Yine bol ‘Geyikli’ bir komedi!..

Güncelleme Tarihi:

Yine bol ‘Geyikli’ bir komedi..
Oluşturulma Tarihi: Şubat 01, 2014 01:01

Ata Demirer’in sürüklediği ‘Eyyvah Eyvah’ serisinin son adımı, Hüseyin Badem’in baba olma olgusu etrafında ve ‘Geyikli’nin güzellikleri eşliğinde güldürüyor. Filmde ‘Faiz lobisi’nin ne olduğunu da anlıyoruz.

Haberin Devamı

Malum, ‘Seri’lerin şöyle bir avantajı vardır: Tıpkı taraftarının ‘İlk 11’ini ezbere sayabildiği takımlar gibi sahaya çıkarlar. Seyircisi karakterleri, hikâyeye ne zaman nasıl dahil olduklarını, meselelerin geçmişini, eni konu filmdeki ağırlıklarını bilir. Asıl tartışma kıyas düzleminde kıyıya vurur: Zaten ilkinin çok tutması üzerine ikincisi çekilmiştir, her yeni adımda öncekini (ya da öncekileri) aşmak, hiç değilse enikonu aynı standartları tutturmak ana meseledir artık.
2010’un ‘sürpriz’ başarısı sayılan ‘Eyyvah Eyvah’, ikinci hamleyi de bir anlamda zorunlu kılmıştı. Yetenekli bir klarnetçi olan Hüseyin Badem’in Çanakkale’ye bağlı küçük bir sahil kasabası olan Geyikli’de başlayıp İstanbul’a ta-
şınan öyküsü, bir sonraki adımda köklerine dönüyor ve çember bir anlamda tamamlanıyordu. Hakan Algül’ün çektiği, ana karaktere hayat veren Ata Demirer’in de senaryosunu kaleme aldığı ‘Eyyvah Eyvah ikilemesi’, Hüseyin’in aşkı Müjgan’a kavuşmasıyla bitiyor gibiydi. En azından Demirer “Noktayı koyduk” demişti.
Lakin aradan geçen iki yıl süresince gelen “Üçüncüyü de çekin” talepleri, Demirer’in “Aslında öykü içimde bitmedi” duygusu ‘Hat-trick’e kapı aralamış. Böylece de bir anlamda ‘Umumi arzu’ üzerine ‘Eyyvah Eyvah 3’ huzurlarımıza çıkmış bulunuyor.
Bu kez Geyikli’de Yunanlı dostlarla ortak bir festival düzenleme fikrinin etrafında kurulu bir öyküyle buluşuyoruz. Artık ‘Baba’ olan Hüseyin ise daha zorlu bir hayatın içindedir. Lakin çalıştığı pavyondaki tatsız bir olay sonucu klarneti kırılır, yenisi 3 bin TL’dir, dolayısıyla ‘başka’ bir sektörde kendisine gelecek arar ve ‘Zabıta’ olur. Ve fakat bu cephede daha ilk günde problem yaşar. Derken kendisini festival etkinliklerinin içinde bulur, öte yandan İstanbul’dan tanıdığı Firuzan da özel hayatındaki problemlerden dolayı kendisini Geyikli’ye atmıştır. ‘İkili’ yine iş başındadır…
Yakın dönem komedilerine ilişkin eldeki ilk veri, gişede iş yapmalarına rağmen sinemasal nitelikler açısından çoğunun neredeyse yerlerde sürünmesi. Genel bir parantezde iskelet şöyle inşa ediliyor: Birtakım skeçler birbirine uyduruk hikâyelerle bağlanıyor, kadrodaki isimlerin popülerlikleri ve yetenekleriyle de başarı geliyor. Gündelik hayatın ve siyasal çekişmelerin kıskacındaki seyirci de “Boş ver sinemayı, içeriği biraz gülsem yeter” mantığıyla salona kendisini atınca, meselenin sosyolojisini açıklamak kolaylaşıyor. ‘Eyyvah Eyvah’ serisinde ise Ata Demirer’in kalemi bize genellikle daha derli toplu senaryolar ve olay örgüleri sundu. Evet, mesela ikinci adımda ‘Sosyal bir mesele’ye, insan kaçakçılığına da parmak basmak istenmiş ama bu hamle zorlama gibi durmuştu. Bu açıdan ‘Eyyvah Eyvah 3’ birbirine bağlanan, içi doldurulmuş olay örgülerine sahip.
Son dönem komedilerinin bir başka özelliği de ülke siyasetin gölgesinde sürekli bir salınım içinde hareket ederken, mizahın en önemli vasfı olan muhalif bir bakışın öykülere bir türlü sızamaması. ‘Eyyvah Eyvah 3’te iki siyasi gönderme var, biri TOKİ’ye yönelik, diğeri de bence filmin en kaliteli esprisi olan “Faiz lobisi diye bir şey var ya, işte o biziz” ifadesi.
Sonuç? Oyunculuklar gayet iyi, espriler sınıfı geçiyor, Geyikli yine “Ah o yerde biz de olsaydık” hissi uyandırıyor, ‘Dol kara bakır dol’, belki ‘Bu fasulye 7.5 lira’ ya da ‘Kara Çalı’ gibi serinin ‘Özel’ keşfi bir şarkı değil ama durumu kurtarıyor. Özün özü ‘Eyyvah Eyvah 3’, salona gülmek için gitmeye niyetli seyirciye son derece uygun bir fırsat sunuyor.

