Yıllar beni çok yordu

Güncelleme Tarihi:

Yıllar beni çok yordu
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 08, 1999 00:00

Haberin Devamı

Zerrin Özer yedi yıl aradan sonra, 13 Ağustos'ta Rumeli Hisarı'nda.

Etiler'de küçük denilebilecek, çok zevkli döşenmiş bir apartman katındayız. Evin önünde Dodge marka, metalik, dev bir minibüs duruyor. Hem arkasında hem de yedek lastiğinin üstünde kocaman bir yazı: ‘‘Janis Joplin’’. Ev küçük ama görülen o ki, işlevi büyük: Zerrin Özer ve yeni sevgilisi Hasan Ercan dışında, evde Özer'in sağ kolu diyebileceğimiz bir bey, hangi konularda olduğunu bilmesek de kendisine yardımcı olduğu belli olan bir hanım, iki Moldovyalı yardımcı ve her an ezilme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu düşündüğümüz, ‘‘Zilli’’ adında, el kadar bir Yorkshire Terrier var. Oradan oraya öyle bir koşup havlıyor ki, yeni bir Akrep Nalan vakasıyla karşılaşacağız diye her seferinde yüreğimiz hopluyor. Zerrin Özer giriyor salona. Bir hayli zayıflamış. Yüzü çok aydınlık, sürekli gülümsüyor. Fotoğraflar çekiliyor, pastalar, tuzlular, çaylar, bir koşuşturmadır gidiyor etrafta. Söyleşimize bu hengáme içinde başlıyoruz. İlk sorumuz tabii ki Janis Joplin. Zerrin Özer kolunu sıyırarak gösteriyor. Omuza yakın bir yere kocaman bir Janis Joplin dövmesi yaptırmış. Ne kadar tarzını değiştirmiş olursa olsun, onun hala 70'li yıllardaki Zerrin Özer ruhunu taşıdığını anlıyoruz.

Kariyerinize İstanbul Gelişim Orkestrası'nda başlamıştınız. O dönemde hippiydiniz ve giyiminiz, bilezikleriniz, tel gözlüklerinizle Janis Joplin'i hatırlatıyordunuz. Türkiye'nin Janis Joplin'i olmak gibi bir iddianız var mıydı?

-Böyle bir düşüncem hiç olmadı, çünkü herkes kendi benliğinde var olmalı diye düşünüyorum. Ama Joplin beni müziğe başlatan kişidir. Benim için hálá dünyanın en büyük vokalisti o. Türkiye'de kimse tanımıyordu onu o zamanlar, ben aileme hakaret edilmiş gibi sinirlenirdim, ‘‘nasıl tanımazsınız?’’ diye. Hálá onu dinliyorum. Üstelik bir vasiyetim var, öldüğümde, gömülürken Janis Joplin çalacak.

ZERRİNCE ŞEYLER

Herkes Türkiye'nin en iyi sesi olduğunuz konusunda fikir birliği içinde. Son iki albümünüzde eski tarzınızı bırakıp, niçin daha sıradan işler yaptınız?

-Ticari bir iş yapayım türü herhangi bir amacım olmadı. Bir sanatçının müzikal anlamda iyi bir iş çıkarabilmesi için ruhu dingin ve rahat olmalı. Ben biraz zor şartlarda çalıştım son dönem. Doğrusu kendi albümümü seviyorum ben, ama yeterince promosyonunun yapılmadığını düşünüyorum.

Şimdi yeni bir kaset hazırlığınız var. O ne tür bir albüm olacak?

-Ben her kasette acizane bir şeyler karalarım, Zerrince şeyler. Bu kış da Bremen'de iki tane beste yaptım, ilk bestelerim. Yeni kasette onlar olacak. ‘‘Arkadaş’’ şarkısı olsun istiyorum, çünkü hayatta en değer verdiğim iki dostumu kaybettim üstüste.

90'lı yılların başında müziğe uzun süre ara verdiniz. Sebebi neydi bu uzun aranın?

