Güncelleme Tarihi:
Bursa’nın Pazarcık ilçesinde çiftçilik yapan dört kardeşten, en çalışkanlarıdır Kamil Koç. Askerdeki bir komutanının, “Senin kafan çok çalışıyor, çiftçilikten kendini kurtar ve mutlaka ticaret yap” demesiyle, ailesinin karşısına geçip, “Ben artık bu işi bırakıyorum” demesi arasında sadece aylar vardır. Bir kardeşinin kolunu makineye kaptırıp sakatlanması ve diğer kardeşinin de İstiklal Harbi sırasında bir esiri kaçırdığı için hapis yatması, ailenin tüm sorumluluğunu da ona yükler.
Bursa’da yolları çok virajlı olduğu için ulaşım zorluğu çekilen bölgelere nakliyecilik yapmaya karar verir. Ehliyet almak şimdiki gibi iki-üç haftalık bir olay değildir. Tam altı ay boyunca direksiyon dersi gördükten sonra ehliyetine kavuşur. O yıl çiftçilikten elde ettiği mahsulle, ailenin hâlâ ‘Bas bir, kaldır iki’ adını verdiği otomobille işe başlar. Birinci vitesle kalkan, ikinci vitesle giden ve bir de freni olan bu araçta karoser (kaporta) bile yoktur. Kamil Koç, el işinde ustalaşmış becerikli kayınpederinden, aracın üstüne bir karoser yapmasını ister. Böylece Kamil Koç’un ilk aracı ortaya çıkar. Büyük kızı Sadiye, henüz dört aylıkken gözlerinden öper ve sadece çamaşır değiştirmek için uğrayacağı evinden aylarca uzaklaşır. Gece gündüz taşıyabildiği kadar kişiyle, seferler yapar. Taşıyacak kimseyi bulamadığında da un çuvallarının nakliyesini gerçekleştirir. Yavaş yavaş para kazanmaya başlayınca, işlerini biraz büyütür ve ailenin diğer fertleri de kendi işlerini bırakarak ona yardım etmeye başlar.
Kısa sürede, iyi para kazanınca “Kamil Koç, nakliye yaparken geçtiği Ağı Dağı’nda altın buldu” dedikoduları yayılır. Onun gece gündüz durmadan çalıştığına şahit olanlar, bu dedikoduyla o zaman epey eğlenirler.
Kamil Koç, sadece birkaç yıl sonra, yarısı kendisinin, yarısı bir başkasının olan bir otobüs sahibi olur. Çok geçmeden de, artık kendi otobüsünün, sonra da otobüslerin sahibi... Henüz otogar mefhumu ortada yokken, şehir içinden kalkan otobüsleri için bir garaj, hemen onun karşısında da idari bir bina satın alır. İşler iyice büyümüştür. İşe başlamasından altı-yedi yıl sonra artık şoförlüğü akrabalarına bırakır ve kendisi de yönetimle ilgilenmeye başlar.
ASKER OTOBÜSLERİNE EL KOYUNCA KAMYONCULUĞA BAŞLADI
Çoğalan sadece otobüsleri değildir. Evdeki nüfusu da yavaş yavaş artar. Sadiye’nin ardından Samiye ve İsmet adını verdiği iki kızı daha olur. Başlarda, erkek işi olarak gördüğü otobüsçülüğü, kızları yürütemeyecek diye üzülse de, ileride bunun beyhude bir vesvese olduğunu anlayacaktır.
İkinci Dünya Savaşı başladığında, askeriye seferberlik nedeniyle Kamil Koç’un otobüslerinin bir kısmına el koyar. O da bunun üzerine, kamyonculuğa başlar. Zonguldak’taki kömür ocaklarına ve yeni kurulan SEKA’ya kamyonlarla tomruk taşır. Borçlanarak 28 tane kamyon satın alır. Seferberlik hali ortadan kalkınca da tekrar otobüsçülüğe döner. Hedefi Edirne’den Ardahan’a Kamil Koç bayrağını dikmektir. Nitekim yapar ama bu ona çok pahalıya mâl olur. Zira, o günün şartlarında iki gün otobüsten haber alamamak, yolların bozukluğu nedeniyle kazaların meydana gelmesi, onu Türkiye’nin her yerine sefer düzenleme vizyonundan yavaş yavaş vazgeçirir. “Demek ki kontrol edemediğim uzaklığa otobüs yollamamam gerekirmiş” der. O yıllar, aynı zamanda otobüsçülükte rekabet de ortaya çıkar. Hatta öyle ki, talep fazlalığından Türkiye’de otobüs bulunmaz. Rekabette bir adım öne çıkmak isteyenler otobüslerinde hostes bulundurmaya başlar. Ama bu hizmetin başlaması, otobüslerde kazaların da artmasına sebep olur. Şimdiki gibi iyi eğitim almamış şoförler, zaten bozuk olan yollarda ilgilerini hosteslere kaydırınca peş peşe kazalar yaşanır. 1960’lı yıllar Kamil Koç’un kazalar nedeniyle yüksek tazminatlar ödemek zorunda kaldığı ve işlerinde durgunluğun başladığı dönem olur. O tarihten sonra, takip edemeyeceği için Ankara’nın doğusuna sefer düzenlemekten tamamen vazgeçer. Çok üzülür ama “Hiç olmazsa, ülkenin doğusuna otobüsçülüğü öğrettim” diyerek kendini avutur.
