Yüksek Öğretim A.Ş.

Güncelleme Tarihi:

Yüksek Öğretim A.Ş.
Oluşturulma Tarihi: Eylül 25, 2005 00:00

GEÇEN hafta aşağıdaki e-postayı aldım:‘Ben 17 yaşında bir okuyucunuzum. Aslında pek köşe yazarı okumam ama sizin ve Ayşe Arman’ın yazılarını asla kaçırmam. Malum Türkiye’de 17 yaşındaki bir gencin en büyük sorunlarından biridir ÖSS. Sizin Anadolu Üniversitesi’nden bir vakıf üniversitesine geçtiğinizi (sanırım Bahçeşehir Üniversitesi) okudum. Sizce vakıf üniversiteleri devlet üniversiteleri kadar iyi mi? Öğrenci seviyesi olarak devlet üniversitelerinin altında mı? Eğitimleri nasıl? Vakıf üniversitelerden mezun olunca iş bulmak kolay mı? İkisini de görmüş biri olarak en iyi siz bilirsiniz bu konuyu. Bana açıklama yaparsanız gerçekten çok sevinirim.’ (Elif Ergünler)Yine geçen hafta The Economist Dergisi ‘The Brains Business’ (Beyinler İşletmesi) başlıklı dosyada yüksek öğretim konusunu ameliyat masasına yatırdı.O dosyanın içinde ‘Yüksek Öğretim A.Ş’ başlıklı yazıda dünya üniversitelerinin gün geçtikçe özel işletmelere döndükleri anlatılıyordu. Apollo Holding’in sahip olduğu Amerika’nın en büyük kár amaçlı üniversitesi Phoenix’ten söz ediliyordu. Phoenix’in 239 ayrı kampusu ve 280 bin öğrencisi varmış. Yıllık eğitim ücreti 9 bin dolarmış ve her yıl pazarlama için 365 milyon dolar harcıyormuş. Öğrenci sayısını da her yıl yüzde 25 arttırıyormuş.Dün Bahçeşehir Üniversitesi’nin açılışı vardı. Beşiktaş kampusundaki törene Başbakan Tayyip Erdoğan da katıldı. Rektör Süheyl Batum, Mütevelli Heyet Başkanı Enver Yücel ve Milli Eğitim Başkanı Hüseyin Çelik, Başbakan’a yönelttikleri konuşmalarda Türkiye’deki bir zihniyet çarpıklığından söz ettiler. Bazı devlet kurumlarını vakıf üniversitesi-devlet üniversitesi ayrımcılığı yaptıkları için Başbakan’a şikayet ettiler. Hatta Enver Yücel, ‘Türkiye’de üniversite sisteminin gelişmesinin önünde para ve insan sorunu yok! Bu çarpık zihniyet sorunu var’ dedi. Tayyip Erdoğan da kürsüye çıkınca daha da ileri gitti ve şu soruyu sordu: ‘Türkiye’de vakıf üniversitesi var. Devlet üniversitesi var. Niye özel üniversite yok?’Sonra da yanıt verdi: ‘Çünkü bazılarının kafaları almıyor!’ Gördüğünüz gibi Başbakan dünyanın gelişmiş ülkelerindeki eğitimcilerle aynı kafada. Ve onun bazı durumlardaki ‘liberal ve küresel düşünme düzeyi’ beni gerçekten şaşırtıyor. Türkiye’de ciddi eğitim sorunu var. İki milyon öğrenci her yıl üniversite kapısında. ÖSS’ye girenlerin yaklaşık yüzde 10’u dört yıllık üniversiteye girebiliyor. Toplam öğrencilerin sadece yüzde 6’sı vakıf üniversitelerinde. Ve hálá parası olanın, eğitime yatırım yapma isteğinde olanın ve de yapanın önü çeşitli bahanelerle tıkanıyor. Devlet kurumları sadece devletin eğitim kurumlarını adamdan sayıp, özel kurumları ‘sizi gidi çıkarcı kapitalistler’ deyip hor görülüyor.Sonuçta Türkiye’de Elif kızlar hálá