Yılmaz, bacaklarımı mendiliyle örterdi

Güncelleme Tarihi:

Yılmaz, bacaklarımı mendiliyle örterdi
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 10, 2004 01:28

1960'ların kayıplara karışan unutulmaz yıldızı Gülsüm Kamu, birlikte 6 filmde oynadığı Yılmaz Güney'in bilinmeyen yönlerini Hürriyet'e anlattı.

Gerçek adı Emine Gülsüm Kefeli’dir ama, Türkiye onu Gülsüm Kamu olarak tanır. Trabzon’un ünlü Kefeli ailesinden Hamdi Kefeli’nin torunu, Mustafa Kefeli’nin biricik kızıdır. Gülsüm adını ona annesinin amcası Türk edebiyatının ünlü şairlerinden Kemalettin Kamu vermiştir. Baba Kefeli’yi eskiler Mısır Çarşısı’ndaki ünlü Ehram Mefruşat mağazasının sahibi olarak tanır. Emine Gülsüm, 13 Ağustos 1944’te dedesinin sahibi olduğu İstanbul Teşvikiye’deki ünlü Ralli Apartmanı’nda dünyaya gelir. 2 yaşındayken annesi başka bir erkeğe aşık olup terk eder babasını. Üvey anne de onu istemeyince dedesinin himayesine girer. Onu Yahya Amcası’nın eşi büyütür, birlikte büyüdüğü kuzeni, Teoman Madra’nın eşi Meral’i öz ablası olarak bilir.

Kefeliler muhafazakár bir ailedir, çocuklarının tiyatrocu olduğunu duysalar keserler alimallah. Bunun için Kefeli’nin yerine Kamu soyadını kullanır. İşte o Gülsüm Kamu ki nice yürekler yakar, nice aşklar yaşar, nice şarkılar söyler, nice oyunlar oynar, nice filmler çevirir. Gülsüm Kamu’nun Bostancı’daki dededen miras, bahçesinde 98 dev palmiye ağacı olan görkemli dairesinde anlattıklarına genç kuşaklar şaşıracak elbette. Sevgili gençler, en iyisi Gülsüm Kamu’yu bir de babanıza, dedenize sorun.

Yıldız Kenter nereden bilebilirdi ki, kendisine emanet edilen genç kız bir gün gelip yengesi olacak.

- Orta öğrenimimi Şişli Bomonti’deki Notre Dame de Lourdes’da yaptım, ama derslerim çok iyi değildi. Küçüklüğümden beri çok iyi taklit yapardım, amcam bana tiyatrocu olmamı teklif etti. Babama, dedeme söylemeden gizlice komşumuz olan Yıldız Kenter’e gittik. Yıldız Hanım beni yetiştirdi, konservatuvardaki derslerine bile götürdü. 1964’te Ses Tiyatrosu’nda Kenterler’in oynadığı ‘Nalınlar’da başroldeki genç kız rolünde sahneye çıktım. Sonra ‘Kim Korkar Hain Kurttan’, ‘Martı’ gibi birçok oyunda rol aldım. Yıldız Hanım benden hep övgüyle söz etti, 4 sene onlarla kaldım. Ondan sonra Gülriz Hanım’a geçtim, orada ‘Ferhat ile Şirin’i oynadım. Daha sonra Ankara Meydan Sahnesi’ne gittim. Sahne arkadaşlarım arasında İlkay Saran, Zihni Göktay, rahmetli Kerem Yılmazer ve Kenan Işık da vardı.

ZORLA ŞARKICI YAPTILAR

Gülsüm Kamu’ya tiyatro, beyazperde sanki az gelmiş, bir de şarkıcı olup çıkmıştı karşımıza.