Kamil Koç’un sağlığı da, yavaş yavaş bozulmaya başlar. Sağlığı iyice bozulmadan, şirketini anonim şirkete dönüştürür ve artık bir logosu olmasını ister. O sırada aile dostları olan Mimar Sinan Üniversitesi’nin yazı ve grafik hocası İlhami Turan’dan öğrencileri arasında bir yarışma düzenlemesini ister. Elemelere kalan logolar arasında seçim yapmak için, ailenin tüm fertlerini bir araya toplar. Stilize edilmiş koç kafasının yanından uzayıp giden yolları temsil eden bugünkü logolarını ailenin tüm bireylerinin oyuyla seçerler.
1975 yılında, Kamil Koç 73 yaşındayken hayata veda eder. Geriye üç kızı ve yine kızlarının çoğu kız olan çocukları kalır.
Kamil Koç kendi gidip, adını bıraksa da, bugün 350 otobüsü, 3 bin 700 çalışanı, 400 satış noktasıyla günde ortalama 580 sefer yapan ve geçen yıl 271 milyon cirosu olan, başarılı bir şirket olmaya devam ediyor. Yönetim kurulu başkanlığını erkek torun Osman Çağalıkoç’un yaptığı şirketin, şimdiki hedefi Türkiye’deki otobüsçülük tecrübelerini Bosna-Hersek, Polonya gibi ülkelere de öğretmek.
KAMİL KOÇ’UN YÖNETİMİNDEKİ KADINLAR
Soyadımız devam etsin diye kocam babamın soyadını aldı
SADİYE ÇAĞALIKOÇ
Babamın en büyük kızı benim. İşlerini devredecek bir oğlu olmadığı için hep üzülürdü ama ömrünün sonlarına doğru bizim kıymetimizi anladı. Biz de çok şükür onu hiç utandırmadık. Eşim Mithat, babamın soyadını devam ettirebilmek için, “İzniniz olursa, mahkeme kararıyla soyadınızı alayım” dedi ve Çağalı olan soyadını ‘Çağalıkoç’ olarak değiştirdi.
Kızlarımız birbirinin gözünü oymaz
İSMET YILDIZ
Çocuklarımızı babamızın emanetine iyi baksınlar diye en iyi şekilde yetiştirdik. Bizim kızlarımız arasında göz oyma, sen onu giyindin, onu taktın kavgaları olmaz. Onların tek kavgaları yine şirketle ilgili, kim daha çok çalışacak kavgasıdır.
Otogarda bana ‘Ceyda Abi’ diyorlar
CEYDA ÇAĞALIKOÇ
Ben torunlar arasında en büyüktüm. Dedem beni en küçük kızı gibi görürdü. Çünkü ben doğduğumda o henüz 43 yaşındaydı. Dedem, Allah korkusu, kul utanması olan mütevazı biriydi. Biz torunlar olarak, bölgeleri aramızda paylaştırdık. Ben İstanbul’daki otogardayım. Rekabetin en sert ve erkeklerin en yoğun olduğu yerdeyim. Eski terbiyeyi alanlar ve dedemi tanıyanlar bana hep saygı gösterdi. Çünkü dedem, onlar küçük olmalarına rağmen hiçbir zaman onları ezmemiş ve hep bir şeyler öğretmeye çalışmış. Bunu bilenler hep işimi kolaylaştırdı. Ama bazı yeni yetmeler, hiddete de şiddete de başvurmam için ellerinden geleni yaptılar ama bizim yolumuz belli. Bana otogarda bazen “Ceyda Abi” diyorlar. Kuzenlerimle aramızda hiç çekişme olmaz. Bazen yönetim kurulu toplantılarında şirketle ilgili projelerde kavga ederiz, iki dakika sonra ojelerimizin rengini sorarız.
Çocukluğumdan beri kamyon, otobüs sesine bayıldım
AYŞEGÜL ARSLAN
Şu an CHP’den milletvekili adayı olan kuzenim Sena Kaleli’yle birlikte biz bu işin turizm yönüne girelim dedik. Turlar getirmeye başladık. Biz daha çocukken, evde hep iş konuşulurdu. Çek, senet, otobüslerin özellikleri... Hep o konularla büyüdük. Biz farkında olmadan kulağımız bu mevzularla dolmuş zaten. O yüzden bu işe başladığımızda hiç yabancılık çekmedik. Ben araba, kamyon, otobüs sesine bayılırım mesela. Çocukken hiç oyuncak bebeğim de olmadı zaten, hep arabalarla oynuyordum.
Nefret ediyordum ama her kademesinde çalıştım
FEZA KIRAY
Benim yetişme çağım, hep kazaların olduğu dönemdi ve bu işten nefret ediyordum. Kesinlikle bu işle uğraşmak istemiyordum. Bu yüzden de İngilizce öğretmenliği okudum. Ama sonra bilet satıştan, kargoya, muhasebeye kadar her işte çalıştım. Şimdi de öğretmenliğimden dolayı, şirket içi eğitimlerden sorumluyum.