Deniz İNCEOĞLU
Oluşturulma Tarihi: Ekim 01, 2007 00:00
İsviçreli Monika Brandli ve Fransız Ludoviz Cossutta, tekdüze hayatlarından sıkılıp kendilerine olağandışı maceralar aradı. Bisikletle dünya turuna çıkan ikilinin yolu İstanbul’da, Aksaray otobüs durağında kesişti. Tanışmalarına bisikletlerinin üzerindeki ağzına kadar dolu sırt çantaları vesile oldu. İki gezgin, İstanbul’un sokaklarında yürüyüp, yaşadıkları maceraları birbirleriyle paylaştı. Yola birlikte devam etme kararı aldı. Geçen hafta İran, Pakistan, Hindistan rotası için birlikte yola çıktı.
Monika Brandli 36 yaşında bir şehir planlamacısı. Hayat dolu, yaratıcı. Ancak yaptığı iş devlete bağımlı olduğundan ve sürekli yaşlılarla çalışmasını gerektirdiğinden umduğunu pek de bulamadığını söylüyor. Şehir planlamasından vazgeçmesi, 2003’te Moğolistan ve Rusya’ya yaptığı altı aylık seyahat sonrasına rastlıyor. Daha çok kişiyle tanışabileceği umuduyla, göçmenlere Almanca öğretmeye başlamış. Türkiye’yi merak etmesini sağlayan, Türk öğrencileri. Bir başka nedeni gördüğü fotoğraflar. Seyahat listesine eklemiş Türkiye’yi. "Farklı kültürlerin bir arada yaşadığı coğrafyalar zaten ilgimi çekiyordu" diyor.
Tek başına bisiklet turuna çıkmaya karar vermesi onun için çok zor olmadı. Çünkü 1991 yılında, okulu bitirir bitirmez tek vitesli, ucuz bir bisikletle yine tek başına Fransa’ya gidip gelmişti. Yolları da az çok tanıyor, bağımsız olmanın ve yolda farklı kişilerle tanışmanın tadını biliyordu.
KUNG FU KURSUNDAN BİSİKLET YOLCULUĞUNA
Ludoviz Cossutta’nın (29) yola çıkış hikayesi ise Brandli’ninkinden biraz farklı, daha çok tesadüflerden kaynaklanıyor. Dört yıl önce arkadaşı onu, bir kungfu’cuyla tanıştırdı. Kilo vermek için kursa başladı. Hayatını değiştirecek kişilerle burada tanıştı. Kimisi Hindistan’a kadar yaptığı gezileri anlatıyor, kimisi etnolog gözüyle farklı kültürlerden bahsediyordu. Bir gün etnolog Romanya’ya gezmeye gideceğini söylediğinde Cossutta’nın aklına cin bir fikir geldi: Oraya kadar uçakla gidecek daha sonra bisiklet satın alıp Romanya, Bulgaristan ve İstanbul’u gezecekti. Aslında hiç bisiklet deneyimi yoktu, aradığı maceraydı. Romanya’da ucuz bir bisiklet satın aldı. Bu yolculuğu yapmayı çok istiyordu ama yine de yalnızlığın verdiği korku kimi zaman onu rahatsız ediyordu. Gözünü karartıp yola çıktı. Ne bisiklet tamirini ne de kamp kurmayı biliyordu. Günde 50 kilometre gidince çok seviniyordu. Bir gün bisikleti bozuldu, yoldan geçen üç profesyonel Alman bisikletçi yardım etti. İstanbul’a doğru gittiğini duyunca bıyık altından güldüler.
ROMANYA’DA ÇİNGENELER SALDIRDI
Cossutta’nın Romanya’daki bir haftalık seyahati pek de hayal ettiği gibi geçmedi. Karşısına çıkan Çingenelerin tehlikeli olabileceğini düşünmedi. Dostça yanlarına gitti. Ama onlar bisikletini, eşyalarını görünce üstüne atladı. Parasını, bisikletini çaldılar. Hiç değilse
yemek parasını vermelerini istedi Cossutta. Oysa onlar çoktan gitmişti. Yürüyerek yola devam ettiğini gören Çingenelerden biri bisikletini geri getirdi. Neyse ki Bulgaristan’ı sorunsuz geçti. Türkiye’de mutlaka başına bir şeyler geleceğini düşünüyordu. Ama tahmin ettiğinin tam aksine bir manzara ile karşılaştı: "Sınırdan geçtikten sonra traktörlü bir çiftçi beni durdurdu. Korkudan ne yapacağımı şaşırdım. Meğer, bisikletimi kasaya koyup yola onunla devam edebileceğimi söylüyormuş. İnanamadım. İlk kez yardım teklif ediliyordu."
600 kilometreyi geride bıraktığında, kendisiyle övünüyordu. 5000 kilometreyi geçen Almanlar’la tanıştığında hedef büyüttü. Fransa’dan Hindistan’a gitmeye karar verdi. Bu fikir, İstanbul’da, diğer bisikletçi Monika Brandli ile tanışmasına vesile olacaktı.
