk sınıftayım. Sevgili hocamın kitaplığının camekânında, Fuzulî'nin bir beyiti ile tanıştım. Yarı Farsça olduğu için, tamamı şu anda ezberimde yok. Ama, eski deyişle "meâlen" şöyle diyordu: "Aslolan aşktır hayatta. Gerisi, lâf ü güzaf..." "Aşk, sen nelere kâdirsin"in en üst düzeyde edebî ifadesi. Aşk'ın nelere kâdir olduğunu, yarım asırlık ömrümde, "aşk" yüzünden başına gelen, pişmiş tavuğun başına gelmemiş bir hatun sıfatıyla "yakinen" biliyorum. Ancak, mankenlerin nelere kâdir olduğunu ise, gazetelerden, her gün 36 tekmili birden öğreniyoruz. Efendim, konumuz mankenler. İlk haberimiz şöyle -önce manşet:: "MESAJ adlı şarkısına klip çekmekten vazgeçti." Spot şöyle:"Popçu Çelik'in, sevgilisi Buket Saygı ile Kadir İnanır arasındaki mesajlı tâciz skandalının patlamasının ardından, yeni albümündeki 'Mesaj' adlı şarkısına klip çekmekten vazgeçtiği öğrenildi." Bilgiye bakar mısınız? Hangi diziyi çekerse çeksin, çevresine manken toplamasıyla meşhur, "Kadirizm" ekolünün -o da ne demekse?- kurucusu Kadir İnanır'ın malumunuz, "Derman Bey" dizisindeki rol arkadaşı Buket Saygı ile başı belâda. Kısa sürede kurtulacakmış gibi de görünmüyor! Cep telefonu ile, kim, nasıl tâciz edilir, maaşallah cümleten öğrendik. Kadir İnanır, "Oyun arkadaşlarımı motive etmek istiyordum." diyor. Peki, cep telefonu olmasa ne yapacaktı? Bu motivasyon meselesi -sabahın 03.00 sularında milleti bîzâr etmek yerine- acaba, sette halledilemiyor mu? Beri yandan, "Babamdan yaşlı adamın böyle işlere kalkıştığına inanamıyorum!" diyen bir manken arkadaşımız var ortada. Çelik de, tabii tüm Türk erkekleri gibi, "delikanlı" adam, -oysa, delikanlılığın raconu uzun senelerdir Kadir İnanır'dan sorulurdu; ama, korkarım, artık Mükremin Kardeşimiz'e müracaat ediliyor- işi mahkemeye kadar götürdü. Manken güzeli Buket Saygı'nın -kızımızın soyadındaki "talihsiz" tesadüfe dikkatinizi çekiyorum- tek marifeti, iki ünlü erkeği kafa kafaya tokuşturmaktan ibaret değil, tabii ki... Haberin devamını okuyalım ("Gözcü", 23 Eylül 2000): "... Bu arada, yeni 'Unutamam' albümünde yer alan 'Mesaj' adlı şarkının bile Çelik'i huzursuz ettiği konuşuluyor. "Genç popçu, bir süre öncesine kadar, bu şarkısına klip çekmek için hazırlık yapıyormuş. Ancak, yaşanan bu olaylar yüzünden, klip çekimini iptal eden Çelik, bu şarkısına klip çekmeyeceğini açıkladı. Ünlü sanatçının bu kararını duyanlar, 'Çelik şimdilerde mesaj kelimesini bile duymak istemiyor. Albümündeki bu şarkı, onun için kötü bir tesadüf oldu' diyorlar." Şimdi, bu memlekette, benim aklımın 'sağda solda ne oluyor'a erdiği yıllardan bu yana, bir enflasyon sorunu yaşanıyor. Yalnız, bu sorun, mevcut tüm iddialara karşın, şu anda bile aşılamayışı bir yana, sâdece milletin cebindeki paranın alım gücünü sıfıra yaklaştırmasıyla sınırlı kalmadı. Günlük kültürümüzün her alanına bulaştı. Örnek mi istiyorsunuz? Yolsuzluk enflasyonu, çete enflasyonu, sunucuların diline pelesenk ettiği -yanlış Türkçe harikası- "beğenisini kazandı" enflasyonu, kıro zampara enflasyonu, Laz fıkraları enflasyonu, sahtekâr müteahhit enflasyonu, zelzele enflasyonu, köşeyi kısa yoldan dönen genç -ama görgüsüz- yönetici enflasyonu, "çekici" sunucu enflasyonu, "konuşma özürlü" DJ enflasyonu, Mercedes enflasyonu, TV ve radyo kanalı enflasyonu, tesettürlü ama fevkalâde "fettan" genç kız enflasyonu, cep telefonu enflasyonu, -ve, buna bağlı olarak,- "mesaj" enflasyonu, "Bodrum'da çılgın geceler" başlıklı
magazin haberi enflasyonu, "ekmeğe zam" haberi enflasyonu, reklâmlarda yapay şirinlik enflasyonu, cumhurbaşkanı adayı enflasyonu, kadın kollarında altın bilezik enflasyonu, "Bu memleket sahipsiz değildir!" hamâseti enflasyonu, "
