Yorgun öÄŸretmen

Güncelleme Tarihi:

Yorgun öğretmen
OluÅŸturulma Tarihi: Temmuz 15, 2005 00:00

BaÅŸucuna oturup kendisine ‘Nasılsın’ diye soran aile dostları ‘Yorgunum dostlarım yorgunum artık.. Vefasız yıllara dargınım artık’ deyince güfteci Sami Derintuna kendini eve zor attı. Yıllardır dilllerden düşmeyen ÅŸarkı, iÅŸte bu iki cümle ile baÅŸladı.Genç öğretmen, öğretmenlik yaptığı okuldan çıkıp, evine doÄŸru giderken içini tatlı bir heyecanın kapladığını hissetti. Artvin’de yeni geldiÄŸi okulunda, bütün öğretmenlik heyecanıyla öğrencilerine, bildiklerini öğretmeye çalışıyordu. Gurbet günleri, akÅŸamları çeÅŸitli zorluklarla doluydu. Ailesinden uzaktaydı. Onlarla olan iletiÅŸimini daha çok mektuplarla karşılıyordu. Dostlar da edinmiÅŸti bu DoÄŸu Karadeniz ÅŸehrinde. AğırbaÅŸlılığı, cana yakınlığı, insanlara sıcak yaklaşımı, çevresindeki dost zincirine yeni halkalar ekliyordu. Ä°ÅŸte onlardan birinin evine gidecekti o gece. Ev sahibi dostu, ‘Hayatın yükü böyle tek başına göğüslenmez, sen de bir yuva kurmalısın’ demiÅŸti. Demekle de kalmamıştı beklemediÄŸi bir anda, ‘Yarın akÅŸam bize bekliyoruz seni. Çok yakından tanıdığımız bir komÅŸumuz da gelecek. Yabancı kimse yok, o, eÅŸi ve bir de kızları Melahat!’ diye ekleyerek, tam bir emri vaki yapmıştı. Ve ÅŸimdi salon olarak kullanılan büyük odada kahveler içilirken o, Melahat’i izliyordu. Hüseyin genç kızı beÄŸenmiÅŸti... Bakışları karşılaÅŸtığında, kahverengi gözlerin sıcaklığını yüreÄŸinde hissediyordu. GÖNLÃœNÃœN SESÄ°NÄ° DÄ°NLEDÄ° Bütün yollar nasıl Roma’ya çıkarsa, EskiÅŸehir’de de Porsuk çayının iki yakasındaki sokaklar Porsuk’la birleÅŸir. 3’üncü dere sokağındaki kargir evin kapısını her zaman olduÄŸu gibi çalan postacının getirdiÄŸi mektubu sevinçle açan kadının yüzündeki mutluluk izleri, satırları okudukça gölgelenmeye baÅŸladı. Mektup bittiÄŸi an ise, içini sıkıntı bastı. Hüseyin, sevgili anne ve babasının ellerini öpüp, hal hatır sorduktan sonra, Artvin’de kendisine tanıştırılan Melahat ile evlenmeye karar verdiÄŸini yazıyordu. Oysa annesinin düşüncesi baÅŸkaydı. OÄŸluna çok yakıştırdığı bir kızı çoktan gelin olarak seçmiÅŸti. Hem anne, hem de baba aynı anda konuÅŸtular:‘Katiyyen olmaz, oÄŸlumuzun kısmeti buradan olacak!’Orta yaşı geçmiÅŸ anne ve baba yanılıyorlardı, bu iÅŸ kısmet iÅŸi deÄŸil gönül iÅŸiydi. Hüseyin’in gönlü anne ve babayı da dinlemedi, araya giren diÄŸer yakınları da. Düğün gecesi Melahat’in kahverengi gözlerinde Hüseyin’in aÅŸkıyla, kendi aÅŸkının zafer pırıltıları vardı.Bir ara Hüseyin’in annesiyle, yani kayınvalidesiyle göz göze geldiler. Kadının bakışlarında sisler vardı, sislerin arasından öfkeyi hisseder gibi oldu. Hüseyin ise buruk bir mutluluk içindeydi. YüreÄŸinin ve evliliÄŸinin yara aldığını hissediyordu.Eskiler, ’Nikahta, evlilikte keramet vardır’ derler. Oysa iÅŸler hiç de öyle deÄŸildi. Hüseyin öğretmenin annesi de babası da hoÅŸnutsuzluklarını açık açık etrafa söylüyorlardı. Torun doÄŸdu bu