-İnsanlar ‘‘Zerrin Özer çok duygusal’’ diyor. Zerrin Özer çok duygusal olmasa müzik yapamaz. Müzik fazlasıyla hassasiyet taşıyor kendi içinde zaten. Ben 15 yaşımda başladım müziğe, senelerin vermiş olduğu yorgunluk var. Gençliğini, yaşını yaşamamak duygusu... Yıllar beni çok yordu. Bir de şöyle bir gerçek var, bu bütün dünyada geçerli. Mutlaka size destek veren bir ekibinizin olması lazım. Benim bugüne kadar menajerim olmadı, bana yanlış yaptığım zaman doğruyu gösterecek bir insan olmadı yanımda. Bilmediğim için aynı yanlışı üç dört kere daha yaptım belki. Bu insanı yoruyor. Hakkımda çıkan yazılar da beni çok üzdü o dönem. Özellikle bir tanesi: ‘‘Türkiye'nin en büyük sesi Zerrin Özer masalara yığılıyor.’’ Oysa babamın ölümünün ikinci günüydü ve ben ilaçla ayakta duruyordum. Sonuçta bıraktım. Ama bu iki sene boyunca insanlardan aldığım telefonlar, telgraflar, toplanan imzalar, yapılan radyo programları benim ne kadar şanslı bir insan olduğumu anlamamı sağladı. Yeniden döndüm müziğe.

Zerrin Özer duygusal dediniz. Zaman zaman duygusallıkla açıklanamayacak bir ruh halinde oluyorsunuz. İnsanın ‘‘ Zerrin Özer depresyonunu çok seviyor’’ diyesi geliyor. Çok mu seviyorsunuz gerçekten?

-Mazo muyum yani?

DUYULARLA YAŞIYORUM

Mazo demiyelim de, beslenmek için biraz depresyona ihtiyacınız var diyelim.

-Bunu kendime çok sordum. Yaşadığım acıları ve mutlulukları düşündüm ve baktım ki başka bir insan, benim yaşadıklarımı yaşasa ayakta bile duramaz. Bu kadar güçlü olduğunu bilmiyordum. Düşünün, yan odada anneniz iki yıl içinde 85 kilodan 12 kiloya düşüyor, canlı bir ceset. Annemi kaybettim, arkasından çok sevdiğim Kerim'i kaybettim, arkasından 18 yıllık dostum Anuş'u kaybettim. Bu arada yanlış tedaviden ötürü, kortizondan ötürü fiziksel ve ruhsal acılar yaşadım, inanılmaz kilo aldım. Çocukluğumda ve gençliğimde yaşadıklarım da cabası. Hayır, ben depresyonumu sevmiyorum, yalnızca duygularımı yaşıyorum. Her şeye rağmen içimdeki çocuğu hiç öldürmedim.

Gençliğimde yaşadığım acı derken, sanırım Yasemin'in Penceresi programında anlattığınız tecavüz olayını kastediyorsunuz. Peki o programdan sonra, ‘‘insanlar beni ne hallerde gördüler’’ türü bir pişmanlık duydunuz mu?

-Hayır, hiçbir biçimde. Ben çok büyük ve ağır bir şey yaşadım. Her ne kadar hippi gibi de yaşasanız, yırtık blucinler giyip bilezikler de taksanız, bu sizin hayat görüşünüzü değiştirmiyor. Geri düşünceli bir insan değilim ama o dönemde, o genç yaşımda hep evlendiğim insana kendimi saklamayı düşünüyordum. Yüreğim çok sızladı. Yıllar sonra yaşadığım bu feci şeyi o programda anlatmak nasıl bir güç verdi bana bilemezsiniz. Eskiden bir yere giderken kara gözlüklerimle, korka korka girerdim içeri. Şimdi dimdik giriyorum.

Peki niye isim vermediniz? Terapi tamamına ermiş olurdu.

-İnanın ki o an programda ne yaşadığımın farkında değildim. Hatta biri yazmış ‘‘Zerrin Özer içkiliydi’’ diye. Ben içki kullanmıyorum. O programda bir şey patladı yalnızca, patlaması gerekiyordu demek ki, orası patlanacak yer miydi, o tartışılır elbette.

Hakikaten patlanacak yer miydi?

-Bakın, Yasemin insan rahatlığı verir bana. Hep pozitif bir duygu geçirir. Yine de ben o programda söylediklerimi söylemeyi önceden kurmamıştım. Hayatta hiçbir şeyi planlamadım ki bunu planlayayım. İsim vermeye gelince, kitabımda yazacağım kim olduğunu.

O programdan sonra biri Orhan Gencebay olmak üzere üç isim telaffuz edildi. Söyleseydiniz en az ikisi temize çıkardı.

-Aman Tanrım, Orhan Gencebay olur mu hiç! Orhan ağbi her şeyiyle çok hayran olduğum bir insan. Dünyada en saygı duyduğum insan.

