Güncelleme Tarihi:
Dizide gençlik hayali olan müzisyenlik içinde fena halde ukde kalmış bir yeteneksizi canlandıran Alanson, ayağında Ugg botları, boxer şortu ve röbdöşambrı ile Yeniköy’deki muhteşem evinin bahçesinde objektif karşısına geçti.
Yeniköy’de, bir güzelim bahçeye açılıyor Mazhar Alanson, Biricik Suden ve kamera gördü mü fotomodel havalarına giren köpekleri Bond’un yaşadığı ev... Kocaman ağaçları İstanbul’un hayhuyuna siper etmiş, peyzajına Biricik Suden tarafından ciddi emek harcanmış, buna rağmen ve binaen doğal, ıslak toprak, çimen ve lavanta kokan yemyeşil bir geniş alan...
Star’ın yeni sit-com’u vesilesiyle bir aradayız. Senaryosu Kaan Sezyum ve Deniz Alnıtemiz’in elinden çıkan, Ali Yorgancıoğlu’nun yönettiği “Küçük Hesaplar”, Bülbül Apartmanı’nda ikamet eden üç genç erkekle üç genç kızın komik hikayelerini takip ediyor.
Başrolü karısı rolündeki Seray Sever’le paylaşan Mazhar Alanson, hippi gençliğinin en büyük hayali müzisyenliği kıvıramamış, hevesi içinde ukde kalmış komşu Memduh rolünde...
YETENEK FUKARASI OLMAYI KENDİ İSTEDİ
Babası Ankara Senfoni Orkestrası baş trompetçisi Ferruh Alanson, teyzesi opera sanatçısı Neriman Esi olan Mazhar Alanson’un doğarken gözünü müziğe açtığı, lise yıllarında grup kurup sahneye çıktığı ve pırlanta gibi müzik kariyerinin neredeyse yarım asrı devirdiği düşünülünce; e hakikaten oyunculuk yeteneği gerektiren bir rol diyebiliriz. Ki, Memduh rolünün müzikten yana yetenek fukarası bir tip olmasını Alanson özellikle istemiş.
ŞÖHRET 20’Lİ YAŞLARDA GELSE KALDIRAMAZDIK
Ortaokul ve lise yılları, bugününü şekillendirmesi açısından çok önemli seneler. İlk şarkısı “Love Till I Die”ı yaptığı, Maarif Koleji’nde kurduğu grubu Moleküller’le sahneye çıktığı, sahnenin kızlar açısından manyetik alan olduğunu fark ettiği, kendisini John, grup arkadaşını Paul sandığı, Beatles’la kafayı kırdığı, malum, meşhur hikayedir, 66’nın güzel bir günü Kalamış’ta, elindeki Beatles albümü “Rubber Soul” vesilesiyle Fuat Güner’le tanıştığı seneler...
Gel gör ki şöhret, okulda çalışmadığı yerden ve çok sonraki yıllarda gelir: “Maarif Koleji’nden, Ankara Koleji’nden gelmişim, Batı emperyalizminin ful etkisi altında. Çok sonradan kendi kültürümü tanıdım yani. İşte, yok tarikatçı oldu falan dedikleri dönem, sufilerin arasına girdim. Osmanlı’da nasıl, ne yemek yendiğinden, hangi sırada pilavın geldiğinden bilmem neye kadar, müziğine kadar öğrendim ve geçmişimle irtibat kurdum. Bunlar hep 35’imden sonra olmuş şeyler. Zaten 35’imden sonra meşhur oldum ben de, saçım dökülüyordu yani meşhur olduğumda. Bizim kadrimizi geç bildiler ama meşhur bir deyiş vardır, her işte bir hayır vardır diye, o hesap... Bunlar 35’inde olmayıp da 20’sinde olsaydı, o zaman kaldıramayabilirdik şöhreti de, parayı da. Çok çabuk dağılabilirdik. 35’te kıymetini biliyorduk artık. Hiç örneği yok bizim durumumuzun.”
AJDA’NIN ARKASINDAYDIM AMA VOKALE KATILMAZDIM
Müzik, el yordamıyla bulduğu ilk aşkı ama neticede sıkı bir tiyatro eğitimi ve role büründü mü döktürdüğü müthiş bir yeteneği var Mazhar Alanson’un oyunculuktan yana. Böyle bir altyapıdan gelip de ilk filmini 38 yaşında çekmek nasıl bir şeydir? Müzisyenlikle oyunculuk arasında tercihte hiç mi muallakta kalmaz insan?
“Onu şöyle yaşadım: Fuat’la Özkan, Ajda Pekkan’a vokal yapıyorlardı. ‘Ne kadar alıyorsunuz?’ dedim, gecede benim Devlet Tiyatrosu’ndaki aylığımı söylediler. Ben hemen tiyatroyu bıraktım, geldim çocukların arasına giriverdim. Pek de söylemedim, arada kaynayıp paramı aldım. Allah biliyor ya, Ajda da bilir, vokale pek katılmazdım. Çocuklar taş gibi vokal yapıyordu zaten, ben parçaları bilmiyorum etmiyorum, lafları ezberimde değil. Sonra ‘Ele Güne Karşı’ çıktı işte biz Ajda’ylayken. Ajda da ‘Zaten artık bunlar yürüyüp gidiyor’ dedi, ilişmedi yani.”
AYNI ŞEYİ OYNAMAKTAN SIKILINCA TİYATRO BİTTİ
Oyunculuğu sevmesine seviyor ama onun şartlara değil, şartların ona uyması kaydıyla... Tanıdığı insanlarla çalışacak, takvim konusunda insaflı davranılacak, konser programlarına anlayış gösterilecek, bekleme safhası için insani şartlar ayarlanacak. Can sıkılmayacak: “Bekleme safhasında sıkılmadığım sürece sinemayı seviyorum, çünkü bir kere oynuyorsun. Benim tiyatroyu bırakma sebeplerimden en önemlisi odur. 250’nci temsildir, her Allah’ın günü aynı şey... Müzikte öyle değildir, çıkıp bir şarkıyı başka yorumla söyleyebilirsin, bazı gün hiç konuşmayabilirsin, bazı gün canın isterse fıkra anlatabilirsin, repertuarı değiştirebilirsin...”
HÜRREM NE ZAYIF KIZMIŞ ESASINDA, YAVRUM!
İş dışında pek çıkmadığı, bir nevi “Türkan Şoray hayatı” sürdüğü evinde, hayatı televizyondan izliyor. Diziler, yarışmalar, konuşan kafalarla dolu siyasi programlar... “Dizi olarak Süleyman’ı seyrediyorum. Hürrem ne kadar zayıf bir kızmış esasında, yavrum, kendisine de söyledim” diyor. Süleyman, “Muhteşem Yüzyıl” dizisi. Hürrem de şimdilerde TEM Stüdyoları’nda oda komşusu olan Meryem Uzerli, tahmin edersiniz.
“O SES TÜRKİYE” TEKLİFİNİ REDDETTİ
“Onun dışında biraz ‘Survivor’a bakıyorum, o kadar.” SMS atmaya kadar varmış mıdır iş meraklarında, yarışmada favorisinin kim olduğunu soruyorum. “Favorim Acun” deyip gülüyor. Jürilik teklifini geri çevirdiği “O Ses Türkiye” yarışmasına da şöyle bir bakmış ama: “Onların Amerika’daki versiyonları üstüne bizimkileri seyrettiğim zaman bir hüzün kaplıyor içimi. Elenenlere bakıyorum Amerikan versiyonunda; bizim dereceye girenler nerde, onlar nerde...”