Güncelleme Tarihi:
Dişleri uzadı, artık hayat karşısında daha güçlü. Gözleri renklendi, dünyayı daha bir güzel görüyor. Kocasından ayrıldı, kim ne derse desin artık daha özgür! Yonca Evcimik bir buçuk senedir ‘‘başka birşey’’ yaşadığını söylüyor. O bir buçuk seneye gelişini de ‘‘hayat’’la açıklıyor: ‘‘Kendimi daha fazla düşünür oldum. Eskiden her konuda kılı kırk yarardım. Şimdi rahatladım. Binlerce sperm arasından sıyrılıp bu hayatı kazandım ve istediğim şekilde yaşıyorum. Bundan önce de yaşardım, ama artık hiç ertelemiyorum. Bu nasıl oldu bilmiyorum, yaşadığım hayat beni buraya getirdi.’’
Yonca Evcimik sahne hayatına alttan değil belki ama arkadan başladı. Şöyle ki, spotlar starları aydınlatırken o sahnenin arkalarında bir yerlerde dans ediyordu. Gerçi Metin Akpınar, ‘‘senin dansın bin kişi arasından bile fark ediliyor’’ diyordu demesine, ama yine de arka arkadır! Yonca Evcimik, arkada dans edenlerin hemen hepsi gibi bir gün öne çıkmayı umuyordu. Yalnızca ummuyor, bunun için deli gibi çalışıyordu da. Ve sonunda 1991 yılında, otuzuna yaklaşırken ‘‘Abone’’ adlı şarkıyla umduğunu buldu. Şimdi onun arkasında dans eden insanlar var. Olayı dramatize etmenin alemi yok, ama insan sormadan edemiyor: Acaba zaman zaman da olsa kendi dansçılarının hislerini düşünüyor mu?
‘‘Tabii ki düşünüyorum. Herkesin kendini gösterme çabası içinde olduğunu bildiğim için çok dikkatli davranıyorum. Kendi aralarında bir fark olduğunu düşünmemeleri için elimden geleni yapıyorum. Bir de kendilerini kuvvetli hissetmelerine çalışıyorum.’’
Yonca Evcimik insanların esas derdinin arkadan öne geçmek olduğunu biliyor. Özellikle onun dansçılık yaptığı zamanlarda herkesin hedefi buymuş. ‘‘Biz hepimiz sivri tiplerdik’’ diyor. Çiğdem Tunç, Yaprak Özdemiroğlu... Yonca'nın müzikallerde dans ettiği grubun elemanları: ‘‘Esas yarış oralarda oluyor. Öne çıktığında artık kendinle yarışmaya başlıyorsun.’’
SEN AĞZINI OYNAT!
Zeynep Kamil Hastanesi'nde doğmasına rağmen göbek adı Fatma olan Yonca Evcimik, orta halli bir memur ailesinin ikinci kızı. Kendisinden altı yaş büyük bir ablası var, adı Mine. Mine hanım hanımcık, çıtı pıtı ‘‘pamuk prenses’’ kıvamında bir kız çocuğuyken, Yonca babaannesini mutfağa kilitleyip parka kaçacak kadar yaramazmış. Mine, Üsküdar Amerikan Kız Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi'ne giderken, Yonca ilkokul sonrası kendini konservatuvarın bale bölümüne kaydettirmiş: ‘‘Okul müsamerelerinde hep önde olmak istiyordum. Hem dans edeceğim, hem şarkı söyleyeceğim. ‘Kızım sen önde dans et, ağzını oynat, şarkıyı arkadaşın söylesin derlerdi' kıyameti koparırdım.’’ Ailede ve yakın çevrede sanatla uğraşan kimse olmadığı için Yonca’nın kimi model aldığı uzun süre merak konusu olmuş: ‘‘Baba tarafım Yugoslav göçmeniydi. Seneler sonra öğrendim ki, Yugoslavya'nın çok önemli bir kompozitörü ve baş balerini bizim akrabamızmış.’’ Bu durumda aileden sanatçı klişesini kullanmak pek doğru olmaz ama yine de gen gendir!
Yonca Evcimik ilkokuldan sonra gittiği konservatuvarın bale bölümünü, normalde 12 sene olmasına rağmen, sınıf atlayarak 10 senede bitirir. Profesyonelliğe henüz öğrenciyken adım atar. 1976 yılında, henüz 13 yaşındayken Yapı Kredi Çocuk Tiyatrosu'nda çalışır, 1979 yılında Şan Tiyatrosu'nda sahnelenen Yedi Kocalı Hürmüz'de sahneye çıkar. 91'e kadar da aslında herbiri bir basamak olan onlarca müzikalde yer alır.
EVLİLİĞİ SEVERİM
Yonca Evcimik'in girdiği tipleri gözünüzün önüne getirin. Abone'den bu yana denemediği saç rengi ve stili kalmadı. Her kasette başka biri oldu. Bir süre önce ‘‘Günaha Davet’’ ile çıktığında yalnızca fiziksel değil ruhsal anlamda da değiştiğini hissettiriyor: ‘‘Eskiden röportajlarımda hep bir savunma halindeydim. Bir soru soruluyor, bütün samimiyetimle cevap veriyorum. Ama o cevaba inanılmıyor. Öfkelendiğim, itişip kakıştığım zamanlar oldu. Ama şimdi bir iyilik hali geldi üzerime. Artık herkes arzu ettiğini düşünsün diyorum.’’
Söylediğine göre şu anda hayatında kimse yok. Ama yine bir başka röportajına göre de ‘‘artık yalnızca kendi istediği zaman özel hayatını gazetecilerle paylaşacak.’’ Aşkla evlendiği, ama devam ettiremediği evliliği onu bu kurumdan soğutmamış: ‘‘Evlilik karşıtı değilim. Tam tersine evlilik kurumunu seven bir insanım. 35 sene filan evli kalan çiftleri, eğer hakiki bir şeyler yaşıyorlarsa gönülden tebrik ediyorum. Ama onların da çoğunun zorla sürdürüldüğüne inanıyorum. Tekrar evlenip evlenmeyeceğimi zaman gösterecek.’’
Yonca şimdi doğru bir yolda olduğuna her zamankinden çok inanıyor. Bunun farkına 35 yaşında, bir anlamda yolun yarısında varmak iyi mi, kötü mü? Burada da iyimserlik/kötümserlik gündeme geliyor. Ama dedik ya, o şimdi dünyayı daha bir renkli görüyor.