Haberin Devamı

‘Bir Ayrılık’, çok ‘Geçmiş’lik…

Haberin Devamı

İki sezon önce izlediğimiz ‘Bir Ayrılık’, sade, gösterişsiz ama bir o kadar da müthiş bir sinema deneyimiydi. İranlı yönetmen Asghar Farhadi’nin yapıtı bir ailenin dertleri üzerine kurduğu öyküsünde vicdan ve ahlak meselesi üzerine evrensel sulara uzanıyor ve İran’ın kendine özgü konumundan çıkarak her şeyin aslında rejimler üstü olduğunu, sorunun insanda başlayıp bittiğini bize hatırlatıyordu. Farhadi’nin bir sonraki adımı ‘Geçmiş’ (Le Passé) ise bu kez olay mahallini Fransa’da kursa da ilkesel olarak aynı sularda yüzüyor. Dört yıllık bir ayrılığın ardından Fransız eşi Marie’den boşanmak üzere Paris’e gelen Ahmet hem ilişkinin geçmişinde, hem de karısının yeni sevgilisi vasıtasıyla bir anlamda geçmişinde savrulurken Farhadi yine yer yer yürek burkan, kimi vicdani sorunlarla bizi karşı karşıya bırakıyor.
‘Geçmiş’ kendi başına muhteşem bir film, tek dezavantajı var: ‘Bir Ayrılık’ın ardından geliyor ve meseleler tanıdık hissi uyandırıyor. Ana fark ise mekânın Fransa’ya taşınmış olması. Oyunculuklar, öykü, ayrıntılardaki zenginlik derken ‘Geçmiş’ de sezonun en iyilerinden biri olarak ilgiyi hak ediyor. Kesinlikle kaçırmayın.

Sine-Anket

Haberin Devamı

Nazan Kesal (Oyuncu)

Hayatında izlediğin ilk film?
Yılmaz Güney’in ‘Arkadaş’ı.
Son film?
Atıl İnaç’ın ‘Daire’si.
Hayatının filmi hangisi?
‘Ayna’ (Tarkovski) ve ‘Umut’ (Yılmaz Güney)…
Hayatın sinemaya uyarlansaydı seni kimin oynamasını isterdin?
Juliette Binoche…
Sinema tarihinden kimle birlikte rol almak isterdin?
Isabelle Huppert’le oynamak şahane olurdu.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!