Biraz önce Amerikan sinemasıyla ilgili konuşuyordunuz. Hikayelerindeki eksikliklerden bahsediyordunuz sanırım...
Evet, aynen öyle... Ya çizgi romanları çeviriyorlar ya da geçmişte çekilmiş ve tutmuş kahramanlık hikayelerinin devamını getiriyorlar. Mesela yine Rocky’yi, Conan’ı düşünüyorlar. O kadar tıkandılar ki...
- Sohbetimizin arasında da ‘Biz Hollywood’a gitmeyelim, Hollywood bize gelsin’ dediniz...
Ben gelir diye düşünüyorum. Çünkü hem müzik hem de sinema anlamında bol malzemeye sahip bir ülkeyiz. Dört tarafı malzeme bir memlekette yaşıyoruz. Bütçeden dolayı biz kullanamıyoruz bunları. İstanbul’un fethi çekilsin çok isterim mesela... Ama bu asla 2 milyon dolara çekilebilecek bir şey değil. Ciddi paraların akması lazım.
- Jean Reno’nun ‘Kurtlar İmparatorluğu’, ayrıca ‘The Net 4.0’ filmi burada çekildi. Bunlar iyi girişimler aslında, öyle değil mi?
Onlar küçük filmler. Ben daha büyük filmlerden bahsediyorum.
- Teknik yetersizlikleri bir tarafa bırakırsak, çektiğimiz filmin dili İngilizce mi olmalı?
İnsanlar artık alt yazıyı okuyor. Almanlar İngilizce mi
film çekiyor? İngilizce oynamak şart değil asla...
- İngilizce biliyor musunuz?
Hiçbir zaman bir İngiliz ya da Amerikalı gibi İngilizce konuşamam. Ancak film çekerken zorlanmayacağım kadar İngilizce biliyorum. O yüzden yabancı dilin bana oyunculuk ya da yurtdışına açılma anlamında, derdimi anlatma dışında bir faydası olacağını zannetmiyorum.
KOMEDİ OYNAMAYAN OYUNCU EKSİKTİR
- ‘Keloğlan Kara Prens’e Karşı’ filmine dönelim. Kara Prens biraz kötü bir karakter galiba...
Bir çizgi romanda ya da fantastik öyküde kötü karakterler ne kadar olabilirse o kadar kötü... Kara Prens tam anlamıyla Joe Dalton kıvamında bir adam. Sinirli ve hep ekibiyle hareket ediyor, hep de eline yüzüne bulaştırıyor. İyilere karşı nefret besliyor. Bütün dünyadaki masalların asıl kahramanlarının kötüler olduğuna, ama haklarının gasp edildiğine inanmış. Bu filmi yaparken iki kahramanım oldu. Biri Joe Dalton, diğeri Jim Carrey... Bu karakteri çıkarırken Red Kit’i, özellikle Joe Dalton’u çok izledim.
- İnsanların kafasında Keloğlan kel ve parasız, Kara Prens ise senin gibi yakışıklı bir adam olarak şekillendi bile...
Bu filmde asıl sürpriz Kara Prens... Çünkü diğer bütün karakterleri tanıyorsunuz. Onları masallardan biliyorsunuz. Ama Kara Prens tüm kötülerin reisi. Bunu ilk kez görüyorsunuz. Bir oyuncu için denenmesi gereken bir karakter. Komedi oynayamayan, komik tarafı olmayan bir oyuncunun eksik kaldığını düşünüyorum. İşte o tarafımı eğitmek için bu rolü kabul ettim. Bu film benim için bir şans...
-
Geçenlerde bir röportajında ‘Sinema filmi çekmeyen kişi oyuncu değildir’ gibi bir açıklamanız oldu.
Ben onu oyuncular için değil, şarkıcı oyuncular için söyledim. Bir şarkıcı dizi çekiyor, ikimizi hemen aynı kefeye koyuyorlar. Bu da bana haksızlık gibi geliyor. O arkadaşlarımızın da sinema filmi çekip not almaları gerek. Çünkü ben sinema filmi çektim, iyi ya da kötü notumu aldım. Birileri değerlendirdi, köşesine yazdı.
- ‘Özcan Deniz fırsatları iyi değerlendirdi’ deniyor. Sizce gelen fırsatları mı değerlendirdiniz yoksa kendiniz mi bu fırsatları yarattınız?
