Güncelleme Tarihi:
Sarışın, akıllı, bakımlı, alımlı, kıvrak, komik, hafif muzur, New York’un üst-orta sınıfına ait genç bir kadın. Amerikan rüyasının kıyısında, bir yandan yazar nişanlısıyla evlenme telaşında, diğer yandan en yakın arkadaşıyla el yapımı, mis kokulu, cicili bicili sabunlar üretip şık mağazalarda satma derdinde. Şahane sevişmeler, kusursuz gülüşler, mükemmel fotoğraflar... Ta ki geçmişinden gelen bir notun bu şahane tabloya ufak bir fırça darbesi vurana dek. Geride bıraktığı bir ilişki (uyuşturucu şebekesi için çalışan lezbiyen Alex Vause), bir suç (sevgilisi için yapılan taşımacılık) dönüyor dolaşıyor, Piper Kerman’ın hayatına 15 aylık hapis cezası olarak geri geliyor.
‘Orange is the New Black’ Kerman’ın pastel tonlarındaki hayatının nasıl da bir hapishane turuncusuna dönüştüğünün gerçek hikâyesi. Geçmişin insanın yakasını nasıl da bırakmak bilmediğinin, her kapanmayan hesapların elbet bir son ödeme tarihi olduğunun özeti. Cezasını çekmeye, faturasını ödemeye razı Kerman, parmaklıkların arkasında kadın mahkûmlarla geçirdiği bir yılın ardından başından geçenleri yazmaya başlıyor, ABD’de son yılların en çok satan romanı, en çok izlenen dizisi böyle ortaya çıkıyor. Kerman’ın hikâyesini anlatmaktaki derdi ‘sisteminden atmak’ değil, herkesin hapishane gerçeklerinin farkına varması: “Üst-orta sınıf mensubu biriyim ve çevremdeki insanların hapishane yaşamına dair en ufak bir fikirleri yok. Sorularının saçmalığını duydukça ben utandım!” Kitabın diziye dönüşmesindeki kilit isimse aynı zamanda Weeds dizisinin de yaratıcısı Jenji Kohen: “Kitabı ilk okuduğumda iştahla altını çizmeye, notlar almaya başladım. Piper’ın başına gelenler, yaşadığı aşklar, hapishanede edindiği arkadaşlıklar orijinal bir dizi senaryosu için kusursuz aeteryallerdi.”
‘GÜZELLEŞTİM YASLA’ SENDROMU
Hikâyenin Batılı tabirle en ‘juicy’ kısmıysa Piper’ın bir yıl boyunca eski lezbiyen sevgilisi Alex ile aynı hücreyi paylaşması. Zira, suçunun üzerinden 10 küsur yıl geçmesine rağmen, cezaevine gönderilmesinin sorumlusu da sırf cezası hafiflesin diye eski sevgilisini ihbar eden Alex. Kerman’ın bugün tüm olan bitene bakışı biraz da ‘Pişman mıyım asla/Güzelleştim yasla’ melodisi tadında. Alex ile hiçbir bağlantısı kalmamış. Sıfır iletişim. “Alex’in dizi ya da kitap hakkında düşüncelerine dair en ufak bir fikrim yok. Konuşmayalı çok uzun yıllar oldu. Ama nefret etmiyorum, kızgın değilim. Yollarımız kesiştiği için mutluyum. Hapishanedeki bir yıl sonunda yaptığım hatalardan ötürü başkalarını suçlamamayı öğrendim” derken “Benim hayatım, benim hatam” benzeri sloganlarla fiyonkunu atıyor, Alex mevzuunu kapatıyor. O zamanki nişanlısı bugünkü eşi New Yorklu yazar/editör Larry Smith ile yaşadıklarıysa neredeyse dizide aktarıldığı gibi: “Bir ziyaretinde diz çöküp evlenme teklifi etmesi de haberim olmadan hikâyemi New York Times’a yazması da bir ara içerdeki eski sevgilim Alex ile ilişki yaşadığımı düşünüp benden ayrılması da gerçek.”
