Baklavacıların, vergisiyle, karıyla, yan sanayiiyle 40 yılda Türkiye’ye kazandırdığı katma değer 11 milyar dolar olarak hesaplanıyor. Sadece geçen yıl elde ettikleri kar neredeyse yarım milyar dolar. Bu fabrika, geçen yıl memleketin yassı mamül demir ihtiyacının yarısını üretti, ayrıca buralarda onlardan başka üretebilen de yok. Bu yazı Erdemir özelleştirilmeli mi, özelleştirilmemeli mi yazısı değil. Başından sonuna hikayesi sadece. Bu haliyle de yeterince ilginç. Rüşvet söylentilerinin daha kurulmadan nasıl ortaya çıktığını, yabancıların ısrarlarıyla nasıl kurulduğunu, o dönem için yepyeni bir modelle bir özel şirket olarak nasıl tasarlandığını, sonra milli duygularımızı nasıl kabarttığını anlatıyor. Başbakan’ın geçtiğimiz haftalarda pislik içinde dediği kurumun nasıl bir kültürden geldiğine değiniyor. Aynı zamanda şimdiye kadar yazılmış, içinde en az rakam olan Erdemir yazısı.
‘Bakan olmamın üzerinden bir hafta ya geçmiş ya geçmemiş. Amerikan Büyükelçisi geldi ziyaretime. Hayırlı olsun filan derken konuya girdi. ‘Biz sizi MIT’den (ABD’nin en iyi üniversitelerinden biri) biliyoruz. Orada metalürji okumuştunuz. Bu konuda hassas olacağınızdan eminiz.’ Başta anlamadım, ne diyor diye bakıyorum. Meğer konu Erdemir’miş. ‘Bir yıldır uğraşıyoruz, siyasi karışıklıklar oldu, iş ortada kaldı. Nasıl kurulacak bu fabrika’ diye bana soruyor.’
Sene 1960. 27 Mayıs’ta askerler yönetime el koymuş ve Milli Birlik Komitesi kabinesi kurulmuştur. Ekim ayında kabinede değişikliğe gidilince yeni Sanayi Bakanı artık Şahap Kocatopçu (88)’dur. İşte bu konuşma, o dönem Amerikan Büyükelçisi olan Fletcher Warren ile yeni bakan Kocatopçu arasında geçer.
BAŞINDAN SONUNABİR AMERİKAN PROJESİ
İlk kimin aklına gelmiş belli değil. Ama olayda bir Amerikan ısrarı olduğu muhakkak. İster Kore Savaşı’nda iyice yakınlaşmış olmamız deyin, ister Marshall yardımını ‘çarçur’ etmiş olmamıza çok üzülmeleri, ister Sovyetler’e ‘yem olamayalım’ diye bizi kalkındırmaya çalışmaları, sonuçta başından sonuna bir Amerikan projesi Erdemir.
Meseleyi kucaklayıp götürenler, Türkiye’de bir demir çelik tesisi kurmaya çalışan üç Amerikan şirketi. Liderleri Koppers. Mühendislik işi yapıyor. Westinghouse var, onlar elektrik aksamı üretiyor. Blaw-Knox da makine üreticisi. Üçü bir araya gelip 1959’da Türkiye’yi taramaya başlıyorlar. Ereğli’yi tespit edip bir rapor hazırlıyor, dönemin başbakanı Menderes’e sunuyorlar. Sonra Amerikan hükümetine gidiyorlar. O zaman başkan Eisenhower. Plana göre onlar parayı ABD hükümetinden alıp tesisi kuracaklar, çoğunluk hissesini Türkiye’ye verecekler ama kendileri de belli bir hisseye sahip olacaklar.
Bu açıdan bakıldığında bile yepyeni bir kuruluş modeli ama Erdemir’i daha özel kılan, Amerikan kapitalizminin en karakteristik yanlarını da işletmeye eklemeleri. ‘Mülkiyet dağınık olacak, ayrıca bağımsız bir Türk işadamı yönetim kurulunda bulunacak. İsmimizi de bulduk biz, Vehbi
Koç.’
AMERİKA İKNA OLUNCASIRA TÜRK HÜKÜMETİNDE
Üç şirket Amerikan hükümetini ikna edip finansal desteği sağladıklarında, sıra Türk hükümetine geliyor. Ama Vehbi Koç ismi kabinede tereddüt yaratıyor.
Koç, o dönemi anılarında şöyle anlatıyor: ‘Fatin Rüştü Zorlu (dönemin Dışişleri Bakanı) başta beni kabul etmek istemiyor, iş Adnan Menderes’e duyuruluyor. Bu şekilde idare meclisine giriyorum. İş Bankası binasında 7 Aralık 1959 tarihinde yapılan kokteyl ile işe başlıyoruz.’