arada, yeni bir ümit doÄŸdu sanki. Ama torununun doÄŸumundan kısa bir süre sonra, babaanne ani bir rahatsızlıkla öldü. Babası ise aynı katılığını devam ettiriyordu. Yıllarla birlikte her ÅŸey kötüye gidiyordu. Melahat’in kocasına olan sevgisi de git gide azalıyordu. ÅžARKIYI DÄ°NLETEMEDÄ° Ankara’ya tayin olduktan, yıllar acıları artırdı. Bir kız çocukları daha olmuÅŸtu bu arada. Bir gün direncinin bittiÄŸini hissetti. Arkasında 30 yıldan fazla koskoca bir zaman dilimi akıp gidivermiÅŸti. Hastaydı, halsizdi. Melahat hanım yine yanındaydı, Anadolu kadınına özgü bir sabır ve dayanıklılıkla ona destek vermeye çalışıyordu. 1984 yılını yaşıyorlardı. Yatağına döndü, karısı arkasına bir yastık koyarken, kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaÅŸ küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Derintuna idi. Sami bey yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiÅŸ terapist olmuÅŸtu.Derintuna, ‘Nasılsın Hüseyin aÄŸabey’ diye sordu. Hüseyin, ona uzun uzun baktı... Bakışlarında hayata karşı olan küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenikliÄŸi vardı. Cılız bir sesle, ‘SamiciÄŸim, yorgunum dostum, yorgunum dostlarım, vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım artık’ dedi.Sami Derintuna, Hüseyin aÄŸabeyin elini tuttu yeniden, ’Merak etme iyileÅŸeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceÄŸiz’ dedi.Sonra kalktı, kapıda veda ederken Melahat hanım, hastalığın adını söyledi: ‘Hüseyin maalesef kanser!’EskiÅŸehir soÄŸuk bir geceyi yaşıyordu. Sami Derintuna, evinin salonunda oturdu, masada yalnızdı. Gözünün önünde Hüseyin öğretmenin hayali, yaÅŸadıkları ve söyledikleriyle içinde doÄŸan ilhamla o dillerden düşmeyen ÅŸarkılardan biri olan ÅŸiirini yazmaya koyuldu: ‘Baharı beklemeden ömrüm kış oldu...’ Åžiir bittikten günler sonra, bir kere daha gitti Hüseyin öğretmene. Åžiiri okudu kendisine, Hüseyin öğretmen çok sevindi, mutlu oldu. Sami Derintuna güfte formundaki ÅŸiiri, ünlü bestekar Selçuk Tekay’a verdi. Åžiir aylar sonra bir ÅŸarkı olarak çıktı piyasaya. Sami bey, Hüseyin öğretmene ÅŸarkıyı dinletmek istedi. Olmadı. Åžarkının haberini vermek için açtığı telefondaki ses, ‘Hüseyin beyi kaybettik’ diyordu.Yorgunum dostlarım yorgunum artıkMAKAM: HicazGÃœFTE: Sami DERÄ°NTUNABESTE: Selçuk TEKAYBAHARI BEKLERKEN ÖMRÃœM KIÅž OLDUGÖZÃœMDE HER ZAMAN BÄ°RAZ YAÅž OLDUEN GÃœZEL DUYGULAR BANA DÜŞ OLDU***YORGUNUM DOSTLAR YORGUNUM ARTIKVEFASIZ YILLARA DARGINIM ARTIK*** TUTMADI ELLERÄ°M SICAK ELLERÄ°DUYMADIK AÅžK DENEN TATLI SÖZLERÄ°TAÅžIDIM GÖNLÃœMDE ACI Ä°ZLERÄ°*** YORGUNUM DOSTLARIM YORGUNUM ARTIKVEFASIZ YILLARA DARGINIM ARTIK*** İÇİMDE ATEÅžLER SÖNDÃœ KÃœL OLDUAÅžK BAHÇEM KURUDU SANKÄ° ÇÖL OLDUYAR BÄ°LDÄ°M O BÄ°LE BANA EL OLDU*** HEP HASRET YAÅžADIM GÃœLEN GÖZLEREHEP HASRET YAÅžADIM TATLI SÖZLEREBAKMAKTAN USANDIM SAHTE YÃœZLERE YORGUNUM DOSTLARIM YORGUNUM ARTIKVEFASIZ KULLARA DARGINIM ARTIKÂ
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!