OluÅŸturulma Tarihi: Mart 12, 2001 00:00
YILANIN YILI VE DOKTORLARIN SEMBOLÜ OLUŞUNUN ÖYKÜSÜ Yılan yılına girdiğimiz şu günlerde bu konudaki yoğun yayınların etkisinde kalarak ve belki de biraz kıskanarak bir yazı da biz hazırlamak istedik. Elbette kalkıp bu yılın sizlerin sağlığı açısından nasıl geçebileceği üzerine yorumlar yapmayı beceremeyeceğimizden , sizlere yılanın doktor simgesi olma yolunda geçirdiği evrimi özetlemeyi uygun gördük bu kez. Öykümüz içine 'yılan' sembolünün eskiçağdan günümüze taşıdığı anlamları da katmayı istiyoruz. Böylece sağlık köşesi olsa da 'yılan yıl'ında biz de yazı yazmaktan geri kalmamış olacağız inşallah. Artık fare yılına kadar rahatız.. Malum 'yılan', çok eski çağlardan beri korkulan, merak edilen ve saygı duyulan bir canlı olmuş, kutsal olduğu inancı bir çok söylenceye kaynak oluşturmuştur.Elleri ve ayakları olmamasına rağmen çok hızlı hareket edebilir, birden ortaya çıkıp birden gözden kaybolabilir, toprağın altında, üstünde ve hatta suda bile yaşayabilir. En önemlisi de öldürücüdür. Bu tanımlama bile bir doktoru ne güzel simgeliyor aslında. Üstelik şu son ekonomik krizden sonra yılan gibi sürüngenler, toprağın altında, üstünde ve hatta
yemek yemeden yaşayabilir hale gelen tüm vatandaşlarımızın sembolü olarak bile kabul edilebilirler aslında. Neyse yaramızı deşmeyelim ve her zaman olduğu gibi konumuzun tarihçesinden başlayalım anlatmaya. Hayvan öğesi bildiğiniz gibi pek çok mitolojinin temeli olmuştur hep. Anadolu mitolojisinde kartal göklerin, yılan yerlerin yaratıcısı konumundadır.Tıbbın gelişimi her zaman toplumsal koşullara bağlı kalmış, eskiçağların felsefeleriyle birlikte; içgüdüler, dinsel inanışlar, gizemcilik sağlık bilimlerinin gelişmesinde etkili olmuşlardır. Hastalık kötülük ve ceza demekti. Kötülükler yeraltından gelirdi; yılan da yeraltında yaşamaktaydı. Yılan aynı zamanda gücü, kudreti ve koruyuculuğu simgelemekteydi. Öldürücü olması ona karşı korkuyla karışık bir saygı duyulmasına neden olmuştu. Toprağın altında yaşayan yılan, toprağın sembolü olarak da kullanılmıştı. Toprak insanları beslemekte, hastaları iyileştiren bitki ve ağaçların yetişmesine olanak vermekteydi. Eskiçağ insanlarının yılanı kutsal saymalarının bir nedeni de, yeraltındaki ölü atalarının ruhlarıyla ilişki kurduğuna ya da onlarla bağlantıda olduğuna dair inanışlarıydı. Niğde Bahçeli yöresindeki kazılarda Geç Neolitik Çağa ait yılan ve beraberindeki tanrı ve ana tanrıça işlemeli vazolar, o dönemler için yılanın kutsal bir varlık olduğunun göstergesi olmuştur. Sümer uygarlığının en önemli tanrılarından Marduk M.Ö. 4000 yıllarında yanında toprağı simgeleyen yılanla birlikte resmedilmiştir. M.Ö. 3000 yıllarına ait olduğu sanılan Gılgamış destanında da yılan başroldedir. Dostunun ölümüyle şaşkına dönen Gılgamış yaşamın ve ölümün gizini bulmaya karar verir. Utnapiştim ona tufanın öyküsünü ve gençliği geri getirecek bitkiyi nerede bulacağını söyler. Gılgamış sonunda otu bulur. Ancak yıkanmak üzere suya girdiğinde yılan gelip otu yer. Gılgamış sudan çıktığında otu yiyen yılanın bıraktığı derisi kalmıştır. Bu nedenle Mezopotamyalılar sık sık deri değiştiren yılanı yaşam gücünün kaynağı olarak kabul etmişlerdir. Eski Mısırlılar için yılan genelde tanrısal gücü ve saltanatı simgelemesine karşın karanlığın ve kötülüğün habercisi olarak da görülmüştü. Yunan mitolojisinde