28 Şubat 1960’ta, Erdemir için başka hiçbir kuruma tanınmayan haklarla özel bir yasa çıkarılıyor: İhale Yasası’na, Sayıştay denetimine, Personel Yasası’na tabi olmayacak. Ayrıca bunu değiştiren kanunlara bile tabi olmayacak. Yönetim kurulunda ise devletin kontrolündeki hisselerde bir hisse bir oyken, özel sektörünkiler 2 sayılacak. Yani devletin Erdemir’i kontrol edememesi için gerekli her şey yapılacak.
Yasa çıkıyor, 3 ay sonra 11 Mayıs’ta da Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları T.A.Ş. resmen kuruluyor. Ama işte Amerikalı elçiyi yana yakıla Kocatopçu’nun kapısına diken süreç de o zaman başlıyor. İki hafta sonraki 27 Mayıs’ta:
‘Askerler gelmiş, ülkede sıkıyönetim var, geçmiş dönem didik didik ediliyor. Dedikodular çıktı. Erdemir’de herkese rüşvet dağıtıyorlar deniyor. Kime? Herkese, almayan yok... Cemal Paşa’nın da kulağına gitmiş bunlar. Duyunca, hemen kaldırın o zaman, demiş. Derhal bakana gittim. Maliye Bakanı o zaman Ekrem Alican. Dedim bu proje ulusal menfaatlerimiz için çok önemli. Bir rapor hazırlayın madem, ben Cemal Paşa ile konuşurum dedi.’
O dönem Hazine Genel Sekreteri olan Kemal Siber (80), Maliye Bakanı Alican’dan izin alınca bir arkadaşıyla raporu hazırlayıp verir. Kocatopçu da Amerikan elçisine hak vermiş, Cemal Paşa’ya konuyu anlatmıştır. Sonunda kabul eder Cemal Paşa. Rafa kalkan Erdemir projesi tekrar başlar.
KOÇ’UN HAYATINDAKİ EN YÜKSEK RAKAMLI İMZA
1960 kasımında, aralarında Kocatopçu, Siber, Vehbi Koç, Dışişleri’nden Hasan Esat Işık gibi isimlerin olduğu 8 kişilik bir heyet Amerika’ya gider. Hem hükümet yetkilileriyle hem üçlü konsorsiyumun temsilcileriyle Erdemir’i müzakere etmek için. Amerikan hükümetinden 100 milyon dolar hibe, 25 milyon dolarlık Amerikan Eximbank kredisi, 4 milyon dolarlık da Chase bankası kredisi olmak üzere toplam 129 milyon dolarlık bir anlaşmaya imza atıp 30 Kasım’da dönerler. Koç, o anlaşma için daha sonra kitabında, hayatımda imza koyduğum en yüksek rakamlı anlaşma, diyecektir. Ayrıca Ocak 1966’ya kadar da Erdemir’in yönetim kurulu başkan yardımcılığını yapacaktır.
1961 ortasında fabrikanın temeli atılır, 1965’te de bacadan ilk duman tüter, 15 Mayıs’ta çeliğe dönüşen ilk demir cevheri fırından çıkmıştır. Erdemir’in hisse dağılımı şöyledir: Yüzde 28’i üçlü konsorsiyum (Koppers, Blaw-Knox, Westinghouse), yüzde 9’u Chase International, yüzde 12’si yatırımcılar, yüzde 51’i devlet kuruluşları (Türkiye Demir Çelik İşletmeleri, Sümerbank, İş Bankası, Ankara Ticaret Odası). Yatırımcılardan kasıt, zamanla Erdemir’i sahiplenmesi beklenen şirket veya kişilerdir. Amerikalılar o dönem için yeni olan bu sermaye modelini daha sonra Marcos döneminde Filipinler’de de denerler ama yürümez. Usulsüz hisse devirleriyle sistem suiistimal edilir.
‘Ben Erdemir’in başına Türk Traktör’ün genel müdürüyken geldim. Ülkedeki ekonomik krizden kaynaklanan ufak tefek finansman sorunları olurdu ama genel olarak kurum mükemmel bir haldeydi. Tesisler, teknoloji... Ayrıca çok sağlam bir organizasyon yapısı oluşturulmuştu. Tüm personel eğitimliydi. Tesiste mutlaka Amerikalı bir danışman bulunurdu ve sorun olduğu zaman ona sorulurdu. US Steel’in bir elemanıydı. Cevap veremezse Pittsburgh’daki merkezine sorardı. Herkes İngilizce konuşurdu, hatta yazışmalar İngilizce yapılırdı.’
Erdemir’in tarihinde en uzun süre (6 yıl) genel müdürlük görevini yürüten Turhan Onur (77), 1982’de fabrikayla ilk karşılaştığı günü şimdi böyle anlatıyor.
