Güncelleme Tarihi:
Yeni bir başlangıç yapma zamanı... Lyon şehrinden Paris’e taşınmak güzel fikir. Neden olmasın? Hem Paris’te tanıdıklar yok mu? Var...
Paris’te yaşayan iki kız evladı var bu kadının. Kız evlatlar 40’larında, birbirleriyle iyi geçiniyorlar. İkisinin de ailesi, işi, kendine göre bir hayatı var. O hayatlarda olmayan kişi ise anneleri. Anne, 20 yıldır kendi hayatını yaşıyor. Bu süre içinde kızlarını aramak, sormak pek aklına gelmemiş. Evlatlarını hiçbir zaman yeterince sevmemiş, sevememiş bir anne bu. Neyse ki kızlarından biri hâlâ telefonlarını açıyor ve Paris’e yerleşmesine yardımcı oluyor. Diğeri telefonlarını bile açmıyor...
HER ANNE AFFEDİLİR Mİ
Anne, Paris’e taşındıktan ancak üç hafta sonra aile biraraya geliyor. Öğlen yemeği annenin iğneliyici sözleri, küçümsemeleri ve bağırıp çağırmaları sonucu başlamadan bitiyor. Anneden hesap sormalı ama nasıl? İki kızkardeş düşünüp, taşınıyor ve çareyi annelerini kaçırmakta buluyorlar. Kızlarının öğlen yemeği davetini kabul eden anne içkisine katılan ilaçların etkisiyle kendini okyanus manzaralı bir evde, kilitli bir odada buluyor.
Alexandra Leclere’in yeni filmi ‘Maman’ (Anne) geçen hafta Fransa’da vizyona girdi. Senarist/yönetmen/romancı/komedyen/oyuncu Josiane Balasko yaptığı her işi iyi yapan bir sanatçı. Balasko filmde anne rolünü karikatürize etmek yerine onu ciddiyetle absürd arasında kurduğu bir dengede oynuyor. Balasko’nun kuvvetli oyunculuğu sayesinde ne kadar korkunç olursa olsun, bu annenin de bir insan olduğunu kabul ediyoruz. ‘Maman’da iki oğluyla yaşayan, annesini hiç affedememiş başarılı işkadını Sandrine rolünde Mathilde Seigner, hâlen annesinin onayı için uğraşan piyano ögretmeni Alice rolündeyse son yılların yükselen oyuncularından Marina Fois’i izliyoruz.
Kilitli tutulduğu odada kapağı açık bir bilgisayar bulan anne, bilgisayarda kızlarının kendisi için hazırladıkları bir videoyu seyrediyor. İki kız kardeş videoda sevgiyi, aşkı hep ittiklerini, çünkü annelerinin kendilerini hiç sevmediğini, onlara sarılmadığını, onları öpmediğini söylüyor. Sevmeyi bilmedikleri için katı olduklarını dile getiren Sandrine ve Alice kendilerini ‘özürlü’ olarak görüyorlar.
ANNELİK VE MÜKEMMELLİK
Alice neden çocuk sahibi olmadığını sormayan annesine içerliyor ve soruyor, ‘Yoksa çocuk sahibi olmamam hoşuna mı gitti? İzin mi vermedin? Belki de kürtaj yaptırdım...’ İşte o an Sandrine kızkardeşinin kürtaj yaptırdığını söylüyor ve Alice’i avutmaya çalışıyor. Alice’in bu kararı annesine benzemek ve çocuğunu sevememek korkusu yüzünden... Filmin bir sahnesinde Sandrine Alice’le aynı yatakta uyurken anne odaya giriyor ve Sandrine uyandığında annesini karşısında görüyor. Çıplak olmayan Sandrine’in ilk içgüdüsel hareketi yorganı omuzlarına doğru çekmek oluyor. Sanki karşısında bir yabancı var... Bir diğer sahnede ise iki kardeş annelerinden kendilerini sevmelerini istedikleri zaman anne tokat atıyor ve “Ne zannettiniz, sizi kollarıma mı alacaktım” diyor. Annenin tek amacı bu evden kaçıp kurtulmak, anneyi durdurabilecek tek güç ise korku, tüfek korkusu...