Fırsat yaratılır, değerlendirilmez! Asla bana fırsat verildiği için olmadı. Bunların hepsi benim kendi fikirlerim ve öngörülerim. Bu filmin benim için fırsat olduğunu, filmi çekenler gelip bana söylemedi ki... ‘Özcan, hadi sana fırsat veriyoruz, gel oyna’ demediler yani... Bunu lehime çevirmeyi düşünen benim sonuçta... Yani fırsatlar ve şanslar havadan yağmıyor. Orada fırsat var mı, yok mu kendin görebilirsen görürsün. Çünkü Türkiye’de kimse doğru düzgün yönlendirmez sanatçıları. Bir sanatçı bu ülkede kendini pazarlayabiliyorsa, ticaret kafası varsa daha şanslı. Bir popüler adamın kendini satabilme yeteneğinin olması gerek. 15 yıldır bulunduğum camiada bu bilgileri edindim ve kullanıyorum.
SAHNE SÜRPRİZLERİM DEVAM EDECEK
- Oyunculuğun, müzikal kariyerinizin önüne geçtiğini düşünüyor musunuz?
Olur mu canım, ikisi ayrı ayrı yerlerde. Sonuçta ben konserler veriyorum, albümler yapıyorum, satıyor. Diziler, filmler yapıyorum, izleniyor. Bir taraf çökmüş ya da bastırılmış değil. Sadece oyunculukla ilgili yaptığımız işler çok parlak... Her pazartesi yayında olan dizim var mesela. Buna karşın her hafta albümle ilgili bir çıkışın olmuyor ya da konser yapmıyorsun.
- Sahne çalışmalarınız sürekli gelişiyor. Mercan Dede ile işbirliğinden tutun da aryaya kadar çok farklı tarzlar denediniz. Sürprizlerin devamı gelecek mi?
Daha çok var. Mesela yabancı bir grup buldum. Onlarla irtibata geçip önümüzdeki yıl mutlaka birlikte çalışmak istiyorum. 100 kişilik bir grup bu...
- Bir de ‘Benim tarzım etnik pop’ dediniz...
Evet. Yaptığımız buydu, biz de ismini koyduk. Niye bu kadar zorlanıldı, hiç anlamıyorum.
- Filme dönüyorum yeniden... Keloğlan’la yani Mehmet Ali Erbil’le düello sahneniz çekilecek. Neler hissediyorsunuz?
Düello çok erkekçe bir şey tabii. Ama o sahnenin Mehmet Ali’nin matraklığı yüzünden kolay çekileceğini sanmıyorum. Düşünsenize Mehmet Ali’nin elinde kılıç, Kara Prens’le savaşıyor. Düşüncesi bile komik...
- Peki kadınla düello yapılır mı sizce?
Kadınla hiçbir zaman düello yapılmaz... Vurur seni alnının ortasından!
Asmalı Konak film olmamalıydı- ‘Asmalı Konak’ diziniz Yunanistan kanallarında ‘Yabancı Damat’ın karşısında gösterilmeye başlandı...
Aslında ‘Yabancı Damat’ hikayesi onlara çok yakın. Bilmiyorum ki bir ağa mantığı ne kadar ilgilendirir Yunan halkını. Kavrarsa Bahar ve Seymen’in aşkı onları kavrar. Yoksa bu dizi orada kimseyi ilgilendirmez.
- ‘
Asmalı Konak’ filminden memnun musunuz?
‘Asmalı Konak’ın filmi olmamalıydı. Ama mesela Nurgül Yeşilçay ve Özcan Deniz’e ‘Asmalı Konak’tan sonra bir aşk filmi yapılmalıydı. Düşüncem bu...
Makarena’yı benden başkası oynayamazdıFilmde ‘Makarena’ adlı karakteri Nükhet Duru canlandırıyor. ‘En güzel benim’ iddiasında olan, kendinden güzelleri zindana yollatan Makarena’yı çok sevdiğini belirten Duru, bu projede yer almaktan dolayı da mutlu...
- Bu filmde üstlendiğiniz rolden biraz söz eder misiniz?
Makarena’yı benden başkası canlandıramazdı herhalde. Filmde ‘en güzel benim’ diye dolaşıyor ve benden güzel olanları zindana attırıyorum. 800 kız attık zindana...
- Özcan Deniz’le çalışmak nasıl?
Özcan çok yetenekli bir oyuncu. Bir de enteresan, ikimiz de aynı gün doğmuşuz; 19 Mayıs...
- Bu rolü niye kabul ettiniz?
