Güncelleme Tarihi:
Albüm çalışmaları ne kadar sürdü?
- Her dakika beste yapıyorum. Sürekli kayıt cihazımı yanımda taşırım. Genelde sanatçılar belli bir süre içinde girer stüdyoya ama ben öyle yapmıyorum. Stüdyoya girmeden bitirmiş oluyorum şarkıları ama son albüm üzerinden üç yıl geçti. Arada üç tane single var. Hep bir şeyler yapmaya çalıştım. O aralarda hep besteleri yapıp hazırladığım için stüdyo aşaması altı ay sürdü.
Aydilge’yi sevenler, albümü dinlediklerinde ilk ne diyecekler?
- Benim duygusal, hüzünlü ve melankolik tarafımı aslında biliyorlar. Bu albümde hüzünlü parçalar daha çok olduğu için “Aydilge, yaralarını biraz daha açığa çıkarmış, hüznünü paylaşmaya razı olmuş” diyebilirler. Ülkemizde her şey arabesk. Her şey hüzün üzerine dayalı ve dizisinden müziğine kadar bu hüzün sömürülüyor. Bunun insana hakaret eden bir şey olduğunu düşünüyorum. İnsanı en kolay cezbeden şey, yarasına dokunmaktır ve bu, kâr için yapılıyorsa çok aşağılık bir hareket. Dizilerde, şarkılarda bunlar yapılıyor. Dolayısıyla bir tarafım hızlı, neşeli parçaları ön plana çıkarmaya gitti. Bir şey anlatırken bir taraftan da gülümsetebileyim istedim.
Nasıl bir Aydilge’yle karşılaşacağız?
- Duygusal yanımı daha korkusuzca ortaya çıkardım. Fakat ağlak ve kahrolan bir kadın gibi değil de duygularını daha rahat paylaşabilen bir kadın gibi. Duygusal şarkılarım, ruhen arabeskleşmemiş olanlar. Sadece hüzünlüler. İçimden çıkmıyor zaten ‘yandım, bittim, kül oldum, mahvoldum’ gibi sözcükler. Hüznü öyle anlatmayı sevmiyorum. Hüznü kelime oyunlarıyla anlatmaya çalışıyorum. Kendi içimde neşeli Aydilge’ye meydan okudum. Ülkemizde entel, ağır ağabey ya da cool kadın olmak hep asık suratlılıktan ve negatiflikten geçiyor. Yüzün gülmüyorsa düşünceli görünüyorsan, hayata dair çok şey biliyorsun zannediyorlar. Neşeli olunca bu sefer basit gözüyle bakıyorlar. Entelektüel olmanın ağırbaşlılıkla alakası yok. Son derece güler yüzlü, neşeli olup da son derece derin olabilirsin. Hızlı ritimli parçalar, esprili sözler hoppa olduğum anlamına gelmiyor.
Son dönemde yaptığın şarkıları içeren bir albüm olduğunu düşünecek olursak seni üzen şeyler mi yaşadın bu zaman zarfında?
- Aslında derler ya neşeli insanlar içten içe kan ağlıyor diye, ben de öyleyim. Ruhumuzun bir teni olsa benimki çok hassas olurdu. Ruhum her türlü dış etkene açık. Başka insanların acılarını hissedebildiğim için kendimle gurur duyuyorum. Bu çok güzel bir şey aslında. Onları hissedip kendinin dışına çıkabiliyorsun. Tabii büyük bir ağırlık da getiriyor insana. Bu ağırlık bende yeni olan bir şey değil hep vardı. En çok üzüldüğüm konu şu, insanlar yaşamak istedikleri hayatı yaşayamayıp yaşadıkları hayatı ister gibi görünüyorlar. Buna karşı çıkacak cesaretleri yok. Çünkü zor şartlar altında yaşıyorlar.
Sen karşı çıkabildin mi peki?