‘Maman’ oyuncularıyla, senaryosuyla, mekânlarıyla, set dekoruyla, müziğiyle başarılı bir film. Yönetmen bu filmle mutsuz çocukluğuna bir ayna tuttuğu gibi nasıl bir anne olunması gerektiği konusunu da gündeme getiriyor... Nasıl iyi, çok iyi, mükemmel bir anne olunabilir? Sihir nerede? Bilmiyorum. Şahsen dünyanın en düşünceli, en ince ve en iyi annesine sahip olduğum için en fazla nasıl mükemmel bir evlat olunabileceği konusu üzerine kafa yorabilirim. Peki ya siz? Bu yazıyı okurken kendi kızınızı düşündünüz mü? Eğer bu yazıyı okuduğunuz zaman kendi kızınızdan başkasını düşündüyseniz yetersiz ve gereksiz bir anne ya da baba olduğunuz aklınıza gelmiş olabilir. Haklısınız... Peki kaç yaşında olursanız olun siz kızınızın, kızınız da sizin kokunuzu bilir mi? Hiç o kadar yaklaştınız mı birbirinize? Siz siz olun kucaklaşmak için bir dahaki anneler, babalar gününü beklemeyin; çünkü zaman çok hızlı ve çok acımasız...
YETENEK İNGİLİZLERDE
Susan Boyle 47 yaşında katılıp ikinci olduğu ‘Britain’s Got Talent’ (Yetenek Sizsiniz İngiltere) yarışması sayesinde dünya çapında üne kavuşmuştu hatırlarsanız. ‘Britain’s Got Talent’ı bu yıl Pudsey isimli sevimli bir köpekle onun Ashleigh adındaki eğitmeni kazandı. Peki, müzik dalında yarışan yetenekler yarışmayı kazanamayacak kadar zayıf mıydılar diye soracak olursanız, o zaman üç genç yarışmacıdan bahsetmemiz gerekir.
Bu yıl yarışmaya İrlanda’dan katılan Ryan O’Shaughnessy sevdiği, ama aşkını itiraf edemediği kız arkadaşı için yazdığı ‘No Name’le sadece çok başarılı bir yorumcu değil, aynı zamanda çok başarılı bir şarkı yazarı olduğunu da kanıtlamayı başardı. Ryan’ın müzik dünyasındaki ününün İngiltere’den Türkiye’ye, hatta Amerika’ya kadar uzanmaması için hiçbir sebep yok...
Yarışmanın beklenmeyen diğer yıldızlarıysa iki lise öğrencisiydi. Jonathan 17 yaşında bir tenor, arkadaşı Charlotte ise 16 yaşında bir soprano. İkili sahneye ilk çıktığı zaman Popstar, X Factor ve Yetenek Sizsiniz yarışmalarının yaratıcısı ve dünyanın hem en çok korkulan, hem de en çok saygı duyulan jüri üyesi Simon Cowell, Jonathan’a arkadaşı Charlotte’dan ayrılıp sahneye tek başına çıkmasının kendisi için daha hayırlı olacağını söylemişti. Simon’ı dinlemeyen ender insanlardan Jonathan, finaller için sahneye çıktığı zaman arkadaşı Charlotte’u yarı yolda bırakmadığı anlaşıldı ve Simon genç adamı kutladı. Simon, Charlotte’un Jonathan’a çok şey kattığını şimdi anladığını ve sağlam bir karaktere sahip olan Jonathan’ın doğru yolda ilerlediğini söyledi. ‘The Prayer’ ve ‘Caruso’ gibi duygusal şarkılar söyleyen Jonathan & Charlotte yarışmayı ikincilikle tamamladılar.
Ryan, Jonathan ve Charlotte sevimli oldukları kadar mütevazi kişilikleriyle de diğer yarışmacılardan ayrılıyorlar. Yarışmayı kaybetseler de yetenekleri sayesinde dünya çapında yıldız olmaları beklenen bu üç genç sesi şimdilik sadece internetten yarışma performanslarıyla izleyebilirsiniz (Ryan’ın şarkısının adı ‘No Name’). Jonathan & Charlotte’la Ryan O’Shaughnessy’yi belki ilk kez burada okuyorsunuz ama gelecek onların...