kafalarında ‘Acaba vakıf üniversiteleri iyi mi?’ kuşkusu ile dolaşıyor. Niye? Çünkü Başbakan’ın dediği gibi bazılarının kafaları sadece alaturka liberalizme çalışıyor. Devleti kutsuyor. Özel sektörü ve kárı lanetliyor.. Anlayacağınız Başbakan ‘liberal zihniyet’ konusunda çoğumuzdan ileride. Amaa... Konuşmak başka uygulamak başka...Türklüğe aykırı şeylerTÜRKİYE’de sektör dernekleri, hatta aynı dernek içindeki firmalar biraraya gelip kolay kolay ortak reklam kampanyası yapamazlar. Çünkü birbirlerine güvenmezler. Ya yapılan iş içlerinden birine daha fazla yararsa! Kıskançlıktan ölürler. Anlayacağınız ortak sektör hareketi Türklüğe aykırı bir şey.Ama nasıl olduysa oldu... İstanbul Deri ve Deri Mamulleri İhracatçılar Birliği, Türkiye Deri Vakfı, Türkiye Deri Sanayicileri Derneği, Çorlu Deri Sanayicileri Derneği, İstanbul Organize Deri Sanayi Bölgesi, İzmir Serbest Bölge, Desbaş ve Yan Sanayicileri Derneği bir araya gelip Türkiye’yi bir deri ülkesi olarak konumlandırmak üzere Deri Tanıtım Grubu kurdular. Başkanlığına da Derimod’un yaratıcısı Ümit Zaim’i getirdiler.Önce Türkiye’ye gelen turistlere yönelik olarak Türkiye’yi deri ile özdeşleştirmeye çalışan bir billboard kampanyası yapıldı. Antalya ve İstanbul’daki havaalanları ‘İsviçre’nin çikolatası. Türkiye’nin derisi’, ’İsviçre’nin saati. Türkiye’nin derisi’, ’Küba’nın purosu. Türkiye’nin derisi’ başlıklı reklamlarla billboardlar donatıldı..İç pazara yönelik ikinci aşama başlamak üzere... Nihat Odabaşı’ın çektiği fotoğraflarla ünlüler Türkiye’ye derinin değerini ‘ilginç’ bir şekilde anlatacak. Son aşamada ise yurtdışında Türk derisinin tanıtımına geçilecek. Her yıl bir ülkede Türk derisi üzerine kampanya yapılacak.. İlk bakışta takdir edilecek bir çaba gibi görünüyor. Ancak ‘her yıl bir ülkede tanıtım’ ideali biraz uçuk. Bu demektir ki 72 yıl sonra tüm dünya Türk derisini öğrenecek. 72 yıla kim öle kim kala...Deri Tanıtım Grubu başarılı olmak istiyorsa mutlaka bu işe daha fazla kaynak ayırmak zorunda ve ayırtmak zorunda. Nasıl? Devleti de arkaya alacak halkla ilişkiler projeleriyle tanıtım fonları Deri Tanıtımı’na yönlendirilebilir. O fonlar sadece Türkiye’yi tanıtmak için mi harcanıyor? Artık Türkiye’nin turistik ürün olarak pazarlanmasının yanında başka yönleriyle de tanıtılmasının zamanı gelmedi mi?Tebrikler Ahmet AltanTÜRKİYE kitap pazarlaması konusunda büyük aşamalar katetti. Kitap da edebi bir ürün ve pazarlamaya gereksinimi var. Hem rakip ürünler (sinema, televizyon, dergi, gazete, bilgisayar) karşısında pazarlama araçlarıyla savaş vermeyip hem de kimse okumuyor demenin bir anlamı yok. Bu konuda Ahmet Altan’ı ve yayınevi Alkım’ı kutlamak istiyorum. Daha önce kitap pazarlama konusunda birçok tabuyu yıkmışlardı. Şimdi de ilk kez bir kitap için (En Uzun Gece) böylesine bir bina giydirmesi yaparak başka bir tabuyu