Hayatta en çok kostümlü filmleri severim. Bu filmdeki kostümler de inanılmaz görkemli. Zaten çok büyük bütçe ayrıldı. Böyle bir filmde rol alma fikri de haliyle hoşuma gitti.
- Çocukluğunuzda da masalları sever miydiniz?
İtiraf ediyorum, ben hálá çizgi film izlerim, başucumda da masal kitapları vardır.
- Peki en sevdiğiniz masal hangisiydi?
Sindirella...
- Sindirella’nın olgunluk çağı filme alınsa...
Keşke! Hiç düşünmez, oynarım... Mesala Leyla ile Mecnun’un evlendikten sonraki o komik hallerini de çekmek isterim. Evlendikten sonra bigudili Leyla, pijamalı Mecnun, ‘Seni Allah kahretmesin, saçımı süpürge ettim’ diyen bir Leyla, karşısında yayılmış bir Mecnun falan gibi...
- Ayrıca bir de yeni diziniz var...
Evet, adı ‘Çeşmi Bülbül’. Orada milletvekili ile evli bir şarkıcıyı oynuyorum. Tiyatro ve müzik yapmak isteyenlere sponsor buluyor falan... Evlendiği için aklı kalmış mesleğinde ve onlara yardım ederek aralarına girmeye çalışıyor. Güzel hikaye.
- TV8’deki programınız devam ediyor mu?
Evet, ‘Muhteşem İkili’ye Cenk Eren’le devam ediyoruz. Ama iki hafta ara vereceğiz sanırım. Bu arada bana gelen farklı televizyon projeleri de var, değerlendirmeye çalışıyorum. Bir de albüm gündemde... Acaba albüm mü yapayım yoksa single mı diyorum. Bilmiyorum, henüz karar vermedim. Ofisimi tekrar kuruyorum, sevdiğim iki-üç arkadaşımın işlerini yürütmek istiyorum. Yunanistan’daki albüm projesi ise askıda. Oradaki evim duruyor. Yapacağım mutlaka bu albümü de...
Bu rolle çocukluğumu yaşıyorum‘Keloğlan Kara Prens’e Karşı’nın şımarık prensesi Petek Dinçöz, kendisini rolüne epey kaptırmış. Zorlu çekimler nedeniyle dört kilo verdiğini belirten Dinçöz, canlandırdığı rol sayesinde çocukluğuna döndüğünü söylemeden de geçemiyor.
- Filmin prensesi sizsiniz değil mi?
Evet, bir bakıma filmin çeşnisiyim... Çünkü filmde benimle ilgili birçok sürpriz var.
- Nasıl gidiyor çekimler?
Az çile çekmiyorum sette, çünkü giydiğim kıyafetler yorgan gibi kalın. Bu sıcakta birkaç gün içinde dört kilo verdim. İyi ki o dönemlerde yaşamamışım. Bir de elim ağır, birini ittireceğim yerde tutup tekme atıyor, karşımdakini yerlere yatırıyorum!
- Rolünüze kaptırdınız mı kendinizi?
Kaptırmaz mıyım? Mesela su istiyorum, getirildikten sonra ‘Tamam çekilebilirsin’ falan diyorum. Çocukken oynadığım Barbie bebeklerim vardı. Biri erkek, diğeri kızdı. Onları evlendirirdim falan... Şimdi küçüklüğümdeki oyuncaklar gerçeğe dönüştü. Canlandırdığım karakterde aslında çocukluğumu yaşıyorum.
- Filmde Keloğlan’ı kaale almıyorsunuz ve Kara Prens’e aşıksınız sanırım...
Evet Kara Prens’e sevdalı, Keloğlan’ı istemiyor.
- İlk sinema filminiz mi?
Evet. Bundan önce sinema filmlerine hep hayır demiş, sahne çalışmalarına ağırlık vermiştim. Ama bu filmden sonra evet demeyi düşünüyorum.
- Başka projeniz var mı?
Bir de sitcom hayalim var. Senaryoyu da kendim yazmak istiyorum.
- Hızlı ilerliyorsunuz...
Ciddi anlamda hızlıyım. Zaten doğru projelere el attığın zaman çok daha hızlı ilerliyorsun. Kendimi F1 pilotları gibi hissediyorum. Geriye baktığım zaman oyunculuk, mankenlik, sahne derken alıp başımı gittiğimi görüyorum. Maksim ve Günay’da sahne alırken panik atak geçiriyordum. Bu sinema filminde de aynı şeyi ilk gün hissettim.
- Peki yapacaklarınız tükenirse ne olacak?
Çocuk doğururum.