GECELERİ FABRİKAYA GELİPMAKİNELERİ ÖĞRENİRDİK
İlk başlarda müdürler Amerikalı, yardımcıları Türk olduğundan başta bir yadırgama olur. Ancak zamanla bu, yerini uyuma bırakır. Yine de içinde her zaman bir tatlı rekabet barındırarak. Geçtiğimiz hafta Erdemir’deki genel müdürlük görevinden istifa eden Kerim Dervişoğlu (61), 1967’de stajyer mühendis olarak girdiği kurumda geçen ilk günlerini şöyle anlatıyor: ‘Okuldan yeni çıkmışız, heyecanlıyız tabii. Bazen geceleri fabrikaya gelip kendi kendimize makineleri çalıştırır, sistemi kavramaya çalışırdık. İşi bir an evvel Amerikalılardan devralmak istiyorduk.’
Dervişoğlu, Erdemir’e girmeden iki yıl önce İTÜ’yü (İstanbul Teknik Üniversitesi) bitirmiştir. Kurum hakkında bilgi aldığımız kişilerin çoğu İTÜ mezunudur zaten. ‘Erdemir’de her zaman Teknik Üniversiteliler ağırlıklıdır. O yüzden İTÜ’deki abilik müessesesi Erdemir’e de geçmiştir. Bizden önceki yöneticilerimizden ‘abi’ diye bahsederiz. Gerçi sonra ODTÜ’lüler de geldi ama yine de hemen herkes İTÜ’lüdür.’
Dervişoğlu’nun abileri, Amerikalılarla beraber Erdemir’i kalkındırırlar. Bilançolar büyür. İşler iyi gidince şirketin sermaye yapısı, memlekette ilk çatlak sesler çıkmasına neden olur. Siyasetin Erdemir’e kafayı taktığı 70’lerde.
ÖNCE HİSSELER MİLLİLEŞTİSONRA HALKA AÇILDI
1974’te hükümet kararıyla, yabancıların elindeki yüzde 28’lik hisseyi, Devlet Sınai ve İşçi Yatırım Bankası (şimdi Türkiye Kalkınma Bankası) devralır. Yönetim kurulunda yabancı temsilci kalmaz. Bütün üyeleri hükümetler atamaya başlar.
Yeni yatırımlar, kapasite artırımları derken 1985’te Erdemir, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nın açılmasıyla borsada işlem görmeye başlar. Daha öncesinde küçük yatırımcıların ellerinde olan hisseler ise borsada hisse senedine dönüştürülür. Ayrıca yönetim, yeni hisseleri halka açar. Zaten özel bir şirket gibi kurulmuşken zaman içinde devletleştirilen Erdemir’in bitmeyen özelleştirme tartışmaları da o dönem başlar. 1989’da Özelleştirme İdaresi’ne bağlanır. Erdemir’in politikaya teslim olduğu yıllar başlamış olur.
‘O ana kadar çok büyük siyasi baskı olmamıştı. Ufak tefek atamalar, işe alım ricaları, müdahaleler olurdu ama 90’ların başında bunlar çok arttı. 1992’de politik nedenlerle ayrıldım. 2003 başında genel müdür olarak dönünceye kadar özel sektörde danışmanlık yaptım’ diye anlatır son genel müdür Dervişoğlu.
Kurulduğu günden bu yana kár eden Erdemir, ilk defa 1998’de zarar açıklar. 1999’da yine öyle. 2000’de ufak bir karın ardından 2001, 2002 hep zarar. 2003 başında Dervişoğlu döndüğünde kurum o yıl ilk defa kára geçer.
Şimdi ise kurum özelleştirilmeyi bekliyor: 26 Eylül’de 8 yabancı, 5 yerli grup teklif verip almaya çalışacak Erdemir’i.
HER REKORDA İŞÇİLERE BAKLAVA ISMARLARDIK
Soğuk haddehaneyi 70’lerde Amerikalılardan devraldık. Sürekli üretim rekorları kırıyoruz. Her rekorda da cebimizden işçilere baklava ısmarlıyoruz. Rekorlar çoğalınca şirket üstlendi baklava işini. Rekor kırınca hálá baklava alınır.
Kerim DervişoğluVEHBİ BEY BENİ KENARA ÇEKTİ
Amerikalılarla görüşürken Vehbi Bey (Koç) beni kenara çekti. ‘Bu Amerikalılar aptal galiba Kemal’ dedi. ‘Benim Erdemir’e zorluk çıkaracağımı zannediyorlar, hiç olur mu, hepimizin menfaatine.’ Eli çok sıkı adamdı, müzakerelerde karşı tarafı çok sıkıştırdığı için açıklamak zorunda hissetmişti kendini.
Kemal SiberFIRINLARIN ADI NİYE AYŞE, ZÜBEYDE?
Geçmişte çelik yapımında fırınları ısıtmak için körüklerden yararlanılırmış. Bunları da kadınlar kullanır ve fırına saçlarından bir tel attılar mı çeliğin daha sağlam olacağına inanılırmış. O nedenle dünyada demir çelik fabrikalarındaki yüksek fırınlara kadın ismi koyma adeti var. Erdemir’in ilk yüksek fırınının ismi de Ayşe. İlk yöneticilerinden birinin kızının ismi olduğu söyleniyor. 1978’de kurulan ikinci fırına ise
Atatürk’ün annesinin adı verilmiş.