iyileştirici tanrıların en ünlüsü Asklepios'tur. Kızı Hygeia sağlığı koruma tanrıçası, diğer kızı Panacea sağlık tanrıçası, oğlu Telesphore iyileşme tanrısıdır. Diğer oğlu Podallirios sağlıkla pek ilgili görünmese de onun oğlu olan Hippocon doktordur ve babamız Hippokrat'ın atası olduğuna inanılır. Maşallah aile değil hastane…. Asklepios yanında bir tas, bir horoz ve yılanlarla sarılı bir asa taşıyarak resmedilmiştir hep. Tas şifa veren ilaçları yapmakta kullanılırdı, horoz uyanıklığı ve asa da uzun yaşamı simgelerdi. Yılan ise otoritesini ve gücünü arttıran, yeraltı dünyası ve ölülerle ilişki kurabildiğini, onları diriltebildiğini, hastaları iyileştirdiğini anlatan bir figürdü. Ah, işte o zamanlar doktor olmak varmış, şimdi aynı işi yapsak medyum sıfatını alıp, kendimizi Uğur Dündar'ın hışmından koruyamazdık bile.. Orta Asya mitolojisi ve şaman geleneklerinin zengin sembol dünyası içinde yılan yeraltını ve karanlığı temsil etmektedir. Şaman elbiseleri üzerinde şamana yeraltı yolculuğunda eşlik edecek yılan sembolleri vardır. Tek tanrılı dinlerdeki genel inanışa göre yılan olumsuzlukların etkeni olan kötü bir yaratıktır İnsanları yasakları çiğnemeye davet eden gerçek bir aldatıcıdır. Birçok hastalığın nedenidir. X. yüzyıldan itibaren İslamlaşmaya başlayan Türkler, ortaya koydukları sanat ürünlerinde Orta Asya'dan getirdikleri konuları, stil ve sembolleri yaşatmaya devam etmişlerdir. Ejderler eski inanışlar doğrultusunda kale, han saray gibi yapılardan içeriye kötülük, düşman ve hastalık girmesini önleyici bir tılsım olarak kullanılmıştır. Görüldüğü gibi yılan, eskiçağlardan bu yana süregelen birçok farklı inanışa göre kimi zaman uğurun, mutluluğun, sağlık ve bereketin büyülü bir nedeniyken; kimileri için de acının, kötülüğün, hastalığın işareti ve habercisi sayılmış; cesaretin, zekanın, kurnazlığın, aldatıcılığın ya da güvenirliğin simgesi halini almıştır. Doktorluk mesleğindeki ikircikli yapı aslında sembol hayvandan geliyor galiba.. Yüzyıllarca süren bu etkilerin doğrultusunda Türk Tıp Tarihinin kurucusu sayılan Prof. Dr. Süheyl Ünver tarafından Çankırı Darüşşifasında bulunan bir taş üzerindeki çifte yılan sembolü; Türk geleneklerini de yansıtması açısından hekimliğin sembolü olarak önerilmiş ve 1937 yılında kabul edilmiştir. 1956 yılında ise Dünya Tıp Cemiyeti iki yılan figürünü Dünya Tıp Birliğinin sembolü olarak benimsemiştir. İşte size öldürücü olması nedeniyle korkulan, güçlü olduğu için de saygı duyulan ve doğaya ait bir varlığın tüm öyküsü.. Ancak maalesef masalımızın sonunda doktorlar kerevete filan çıkamıyorlar ve gökten yılanın cennetten kaçırdığı yasak elmalar kafalarına düşüyor… Biz bu konuları çok bilmeyiz ama Çin Takviminde ejder yılını izleyen yılan yılının her zaman felaketlere gebe olduğu düşünülürmüş. Hani ülkemizin içinde düştüğü durumu düşününce insan hak vermiyor değil, ne dersiniz… Sağlıklı ve mutlu tatiller…. Kaynakça Özeti : Eyüboğul İZ: Anadolu İnançları-Anadolu Mitolojisi, Geçit Kitabevi, 1987 Lewis P: Tıp Tarihi, Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık,1998 Kalafat Y: Doğu Anadoluda eski Türk inançlarının izleri, AKM
yay, 1996 Sayılı A: Mısırlılar ve Mezopotamyalılarda Matematik, astronomi ve tıp, TTK Basımevi, 1982 Leyons AS: Medicine: An illustrated history, Abradale press, 1987 Dr. Serdar GÃœNAYDIN - 12 Mart 2001, Pazartesi Â
button