NE KADARI GERÇEK?
Dizi, bildiğiniz/izlediğiniz hapishane öykülerinden değil. Kadınlar koğuşundan farksız bir hücrede esrarkeşi, tecavüzcüsü, hanımağası, hırsızı, rahibesi, travestisi yan yana; melezi, Afro-Amerikanı, İspanyolu, Rusu kol kola:
“Dizideki karakterlerden bazıları gerçekten de hapishanede tanıdığım, arkadaş olduğum insanlar. Sophia Burset’in canlandırdığı travesti kadın gibi. Bütçe kesintisi bahanesiyle kadının hormon ilaçlarını kestiklerine, kadının bunalıma girdiğine bizzat tanık oldum. Bazılarıysa tamamen kurgu.” Dizi, gerçek yaşamdan uyarlama olunca her sahnesinde, özellikle de seksten, uyuşturucudan, şiddetten geçilmeyen bölümlerde, kafadan “Gerçekten de oldu mu?” sorusu eksik olmuyor. Kohen, bir doz heyecan, birkaç tutam seksilik katmak adına dizide asıl hikâyeden farklılıklar olduğunu açık açık anlatıyor. Kerman’dan da Kohen’i onaylarcasına cümleler dökülüyor tek tek: “Dizi, adı üstüne bir uyarlama. Kitapta yazılanların birebir anlatımı olsaydı sıkıcı bir belgesele dönüşürdü.” İnsanın Piper Kerman’ı yakalamışken dizi de tüm sinir bozucu sahnelerin gerçeklik payını sorası, ABD’nin hapishane gerçeğini didikleyesi geliyor. “Evet, mutfaktan sorumlu Rus mahkûm sırf yemeğini beğenmedim diye günlerce aç bıraktı, ekmek arası kanlı tampon yapıp verdi. Evet, hamilelik sürecini içerde geçirenler oldu, görevlilerin ilişkiye girdiği mahkûmlar oldu.”
Peki, bu kadar ‘beyaz’, bu kadar steril bir kadın eski hayatına döndükten sonra mahpus geçmişiyle nasıl başa çıkar? Hücre arkadaşlarıyla Facebook’ta arkadaş olur mu misal?: “Belli bir süre iletişim kurmanız zaten yasak. Yasa buna izin vermiyor.
Piper Kerman
Lezbiyenlik çoktu, tecavüze tanık olmadım
Bu hikâye başımdan geçenlerle ilgili. Genellemeler yaparak, büyük tespitlerden bulunmam doğru olmaz. Evet, lezbiyen ilişkilere çok tanık oldum. Bu da çok normal. İnsan, cinsel enerjisi çok yüksek bir varlık çünkü. Görevlilerin mahkumları hor görmesi, onları taciz etmeleri, uyuşturucu satmaları, içeride daha kaliteli bir yaşam geçirmelerini sağlamaları gerekirken aksine zor durumda bırakmaları maalesef ki bir ABD hapishaneleri gerçeği. Devlet, hüküm giymiş insanların bakımına daha çok bütçe ayırmalı, onları topluma kazandırmak için daha çok uğraşmalı. Bu durum sadece ABD değil tüm dünya için geçerli.
Jenji Kohen
‘Oz’ gibi bir dizi beklemeyin
Bu hikâye biraz da kadın mahkumların, erkek mahkumlardan farkını ortaya koyuyor. Kadınların her ne şartlar altında olursa olsunlar, birbirleriyle arkadaş oluyorlar, kendi ailelerini yaratıyorlar. Eğlenmesini de kahkaha atmasını da daha iyi biliyorlar. Dizinin mizah dozuda buradan geliyor zaten. Oz gibi can acıtan, sinirleri geren bir dizi değil. Evet, sinir bozucu öğeler de var. Ama tüm bunlar hayatın gerçekleri olduğu için rahatsız edici!