Niye bunca yıl beklediniz? Sonuçta gerçekten çok korkunç bir şeydi yaşadığınız.

-O zaman şöyle düşünüyorsunuz: ‘‘Bunu anlatırsam annem kalp krizinden gider, Tülay ablam adamı vurur.’’ Düşünün 18 yaşındasınız ve dayak yiyerek tecavüze uğruyorsunuz, hem de en güvendiğiniz insan yapıyor bunu.

Hiç değilse çocukken mutlu olduğunuz oldu mu?

-Hayır, hiç. Sürekli kavga olan bir ortamda büyüdüm. 1974'de annem ve babam ayrıldılar. Ben on altı yıl babamı göremedim, annem istemedi çünkü. Kısacası şefkatten yoksun büyüdüm. Bu yüzden bütün ilişkilerim de, dostluk olsun, aşk olsun hep şefkat ön plandadır benim için.

ÇOK MUTLUYUM

Hazır aşk dediniz, galiba şans yıldızınız artık gülmeye başladı.

- Aslında ben sadece bugünü yaşıyorum. On dakika sonra ne olacağı belli değil. Hep şöyle yazıldı: ‘‘Zerrin Özer hep aldatıldı, hep terkedildi...’’ Tam tersi. Bunu ilk defa söylemenin de mutluluğunu yaşıyorum. Benim birlikte olduğum insanlar beni bugün bile unutmuş değildir. Bu asla şımarıklık değil. Çünkü ben yüreğimi veriyorum, katıksız bir sevgi sunuyorum ilişkilerimde. Bunun karşılığını da yıllar sonra olsa bile aldım, arandım, en azından saygı duyduklarını biliyorum. Ben sürekli acı çeken kız pozisyonunda oldum, oysa bir ilişkide neler olup bittiğini yalnızca iki kişi bilir. Şimdi yeni bir ilişkim var. Hasan'la birlikteliğimiz hem çok yeni hem çok eski. Biz onbeş sene önce arkadaşlık etmiştik. Annem karşı çıktı bu ilişkiye, ikimiz de çok küçüktük. Ayrıldık, ben kısa bir evlilik yaptım, o evlendi ayrıldı. 2 ay önce teyzemler geldi, onları görmeye gittim, Hasan'ı sordum, boşandığını öğrendim. ‘‘Beni mutlaka arasın, çok özledim onu’’ dedim. Çünkü yüreğimin bir tarafında kalmıştı. Derken beni aradı ve başladık yeniden. Birlikte olduğunuz insanın sizi taşıyabilmesi çok zor, Hasan bunu çok iyi yapan biri, çünkü kendine çok güveni var. Şimdi huzurluyum, yarın ne getirir bilemem ama sevinçlerim de acılarım da çok değerli artık. Her şeyi dolu dolu yaşıyorum.

YER AÇIYORUM

İlk evlililiğiniz niçin bu kadar kısa sürdü?

-Çok baskıya uğradım o konuda. Çok şey söylendi eşimle ilgili olarak. Hiç hoş olmayan şeyler söylendi. Ben gözümle şahit olmadım ama söylentiler çoğaldı. Ailem çok baskı yaptı ayrılmam için. Ayrıldık.

Sizi aldattığı mı söyleniyordu?

-Hayır, eşcinsel olduğu söyleniyordu. Bütün Ankara'da bu konuşuluyormuş.

Depresyonu sevdiğiniz konusunda galiba fikir değiştirdim! Peki bugüne kadar yaşadığınız ilişkilere bakınca nasıl bir tablo görüyorsunuz?

-Geri dönüp baktığımda pişmanlık yaşadığım bir şey olmadı. Hepsini ben seçtim çünkü, gönlüm kimi istediyse onunla oldum. Dolayısıyla niye pişmanlık olsun? Ben aşk olmadan yapamam, mutlaka aşk olmalı hayatımda.

Yeni albüm ve kitap projeniz dışında planladığınız başka bir şeyler var mı?

-Senelerdir idealim olan bir şeyi bu yıl hayata geçireceğim, bunu ilk kez açıklıyorum. Blues, rock ve popcaz söyleyeceğim bir yer açıyorum. Haftanın üç günü istediğim müziği yapacağım eski Zerrin gibi. Bu kulübün başka bir amacı da var. Diğer üç gün de belli bir kuşağın çok değerli sanatçılarını çıkarmak sahneye.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!