Güncelleme Tarihi:
Önce sorulması gereken ilk sorudan başlamak gerekiyor. Tam olarak nedir yeraltı edebiyatı? Bu adı içerikten mi yoksa belli bir tavırdan dolayı mı almıştır?
- Yeraltı edebiyatı kavramı aşılması çok zor bir sorun... Yazarın veya kahramanın hayat tarzı mı, yoksa metin dolayısıyla mı öyle adlandırılmalı diye birçok tartışma var. Aslında karmaşık bir şey yeraltı edebiyatı. Çünkü, yeraltı edebiyatı olarak gördüğümüz birçok ürünün zaman içerisinde popüler edebiyatın bir parçası olduğunu görebiliyoruz. Örneğin yeraltı türleri arasında anılan Gotik edebiyat Avrupa’da her zaman popüler ilgi görmüştür. Dahası popüler amaçla yazılmış birçok metinde de ciddi yeraltı edebiyatı unsurları görülebilir. Yani bir tür değildir aslında. Zaten güzelliği bu. Örneğin kahramanın alkol, uyuşturucu kullanan ve sıradışı seks fantezilerine sahip olması gibi şeyler bekleniyor genellikle. Ama öyle bir zorunluluk yok. Yeraltı edebiyatı temelde, sistemle uyuşamayan, sistemle derdi olan ya da uyuşmayı reddeden insanların ürettiği bir edebiyattır.
Yeraltı dizisi fikri nasıl doğdu?
- Benim yazarlık anlayışım, okurla, başka yazarlarla ve yazar adaylarıyla bir araya gelmek üzerine kurulu. Bu da Karakalem döneminden kalma bir alışkanlık. Dergi kapanalı, her ne kadar yıllar olsa da aradan geçen zamanda bana onlarca dosya gönderildi. Hâlâ da gönderiliyor. Bir yayınevi olsa neler yapardık, diye düşünürdüm hep. Bilhassa merkezin dışında, marjinal diyebileceğimiz isimlerin kaleme aldığı nitelikli ürünlerin yayımlanmasına yönelik. Gotik ağırlıklı veya rock metal mantığıyla yazılmış edebiyat veya edebiyat dışı eserleri değerlendirmek fikri sürekli kafamın bir kenarındaydı. Sadece kitabı yayımlayıp satmak değil isteğim, bir araya gelelim, paneller düzenleyelim düşüncesindeydim.
Kimi yayınevlerinin yeraltı edebiyatı dizileri var. Onları yeterli görmüyorsunuz sanırım...
- Yeterli görmemek, beğenmemek anlamında değil kesinlikle. Her ne kadar farklı türlere ve tarzlara kapılarını açan yayınevleri olsa da türe yönelik büyük bir boşluk var. Fantastik ve bilimkurgu basılsa da çoğunluğu yabancı yazarlar üzerine hazırlıyor planını. Dizi programlarını bu isimler oluşturuyor. Okuru bol bir alan yeraltı edebiyatı, ama yazarı da bol! Korku, gotik, fantastik, rock, karanlık... Merkezi edebiyatın dışında kalan türlerin ciddi bir okur kitlesi ve yazarları var. Yeterli bir editörlük ya da yayıncılık yapılsa bile muhakkak eksik kalıyordu. Bunu biraz ‘butik yayınevi’ tavrıyla gerçekleştirmek gerekir.
Marjinal Kitaplar’la bu noktada mı bir araya geldiniz?
- Yıllar önce, 1996’da ölen Rapçi Tupac Shakur’un şiirlerini rahmetli Sabri Kaliç’in birkaç noktada yardımıyla Türkçeye çevirmiştim. Elimde bu dosyayla çalıştığım yayınevlerinden tutun, hip hop giyim satan mağazalara kadar dolaştım. Birçok yayınevi Tupac’ın adını bile bilmiyordu. Hip Hop malzemesi satan mağazalar kitaba mesafeli yaklaşıyordu. Tupac’ı bilen yayınevleri şiire uzak duruyordu. Az çok durumu izah edebildiklerim ise “Türkiye’de rap yok ki, satamayız” diyordu. Elimde harika bir şiir dosyasıyla kalakalmıştım resmen. Sonra Marjinal Kitap’ın sahibi, dostum Mehmet Gözüpek’e anlattım olanları. Meğer gökte ararken tam karşımdaymış. Tupac’ın şiirleri deyince, “hemen getiriyorsun basıyoruz” diye benim yitirdiğimden fazla bir heyecan gösterdi. Doğru adamı bulmuştum. Ona Yeraltı Edebiyatı dizisini Marjinal Kitap’ta bir araya getirmek fikrini açtım, aynı ilgiyi ona da gösterince yola koyulduk.
İlk dört kitabı yayımladınız bile...
- Marjinal Kitaplar’ın ilk yayınlarından biri Zeynep Çolakoğlu’nun kaleme aldığı ‘Büyülü Sözlük’. Bazı mitolojik terimleri ve kavramları metal müzikle bağlantılarıyla birlikte ele alan karanlık bir sözlük... Dizinin ikinci kitabı ‘Cinbaz’, sinema eleştirilerinden tanıdığımız Ege Görgün’ün öykülerinden oluşuyor. Özellikle kitaba adını veren ‘Cinbaz’ adlı uzun öykü, insanı sarsacak nitelikte.
‘Tutsak Çağrışım’ ise çok genç bir yazarın, Gül Yıldız’ın ilk kitabı. Genç bir kızın, kendi duygularını, hayata bakışını ve yaşadığı çelişkileri yalın bir dille anlattığı sade bir ‘anlatı’. Serinin yayımlanan son kitabıysa benim, ilk baskısı 2003’te yapılmış ‘Tanrı Acıkınca’ adlı romanım.
Yayın programında başka neler var peki?
- Temelde Türk yazarlara öncelik veriyoruz. Öyle veya böyle bilinen bir yazar olarak ben Tupac dosyasını yayımlatabileceğim bir yayınevi bulamamışken, gençlerden çok iyi ürünler verip bu zamana kadar kendini ifade edebileceği yayınevine ulaşamayan çok isim var. Elbette çeviriler de olacak. Örneğin, ‘Ölmeden Önce Okunması Gereken 1001 Kitap’ arasında da anılan M.G. Lewis’in ‘The Monk (Keşiş)’ kitabı çevrilecek. Ne yazık ki, bu zamana kadar çevrilmemiş bir kitap. Yine gotik yazının çok önemli iki şairi var. Kendileri yaşarken, ‘mezarlık şairleri’ diye adlandırılıp, kimi eleştirmenlerce gotik yazın türünün doğmasını sağlayan isimler. Onların şiirlerini çevireceğiz. Poe’nun Türkçede hiç yayımlanmamış düz yazılarından oluşan kitabını hazırlayacağız. Bir de Umay Umay’ın eski kitaplarıyla beraber yeni kaleme aldıklarını...
Yeraltı alanının olmazsa olmazıdır fanzin. Haliyle yayınevi bünyesinde bir fanzin veya dergi fikri var mı?
- Var tabii. İlk gözağrısı insanın aklından çıkmaz ki. Kitaplardan evvel bir fanzin/dergi yayımlamak fikrindeydik hatta. Ama önce kitapları yayımlayıp bir sistemi oturtmak istedik. Dergi geniş konseptte olacak. Yeraltı, korku, gotik türler haricinde farklı hayat hikâyelerini de barındırabilecek anarko bakışa yakın bir yapılanma var aklımızda. İşin karanlık ve sert tarafına ağırlık veren, çizginin dışında kalan anlayışları bir araya toplayan bir dergi olsun istiyoruz.