Yoğun bakım karikatürleri

Güncelleme Tarihi:

Yoğun bakım karikatürleri
Oluşturulma Tarihi: Aralık 04, 2010 00:00

Kadir Doğruer önce karikatürist, sonra doktor oldu. Özel bir hastanenin yoğun bakım servisinin koordinatörlüğünü yürüten Doğruer için karikatür hobi olmanın çok ötesinde. Ulusal ve uluslararası yarışmalarda toplam 25 ödül kazanan Dr. Doğruer, geçtiğimiz günlerde, ‘Melek’ temalı dokuzuncu sergisini açtı. Karikatürlerindeki melek ta kendisi. Yaşamla ölüm arasındaki çizginin ip kadar ince olduğu yoğun bakıma “düştüm” diyen Dr. Doğruer karikatür uğraşını, yoğun bakım ve hastalarını anlattı

ÖNCE KARİKATÜRİST SONRA DOKTOR OLDUM: 10 yaşından beri karikatür çiziyorum. İlk karikatürüm Çarşaf’ta yayınlandığında 15 yaşındaydım. Evdekiler karikatür çizmemi istemezdi. Kitaplarımın arasında çizerdim. Çarşaf’tan sonra Çivi’de çizmeye başladım. Gırgır’da da karikatürlerim yayınlandı. Tıp fakültesini kazanınca da karikatür çizmeyi bırakmadım. Erol Simavi Karikatür Yarışması’ndan ödül aldım. Eğitim hayatım boyunca asosyal düzeyde içime kapalıydım. Karikatürle kimseyle konuşmadan, sadece çizgilerle kendinizi anlatmanız mümkün. “Hekim olunca doktor ve sağlık karikatürü çizmeyeceğim” derdim. Üzerime ‘karikatürcü-doktor’ kimliği yapışsın istemiyordum. Ama yoğun bakımda hayatın çok farklı bir yerinde olduğumu fark ettim. Oradaki tıkanıklığı, yaşamla-ölüm arasındaki sınırı anlatmak gerekiyordu. ‘Geç’ isimli karikatür sergim ve albümü böyle çıktı. Yoğun bakımın kaosunu çizmeye çalıştım. Son sergimi şimdi 19 yaşındaki kızıma adadım. Melekleri çok sever. Karikatürlerimdeki melek de benim. Sadece 10 albüm bastırdım ve ona armağan ettim.

YOĞUN BAKIMA DÜŞTÜM: Bilinçli bir tercih değildi. Ama sonra çok sevdim. Devam ettim ve sadece reanimasyonla ilgilendim. Hekimliği tanıdıkça ve yoğun bakımda zaman geçirdikçe hekimin şifacı olabilmeyi başarması gerektiğini öğrendim. Çünkü hastanızı duygularınız ve heyecanınızla iyi edebileceğinize inandığınızda iyileştiriyorsunuz. Tedavi, ‘şu iki ilacı vereyim’den ibaret değil. Tedaviyi oluşturan, içimizde taşıdığımız iyileştirme hevesi. Yani şifacılık duygusu. Öğrendiklerimizi bir şekilde icra edebilme sanatı.
/images/100/0x0/55ea5bedf018fbb8f87ac9e3


HASTANIZI KAYDETTİK DEMEYE ALIŞAMADIM: İstatiktiklere göre yoğun bakımlarda ölüm oranı yüzde 20 ve üzerinde. Bizlerin hastanın ağırlaşmasına veya kaybedilmesine alışık olduğumuz sanılır. Meslektaşlarımız dahi böyle düşünür çok kere. Ben hastamın yakınlarına “Hastanız öldü” demeye hiçbir zaman alışmadım ve alışmayacağım da... Ölümün bir boyut değiştirme, öteye geçiş olduğunu biliyorum. Arada bir, “Ne olur Allahım hastam kalsın, yardım et bana birlikte yapalım” diye konuşuyorum. Yoğun bakımda ‘ümitsiz’ lafına karşıyım. Ümitsiz diye bir şey yok. Ümidimi kaybettiğim gün işimi bırakırım. Aslında biz hastaları iyileştirmiyoruz. Sadece yardımcı oluyoruz, destekliyoruz. Örneğin makinelerle böbreklerini destekliyorum. Bu arada hastanın böbrekleri iyileşiyor. Her şey kendi içinde kurulan dengeyle düzeliyor.

KOMADAKİ HASTANIN BİLE ELİNİ TUTUN: Komadaki hastaya, “Ben inanıyorum ki burada kalacaksın. Bizimle birlikte yaşama devam edeceksin” dendiğinde iyileşmeye başlıyor. Yoğun bakımda hiç olmadık şeyler gördük, yaşadık. Hasta komadayken bile yakınlarına onunla konuşmalarını öneriyorum. Hasta yakınları yoğun bakımdaki hastaları için büyük bir endişe duyuyor. Bakmak, dokunmak istemiyor. Ama dokunmalarını, elini tutmalarını istiyorum. Hastanın bunu hissettiğine inanıyorum. Yoğun bakım ortamında yalnız kalma duygusu çok ağır. Bundan önce çalıştığım hastanede bir kamera sistemi kurulmuştu. Hastaları yakınları kameralardan izleyebilirdi. Kullanmadım, çünkü doğru değil. Dijital bir aktarımla paylaşım olması mümkün değil.