yıktılar. Savaşmaktan kastettiğim bu işte...Tebrikler Ahmet Altan.Bize uygulama lazım’ALATURKA Liberalizm’ başlıklı yazımda THY’nin özel havayolları karşısında korunduğunu yazmıştım. Hálá İstanbul-Ankara hattı özel havayollarına açılmış değil. THY tek olmanın avantajı ile ‘business’ bileti gidiş dönüş yaklaşık 520 milyona satıyor. Bu hat rekabete açılsa bilet fiyatlarının yüzde 22 ucuzlayacağı pazarlama literatüründen belli. Niye Başbakan bu kadar liberal kafalı da THY’ye göz yumuyor. Demek ki bize konuşmak değil uygulama lazım.Bu arada Başbakan’ımızın, her konuyu Müslümanlığa bağlamak gibi bir sorunu var. ‘Yüzde 99’u müslüman ülkede böyle televizyon programları olmaz, RTÜK assın kessin’ görüşü karşısında ‘pes’ demek istiyorum. Televizyon yöneticileri ‘hangi programı yapayım hangisini yapmayayım’ diye düşünürken referansları Müslümanlık olacaksa biz hangi laiklikten söz ediyoruz? İtalyan ayakkabıcılar Çin’e karşıÇİN malları, iğneden ipliğe, neredeyse her ülkede her sektöre kök söktürüyor. Bundan on yıl önce İtalyan ayakkabı üreticilerinin biraraya gelip Çin malı ayakkabılara karşı reklam kampanyası yapacağına kim inanırdı! Evet, yanlış okumadınız İtalyan Ayakkabı Üreticileri Derneği kendi vatandaşlarına yönelik ‘Yerli malı İtalyan malı, herkes onu kullanmalı’ kampanyası başlattı. ‘Yüreğinizle seçin! İtalyan malı alın. Çok daha seveceksiniz, çok kullanışlı’ diyen afişler şu anda İtalya’daki raketleri billboardları süslüyor.Bu çabaya şaşırmamak lazım. Ülke İtalya, konu ayakkabı da olsa herkes yaşamak için savaşmak zorunda. Saygı duymak gerek. Hiçbir ülke, hiçbir sektör Çin ürünlerinin istilasına karşı eli kolu bağlı durmamalı elinde ne barut varsa doğru hedefe atmalı. Aynı Türkiye’de de Deri Tanıtım Grubu’nun yaptığı gibi.Bu hangi SaraySARAY Halı’nın yeni televizyon reklamlarında ‘binbir surat’ Mehmet Ali Erbil oynuyor. Şarkıcı ve kameraman hariç ‘herkes’ rolünde. Mehmet Ali Erbil, bilinen Saray şarkısını söylüyor, bir süre sonra izleyenlerin de Mehmet Ali Erbil olduğunu anlıyoruz. Sonra ‘taksit ’ duyurusu...Çok kötü... Çok... Reklam böyle bir şey olmamalı... Mehmet Ali Erbil ‘şizofrenik’ marka kimliğiyle ‘dikkat’ çekmekten başka Saray Halı’ya ne sağlayabilir ki. Dikkat çekmek de kısa süreli bir satış artışı sağladı diyelim. Ya sonra? Saray Halı, Türkiye’nin en eski, en köklü markalarından biri. Merinos’un İbrahim Tatlıses saldırısına Padişah Halı’nın İzzet Yıldızhan’la yanıt vermesi normal. Saray’ın yapması gereken ise ‘ikinci marka’ yaratıp o markayla daha ucuz bölgelerde savaşmak olmalıydı... Böylece Saray’ın varolan değerleri korunabilirdi. Şimdi... Saray’da da şizofreni başladı...ÇekirgelikEğitimli insanlara önderlik etmek kolaydır ama motive etmek zordur, idare etmek kolaydır ama köleleştirmek zordur. (Bruogham)
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!