trafik canavarı" enflasyonu, paparazzi enflasyonu... Daha sayayım mı? Haa, unutmadan... MANKEN enflasyonu!!! Bu, öyle bir ÅŸey ki, memlekette neredeyse, metrekareye 88 manken düşecek! Yani anladık. Yeni nesil, tanrıya şükür, iyi besleniyor. Her ne kadar, tereyağı yerine "margarin çocuÄŸu" olsalar da, II. Dünya Savaşı yıllarına denk gelince -kötü kader- yokluktan kavruk kalan büyüklerimiz gibi deÄŸiller. Ama, 1950'li yılların "Her mahalleden birer milyoner çıkacak!" hedefi gibi, her evden birer manken çıkması da farz mı? Her önüne gelen "manken" kardeÅŸim! Avrupa'da mankenlik çok ciddi bir iÅŸtir. Öyle, boyu posu tuttu, podyumda da bir iki sallandı diye üç dakikada manken mi olunur? Ama, bizde olunuyor!!!??? Buket Saygı da bu bâb'dan anlaşılan. Kendine bir de ünlü sevgili ayarladın mı, pahalı hediyeler, gece ziyafetleri garanti. Bir de "tâciz" skandalı patlatırsan, "reyting" o biçim. Günlerce, hangi kanalı açsak, masaları yumruklayan Çelik, homur homur "Fena yaparım!" tehditleri savuran Kadir Ä°nanır ve de "Ayyy... Bu olaylar beni çok yıprattı." diye vızıklanan bir adet manken görüntüleri ile kuÅŸatıldık. Çelik'in klip çekmekten vazgeçtiÄŸi "Mesaj" ÅŸarkısının son dört mısraı şöyle:"Herkes içiyor, gezip tozuyor Bir yâri sevdim, ah çektiriyor Benim ise ne arayanım, ne soranım Bir mesajım bile yok." Allah söyletiyor, herhalde... ÇaÄŸ atlamış, "asrî" ÅŸarkı diye buna derim! (Acaba bir kedisi var mıymış*) Sen misin, mesajım yok diye sızlanan! Al sana, sunturlusundan, istemediÄŸin kadar mesaj!.. ********* Buket Saygı'nın yıldızı yeni parlarken, "Pasha"da (15 Kasım 1998) yayınlanan röportajından bazı incileri ardarda -ve de yorumsuz- sıralıyorum: "ErkeÄŸim maço olmalı.Hafif ve cıvık erkeklerden nefret ediyorum." "Kadınlarımızın daha eÄŸitimli olduÄŸu bir Türkiye'de yaşıyoruz. Türk kadını, bana göre, erkeÄŸine artık tavizkâr deÄŸil. Ve, haklı olduÄŸu yerlerde baÅŸkaldırmasını biliyor. Öyle, erkek egemenliÄŸi kalmadı." "Kendimi tanımlamam çok zor... Çok kırılganım. En küçük ÅŸey, benim uykularımı kaçırmaya yeter. Her bakımdan duygularımı dolu dolu yaşıyorum." "Sade yaÅŸamaktan yanayım. Göz önünde bulunmaktan hoÅŸlanmıyorum." "Önüne gelen erkeÄŸe yüz veren kızlardan deÄŸilim. Yani, kolay lokma deÄŸilim." "Pırıl pırıl ÅŸeyler yapmak istiyorum. Kendime ve etrafıma yararlı olmalıyım." Bu kadar çeliÅŸkiye pes doÄŸrusu! Bu manken muhabbeti bitecek gibi görünmüyor. Ä°lk perdeyi indirmedn, ibret-i âlem bir haberi daha aktarayım… Yine, önce baÅŸlığımız: "Jaguarcı Mete'yi karısı boÅŸuyor!" Pek haklı olarak, bize ne elâlemin boÅŸanmasından diyebilirsiniz. Ancak, bahse konu hatun, "Tatyana" lakaplı, eski manken Firdevs Küçükberber. BoÅŸadığı eÅŸi ise, merhum Turgut Özal'ın kızı Zeynep'e Jaguar hediye edip ülkemizin gündemine -moda tabirle- "bomba gibi düşen" Zeki Küçükberber'in çapkın oÄŸlu Mete! (Ne tuhaf deÄŸil mi? Bazı adamlara "doktor" ya da "mühendis" dercesine, ve de sanki pek uygun bir sıfatmış gibi, doÄŸrudan "çapkın" denebiliyor. Çapkınlık bir "meslek" midir?*) Neyse efendim, aldatılmaktan bıkan Firdevs Hanım, boÅŸanma gerekçesini de şöyle açıklıyor: "Kocamın beni beÅŸinci sınıf kadınlarla aldatmasına daha fazla tahammül edemedim."Gel de, çık iÅŸin içinden! DoÄŸru, tahammül sınırlarını zorlamamak lazım. (Bu kuralda, bence, "okuyucu" bizlerin tahammül sınırı en önde gelmeli!) KardeÅŸim, ihanet, ihanettir! Lâmı, cimi yok! Ne yani, adam beÅŸinci yerine birinci sınıf hatunlarla aÅŸna fiÅŸne etse, sineye mi çekecekti? Ayrıca, kadınların hangi sınıf olduÄŸunu ölçen bir "mezuro" icat edildi de, benim mi haberim yok? Hayır yani... Varsa öyle bir ÅŸey, gidip kendimi ölçtüreyim bari. Fena halde merak ediyorum, kaçıncı sınıfa mensubum acaba? (Arkası var… Bu konu bitip tükenecek gibi deÄŸil…) Jülider ERGÃœDER - 17 Ocak 2001, ÇarÅŸamba Â
button