- Tiyatroya başladıktan birkaç sene sonra Erdem Buri illa seni şarkıcı yapacağım diye tutturdu. O zaman şarkıcılık çok modaydı; ama benim ne sesim var, ne müzik bilgim. Erdem, orkestra şefi Selçuk Özer’e ‘Bu kızı hemen yetiştir, As Klüp’te şova çıkaracağım’ dedi. Benim en popüler devrim; Selçuk’la harıl harıl çalışıyorum ama, ses olmayınca nasıl şarkı söylenir? Erdem ‘Şimdilik dans müziği söyle, alıştıktan sonra şova geçersin’ dedi. Dans müziği bir şey değil, zaten arkadaşlar arasında hep söylüyoruz. Sonunda beni zorla şarkıcı yaptılar, çok da meşhur oldum. Zaten o zamanlar sese bakılmazdı; şık giyin, müşteriyi oyala tamam. Bir gece As’ta büyük bir havayla koşarak sahneye gelirken ayağım kaydı, doğru piyanonun altına girdim.

YANIMDA BÖYLE OTURULMAZ

Gülsüm Kamu çevirdiği 15 sinema filminin 6’sında Yılmaz Güney’le karşılıklı oynamıştır, birbirlerini iyi tanırlar.

- Yılmaz Güney çok ciddi, çok sert bir adamdı. Mesela hep beraber bir gece kulübüne gideriz, mini etek giymişsem hemen mendilini çıkarıp bacağımı örterdi. ‘Benim yanımda bir kadın bu şekilde oturamaz’ derdi. Club 12’de bir gece ben sahnedeyken bir pandomima koptu. Yılmaz Güney, İlhan Feyman’ın bizim orkestrada çalan kardeşini göğsünden bıçaklamış. Yakın arkadaşım Tülin Elgin’le beraber kaçıp bizim eve gittik.Gece yarısı kapı çalındı. Bir baktım askeri bir cip, Tülin’le beni alıp şahit diye karakola götürdüler. Ne diyeceksin, ikimiz de ‘Biz hiçbir şey görmedik’ dedik. Yine Yılmaz’la bir film çekiyoruz, benim o tarihte kırmızı Pontiac Lemans bir arabam var. Setten dönüyoruz; Yılmaz ‘Bırak ben kullanayım’dedi. Çok da içkili, versem bir türlü, vermesem bir türlü. Çaresiz verdim, tam Tarabya’da birisine çarpmasın mı? Allah’tan ölüm kalım yok, hemen beni geçirdi direksiyona. Karakola gittik, hadise benim üstüme kaldı, ertesi gün ‘Gülsüm adama çarptı’ oldu.

GELİN GİTTİĞİM İRAN’DAN NASIL KAÇTIM

- Sahne hayatım sürerken Türker İnanoğlu başımı yaktı, sene 1969. Beni İranlı dünyaca ünlü sinema sanatçısı Cihangir Gaffari’yle evlendirdi. Cihangir’le sevişerek evlendik, nikahımız aile arasında yapıldı. İran’a gelin gidiyordum ama, nasıl bir yer olduğu hakkında hiç fikrim yoktu. Uçağımız Tahran’a indiğinde baktım büyük bir kalabalık, sandım ki bizim gibi iki meşhuru karşılamaya gelmişler. Meğer hepsi Cihangir’in ailesiymiş, aman Allahım. Ben bir eve düştüm; kaynana, kayınpeder, 7 görümce, hepsinin kocaları, çocuklar ve biz. Hepsiyle aynı evdeyim, ay deli olacağım, bir iki gün olsa neyse. Cihangir’in kazandığı paralar kaynanama gidiyor, o da kendince münasip miktarda bize harçlık veriyor. Düğünde bana takılan bütün mücevherlerin hepsi kadının kasasında; bir yere giderken bana zimmetle veriyor. Birinci yılın sonunda Cihangir’e ailemi çok özlediğimi anlattım, ailesinden izin almasını söyledim. Ailesi kaçarım diye bana bilet aldırmadı. O arada Gönül, sevgili Erol’la mektuplaşıyoruz. Durumumu anlattım, acilen bir uçak bileti göndermelerini istedim. Ertesi gün biletim geldi, her şeyimi orada bırakıp tek bir bavulla İstanbul’a kaçtım.

YARIN: ÜÇ BÜYÜK AŞKIM
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!