- Evet, karşı çıkabildim. Çünkü güzel şartlarda yetiştim. Ailem her kararıma saygı duydu. Üniversite birincisi olduğumda öğretmenler, müzik yapma kararıma karşı çıktılar ama ailem destekledi beni.
KAFAYI YEMEMEK İÇİN YÜKSEK LİSANS YAPTIM
Nasıl bir hikâyen var?
- Liseyi birincilikle bitirdim. Başkent Üniversitesi Amerikan Kültür ve Edebiyatı’nda dört sene burslu okudum. Birinci olunca Amerika’dan burs kazandım yüksek lisans yapmak için. Doktoraya da orada devam edecektim ve akademisyen olacaktım. Tüm masraflarım karşılandığı için bunu reddetmemi çok büyük bir saçmalık olarak düşündü hocalarım. Amerika’da müzik yapabileceğimi düşünmüyordum. Annem ve babam, içimdeki müzik aşkını hiçbir zaman reddedemeyecekleri için bana destek oldular. Yüksek lisansa burada girdim. İletişim fakültesini bitirdim. Müzik yapmaya çalışıyorum ama İstanbul’da tanıdığım kimse yok. Kafayı yememek, boş kalmamak için yüksek lisans yaptım. Müzik camiasından tanıdığımın olmamasını bırak, arkadaşım bile yoktu. Herkes bunu nasıl yapacağımı soruyordu. Çünkü farklı bir müzik yapıyordum; alternatif müzik. Tutmayacağını söylüyorlardı bir tek ailem bundan şüphe duymadı.
Neden konservatuvara gitmedin?
- Kuralları sevmiyorum. Belli formatlarda eğitilmeyi sevmiyorum. Ben 15 yaşıma kadar sekiz sene TRT Ankara Radyosu Çocuk Korosu’nda eğitim gördüm. O kadar disiplinliydi ki bu eğitim, çok daraldım. Benim rock ile tanışmam da onun sayesinde. Kulağımız kirlenmesin diye belli müzikleri dinlememiz yasaktı. Bu yasaklılık da iç disiplini de getirdi ve hiç dinlemedim. 15 yaşında, ergenlikte, içimde disipline karşı savaşma güdüsü gelişti. Kasetler aldım ve müzik bu mu diye kahroldum. ‘O yüzden demek yasaklıyorlarmış bize. Hocalarımız çok haklıymış’ diye düşündüm ve ağlamaya başladım. Babam geldi yanıma ‘Müzik bundan ibaret değil ki. Arkadaşların bunları dinliyor diye müzik böyle olmaz’ dedi ve bana Beatles plakları verdi. Her şey Beatles ile değişti. Ve sonra Nirvana, Sound Garden, Radiohead gibi grupları keşfettim. Hala Beatles benim temizleyicimdir. Beni ben yapan şey o korodaki eğitimimdi. Sesimi farklı ve özel buluyorlarsa bunda aldığım koro eğitiminin çok büyük rolü var.
Yaptığın müziği tanımlayacak olsan ne dersin?
- Alternatif demezdim. Çünkü bu kelimeden nefret ediyorum. Manken Ece Gürsel albüm çıkarmış o bile “Alternatif müzik yapıyorum” demiş. Rock da demiyorum. Pop zaten değil. Nevi şahsına münhasır, Aydilge’nin yaptığı müzik. İnsanlar illa bir şey demek zorundaysa, isteyen rock veya pop desin, isteyen başka bir şey ama ben bir şey demiyorum. Bana göre bu bir burnu büyüklük ve bundan hoşlanmıyorum. Aslında bu, etiketlerden hoşlanmıyorum deyip kendine etiket yapıştırmak. Alternatif müzik yapıyorum diyen birçok insan, aslında arabesk rock yapıyor. Farklı kıyafetler giyerek aslında alternatif müzik yapmıyorsunuz. Deli gibi, kendimden geçtim hareketleri yapmak seni alternatif kılmıyor. Yaptığın müzik, insanlara hissettirdiği duygu önemli. Alternatif, kendi popülerliğini çok pompalamaya başladı ve bence bu çok itici bir durum. Alternatif müzik popüler hale geldiği zaman raydan çıkıyor. Çünkü ‘Ben popüler müzikten tiksiniyorum’ deyip kendi alanının popülerini oynamak ikiyüzlülük. Alternatif müzik yapmak demek farklı olmak demektir ve farklıyım dediğin an, zaten sıradan olduğun noktadır. Batı’daki gibi rock yapılmıyor, yapılması da gerekmiyor. Çünkü biz Batı değiliz.
