Güncelleme Tarihi:
Bir insan hem altın kralı hem besteci ve söz yazarı olabilir mi? Oldu diyelim, bunu 25 yaşında becerebilir mi? Becerdi diyelim, bunu doğup büyüdüğü yerde değil de henüz birkaç yıl önce geldiği yabancı bir ülkede gerçekleştirebilir mi? Keşke bu soruları daha önce akıl etseydik. Bütün cevaplara sahip, tüm yaptıkları “ben sıradışı bir vakayım” diye bas bas bağıran, üstelik de memleketin en ünlü şarkıcılarından biriyle evli bir adam, hepimizin gözü önünde duruyordu. Şimdi ülkeyi sallayan yolsuzluk operasyonunun merkezinde duruyor. Artık sor sorabilirsen…
1984 doğumlu Reza Zarrab (Türkçedeki ismi Rıza Sarraf), yirmili yaşlarının başından beri Türkiye’de. Memleketi İran, ilk ikametgâhı başkent Tahran’a 20 km mesafedeki Kerec şehri. Ailesi İran Azerisi ama Dubai’de yaşıyorlar. İş hayatına da Dubai’de başladı. İstanbul’da kurduğu ve bünyesinde inşaattan denizciliğe sekiz ayrı şirket barındıran Royal Holding ile bugünlere geldi. Tanıyanlar, Zarrab’ın son derece zarif ve akıcı bir şekilde Türkçe konuşabildiğinden bahsediyor. Aksanı yok. Türkçeye bu derece hâkimiyet onunla ilk defa tanışanları hem şaşırtıyor hem etkiliyor. Türkiye’de iş yapmasını, yavaş yavaş tanınmasını da zaten bu Türkçe bilgisi sağladı. Arabesk / fantezi şarkılara söz yazarak İstanbul müzik piyasasına girdi Zarrab. “Genç bir adamın İran’dan geldiği gibi şarkı yazmasına müsait bir müzik piyasamız mı var” diye sormayın. Bu iş elbette fazladan beceri gerektiriyor. En çok da sosyalleşme, insan tanıma, başkalarına kendini tanıtma becerisini… Zarrab da öyle yaptı. Şarkıları bir dönem Türkiye’de epey tutulan Azerbaycanlı sevgilisi Günel Zeynelova için kara sevda şarkıları yazarak, pazarın diğer aktörlerinin görüş alanına girdi. Bir daha da hiç çıkmadı.
PANİK ATAKLARLA KALBİ SIKIŞIYOR
Ama Zarrab’ın kendisi Günel’in görüş alanından çıktı. Biri İranlı, diğeri Azerbaycanlı, kültürleri birbirine yakın iki sevgili, beraber geçen sekiz senelerini çok da sevimli sözcükler kullanarak noktalamadı. Günel’in oklarının hedefinde, Zarrab’ın, ortak dostları aracılığıyla tanıştığı yeni sevgilisi (şimdi karısı) Ebru Gündeş vardı. Zarrab ise, Günel’i ve ailesini kendisini tehdit etmekle suçladı. Karşılıklı suçlamalar dozunu arttırarak devam edince iş savcılığa karşılıklı verilen dilekçelerle bitti. Aşk şarkıları yerini ağır ithamlara bırakmıştı.
Zarrab, Gündeş’le beraberliğinin ilk günlerinde verdiği bir röportajda, “Ben bir işadamıyım. İşim ve şirketimle ilgili bir ekonomi haberinde çıkabilirim, adım yazılabilir ama benim ne işim var magazinle” diyecekti. Yine de magazinden geri durmadı. Evlenme teklifini evin bütün duvarlarına “seni seviyorum, benimle evlenir misin” yazarak yaparken magazine konu olacağını herhalde biliyordu. Doğum günü hediyesi olarak Kanlıca’da yalı satın almak, evin kapısına bir kamyon gül yaprağı döktürmek de çok düşük profilli bir hareket sayılmaz. Yine de yaptı. Hakkında “her kadın ondan kadınlık ve insanlık dersi almalı; çocuğumun annesi olması için her şeyimi verebilirim” diye konuştuğu Gündeş’e aldığı milyon dolarlık her yeni hediyeyle yeniden gündeme geldi. Yine Gündeş’e hediye ettiği ‘Dutyfree’ isimli yarış atı bir de koşu kazanarak ekstradan gündem katkısı da sağladı.
Hayat her zaman güllük gülistanlık değil. Adı konmamış sıkıntıları da vardı Zarrab’ın. Milliyet gazetesi yazarı Ali Eyüboğlu üç sene önceki bir yazısında, Zarrab’ın rahatsızlıklarını şöyle yazıyordu: “Gündeş’in eşinde ciddi bir ‘panik atak’ başladı. O nedenle çift, neredeyse haftanın üç gününü hastanede geçiriyor. Gündeş ile ‘Galiba kalp krizi geçiriyorum’ diyen eşi Zarrab, panik halinde hastanenin yolunu tutuyor. Zarrab’ın her hastaneye gidiş sebebi, burada yapılanlar ve sonuç aynı. Muayene, bir dizi tetkik ve tahlilin ortaya koyduğu şey ‘panik atak’...
Gündeş, “Başını göğsüme koymadan uyumuyor” dediği eşinin bir panik atağından, bir de model uçak tutkusundan yana dertli. Haftanın üç gününü eşinin panik atakları yüzünden hastanede geçiren Ebru Gündeş, hafta sonları ise eşiyle birlikte soluğu Hezarfen Havaalanı’nda alıyor. Çünkü Reza Zarrab’ın en büyük hobisi Hezarfen’de model uçak uçurmak. Ancak Zarrab, Hazarfen’e eşi olmadan gitmiyor.”
Asilzade, kavgacı, sıkıntılı, neşeli, işadamı, aşk adamı… Şarkı sözleri de onda, yolsuzluk iddiaları da. Zarrab’ın hayatı birçok başka hayattan alınmış parçaların toplamı gibi. Yazdığı sözler bir işaret çakar mı, diye, öteyi beriyi karıştırınca da ele avuca bir şey gelmiyor. Yazdıklarında pek pırıltı yok, piyasaya dönük, standart işler. “Vay, Reza yine döktürmüş” demiyorsunuz. Zengin sözcük dağarcığından illa da bir izlenim edinmek isterseniz gazetelerde çarşaf çarşaf yayımlanan tape’lere baksanız daha iyi. Bahsettiği kişiler hakkında “maçaları düşeş atıyor” diyor Zarrab. Değişik bir ifade… Daha basit sözler için biz yine şarkılarına dönelim. İbrahim Tatlıses’e verdiği bir şarkıda şöyle yazmış mesela: “İşte geldi filmin sonu / Anlamadık neydi konu / Boş ver artık onu bunu / Bir yıldız kaydı.”