SADECE DOĞUYAMonika Brandli, Fransa’dan sonraki ilk uzun yol macerasına geçen mayıs ayının 18’inde Zürih’te başladı. Amacı İtalya, Hırvatistan ve Yunanistan’dan geçip Türkiye’ye ulaşmaktı. Yola çıktığında her ne kadar mayıs ayı olsa da İsviçre’nin tepeleri hálá karlıydı. İster istemez burada zorluklar yaşadı. Günde geçtiği yol 100-150 kilometreden, kimi zaman 50 kilometreye indi. İtalya’daki ilk durağı Bozen oldu. Daha sonra da Hırvatistan sınırındaki Triest’ta konaklamayı tercih etti. Burada gördüklerinden çok yediği makarna, salata ve pizzalardan etkilendi. Hırvatistan’daki Dubrovnik’i ziyaret ettikten sonra feribotla Bari’ye geçip tekrar İtalya sınırlarına girdi. Çünkü amacı Yunanistan’a ulaşmaktı ve direkt geçiş bulamadı. Burada Atina ve Selanik’ten sonra üçüncü büyük şehir kabul edilen Patras, Teselonika ve Korintos’u gördü. Ancak Korintos’u gördüğüne pek de mutlu olmadı çünkü termometre 50 dereceyi gösteriyordu. Yolunu iki gün uzatıp burnun etrafından dönerek ilerledi. Sürekli doğuya gidiyordu. Kavala’dan geçip Türkiye’ye girdi. 16 Temmuz’da, yolculuğa başlayalı iki ay olmuştu. Onca yolun ardından en çok etkilendiği bölümün Şarköy-Tekirdağ arası olduğunu söylüyor: "Manzara harikaydı. Halk çok sevecen ve yardımseverdi. Bisikletle giderken görenler durduruyor, pet sular, meyveler veriyorlardı. Bu inceliği diğer ülkelerde görmedim. Ancak ne yazık ki asfalt yol azdı. Bir dostum İstanbul ve çevresinde bisiklet kullanmamam konusunda uyarmıştı. Bunun için Tekirdağ-Bandırma-Yenikapı feribot hattını seçtim. 22 Temmuz’da,
seçim günü Tekirdağ’a varmıştım. Afişler dikkatimi çekti. Avrupa’da görmemiştim böylesini. Hemen turist ofisine gittim ve feribotu sordum. Görevli iskeleyi gösterdi, elime derdimi anlatan Türkçe bir not tutuşturdu. Feribotun gişesinde adımla hitap edilince anladım, yetinmeyip telefon etmişti. Bu hiçbir Avrupalı’nın düşünemeyeceği ince bir davranış."
Brandli, turistik bir feribota bineceğini hayal ediyordu ama ne yazık ki 44 kamyon şoförüyle karşılaştı. Ama yine de ikram edilen 20’den fazla çay içmesinin dışında yolculuğu çok keyifli geçti. İstanbul’a vardığındaysa ne yapacağını şaşırmış bir şekilde Ayasofya’nın önüne gidip hemen ailesini aradı ve ben buradayım diye bağırdı. Bir de tabii ki şoförlerden birinin yorgunluğunu atması için tavsiye ettiği Çemberlitaş Hamamı’na uğramadan geçmedi.
İKİLİ PAKİSTAN YOLUNDA
Bu iki maceraperestin yollarının kesişmesi ise şans eseri oldu. Monika Brandli, hamamdaki keyifli saatlerden sonra Aksaray’daki arkadaşının evine yerleşti. Bodrum ve Kapadokya’da tatil yaptıktan sonra İstanbul’u adım adım turlamaya başladı. Yine böyle bir günde Aksaray’da otobüs durağında beklerken Ludoviz Cossutta’yı bisikletiyle dururken gördü. Aslında çevrede birçok bisikletli vardı ama dikkatinin Cossutta’ya yönelmesinin sebebi, bisikletin üzerindeki hıncahınç dolu seyahat çantalarıydı. Onun da uzun bir yolculuktan geldiğini anlayıp yanına gitti. Ve arkadaşlıkları başlamış oldu.
Monika Brandli, İstanbul’a kadar gelmişti ama hedefinde biraz daha doğuya, en azından İran’a kadar gitmek vardı. Yolculuğu Hindistan’da bitecek olan Ludoviz Cossutta da onun için iyi bir yol arkadaşı olacaktı. Yalnız başladıkları yola birlikte gitmeye karar veren ikili, şu sıralar İran’da bisikletlerini Pakistan’a doğru sürüyorlar.
Monika Brandliİsviçre’den İstanbul’a 3115 kilometre yol geçtim. Sabahları her zaman pastane kokusuna doğru bisikletimi sürüyorum. Ayrıca enerji için çikolata da yiyorum. Ama öğle ve akşam yemeklerini peynir, ekmek ve domates gibi hafif yiyeceklerle geçiştiriyorum. Yanıma aldığım çadırda konaklıyorum. Ama Türkiye’de bunu yapmam zor oldu. Çünkü her ne kadar haritada kamp alanları işaret edilmişse de, o noktalara gittiğimde böyle bir kamp alanı olmadığını gördüm. İstanbul bana çok Doğulu, renkli, insani geldi. İlk bakışta dikkati çeken karmaşa şehre sıcaklık katıyor. Kent daha temiz, düzgün olsa eminim her şey daha çirkin olurdu.