‘Yalnızlıkla Yaptım’ albümün adı. O şarkıda ne anlatmak istedin?
- Hep şuna inanmışımdır; öldüreceklerse güzel öldürmeli insanlar aşkı. Nazikçe, acıtmadan. Beceriksizce yok saymadan, incitmekten zevk almadan... Nefret ettirmek en kolayı, kolaya kaçmadan, nazikçe çıkmalı insan, bir başkasının ruhundan... ‘Yalnızlıkla Yaptım’, bunu başaramayan bir aşka maruz kalmanın ifadesi...
Albümün geneli ne söylüyor?
- Yaratıcılığın sınırları öyle dar ki bu ülkede hep küçük beden dolaşmak zorunda kalıyoruz. Büyük hayaller dikiyoruz, giyecek ortam bulamıyoruz. Başka hayaller satmaya çalışıyorlar bize, ama ben başkasının hayalini niye giyeyim? Kendi hayallerimin peşinde oldum hep. Oysa herkes tatmin olmadığı işlerine, aşık olmadığı sevgililerine, arzuyla karıştırdığı alışkanlıklarına dönmeyi tercih ediyor... Çünkü böylesi daha güvenli, daha az riskli... Ben de tüm şarkılarımda bağıra çağıra şunu söylüyorum: Ofislerinizi terk edin, müzik yapın, aşk yapın, gök kuşağı tarlalarını yakalayın, aşk sürün açık yaralarınıza, iyi gelir biz sıkıcı dünyalılara.
En iddialı parçalar hangileri?
- Hepsini seviyorum ama ‘Yalnızlıkla Yaptım’ ve ‘Heybeli’nin yeri ayrı. Heybeli’de Münir Nurettin’e selam veriyorum. ‘Yanlızlıkla Yaptım’ aranjörüm Alen Konakoğlu’nun bestesi, diğerleri bana ait. Tüm albümde Cem Sarıoğlu’nun emeği var.
Müzik yapmanın nedeni ne diye sorsam?
- Kendimden sıkılıyorum ben. Çok çabuk sıkılıyorum hem de... Yıllardır aynı insanlayım. Aydilge hep benimle, git desem gidemez... Ama müzik yaparken, roman yazarken başkalarının hayatlarına bir süreliğine dalıp, misafirliğe gidiyorum sanki. Her defasında kendi benliğimden sıyrılıp, onların hisleriyle örtünüyorum. Kendimden sıkıldığımda başkalaşabilmenin getirdiği dinamizm ve heyecan, çoğalmama neden oluyor ve beni kendi ruhumun hapishanesinden kurtarıyor. Bir yandan da onların acılarını ve sevinçlerini hissetmenin de ağır bir yükü oluyor tabii üzerimde. Ama tek boyutlu bir sıradanlık abidesi olacağıma, çok yürekli bir kaçık olurum daha iyi...
Sahnede ya da stüdyoda değilken neler yaparsın?
- Yine müzikle ilgili işler. Sound dergisinde editörlük yapıyorum. Bir de Rock Fm’de Cem Sarıoğlu’yla beraber hazırladığımız ‘+5-5’ adlı program var. Her perşembe 20.00-22.00 saatleri arası 80’ler ve 90’lar rock müziğinden örnekler çalıyoruz.