EŞİNİN LÜTFEN KAL PANKARTINI HİSSETTİ: Hasta yakının sevgisi yoksa, hazır değilse hasta eve gitmek istemiyor. O hasta düzelemez. Her şeyin temelinde sevgi var. Mesleğimizi, birlikte yaşadığımız insanı, hastamızı sevmeliyiz. Yoksa hastamız hasta olmaya devam eder. Doğum yaptıktan sonra çok ağır, kritik tabloya giren bir hastamız olmuştu. Ölüm sınırına gelmişti. Yatağı dışarıyı görüyordu. Eşi onun görebileceği şekilde, “Seni seviyorum, lütfen dön” yazılı pankart astırdı. Altında beklemeye başladı. Komadaki hasta, bilinci kapalı bile olsa eşinin sevgisini hissetti ve tablosu değişmeye, iyileşmeye başladı. Yavaş yavaş toparlandı. Sevgi olduğu sürece çoğu şey başarılabiliyor. Ruh kalmak isterse, bedeni iyileştirebiliyoruz. Ruh kalmayı tercih etmiyorsa, ne yaparsak yapalım gidecektir. Yoğun bakımda kağıt üzerinde her şeyi düzeltebiliriz. Tuzunu, şekerini, böbreğini, karaciğerini, akciğerini normale getiririz. Ama yaşamı getiremiyoruz. Yaşam hasta istiyorsa vardır. Şu an bir hastam var her şeyini düzelttim. Ama ölüyor. Ailesini sevenler veya sevdiği bir şey olanlar hayata daha çok tutunuyor. Hala yapacak şeyleri olanlar kalıyor.
/images/100/0x0/55ea5bedf018fbb8f87ac9e5

VEDA ETMEDEN CANINI VERMEDİ: ABD’de her şey matematik, istatistik. Yoğun bakımda o kadar da başarılı değiller. Bence Avrupa’da yoğun bakım hizmetleri daha başarılı. Yoğun bakımı matematiksel verilerle düzenlemek sığ ve yetersiz. Yaşatmak için inat etmeyi seviyorum. Hasta yakınlarıyla, hastalarıyla ilgili her şeyi paylaşıyorum. Onları yanıma almaya çalışıyorum. Yurtdışında bazı yoğun bakım ünitelerinde reiki departmanları var. Reiki gibi bazı enerji uygulamalarının yararlı olabileceğini düşünüyorum. Hasta yakını tercih ederse yardımcı da oluyoruz. Bir hastamız derin komadaydı ancak ölmüyordu. Yakınlarına enerji uzmanıyla konuşmalarını tavsiye ettim. Enerji uzmanı, hastamızın aileden birine veda etmek istediğini öğrendi. Bulundu, geldi hakkını helal etti. Hastamızı 1-2 saat içinde kaybettik. Veda çok önemli. “Hasta komada da olsa söylemek istediklerinizi fısıldayın, fark edecektir” diyorum. Yoğun bakımda umudu taze tutan her yol benim için mübah.

KOMADAYKEN YAPILAN TEDAVİLERİ HATIRLAYAN HASTALAR VAR
Yoğun bakımlarda ışık hiç kapanmaz. Hareketlilik kesintisizdir. Kadın, erkek, yaşlı herkes birbirini görür. Aynı ortamı, kaderi paylaşır. Yoğun bakımdaki herkesin hayatı risk altında, yaşamak için çaba da şart. Bu kararı verebilen orada kalabiliyor. Karşı yataktaki hasta öldüğünde, “Onun başına gelen benim başıma gelmemeli, burada kalmalıyım, yapacağım işler var, oğlum var, kızım var” kararını verebilen kalıyor. Tabii ki olumsuz yönde de etkilenebiliyor. Vazgeçenler de oluyor. Bir hastamız kalp ameliyatından sonra beyin kanaması geçirdi ve üstüne bir ameliyat daha geçirdi. Bunun üzerine enfeksiyonlar eklendi, komada şuuru kapalı sanıyorduk onu. Ama iyileşip, şuuru açıldıktan sonra uygulanan tedavileri bir bir anlattı. “Başka bir hasta ölüyordu, korktum ölmemeye karar verdim” dedi. Bu yüzden hastaların yanında durumlarıyla ilgili konuşmaktan kaçınıyorum. Bilmediğimiz, anlamadığımız şeyler hala var.

SEMİH BALCIOĞLU’NUN KORKTUĞU OLMADI
Çarşaf dergisi çarşambaları çıkardı. Daha gazete balyaları açılmadan gider beklerdim. Çocuk yaşta Çarşaf karikatür okuluna başladım. Semih Balcıoğlu, Mahmut Karatoprak ve Bülent Düzgit’den bir şeyler öğrenmeye çalıştım. Daha sonra karikatürlerimi yine Balcıoğlu’na götürdüm. Ne yaptığımı sordu. Tıp fakültesinde okuduğumu söyleyince, “Eyvah, bir karikütürcüyü kaybettik” dedi. Aradan uzun yıllar geçti. Evinde sohbet ederken, “Yanılmışım, hala karikatür çiziyorsun, çok teşekkür ediyorum” dedi.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!