Güncelleme Tarihi:
İlk gün, Aydınlı varlıklı bir ailenin kızıymış, iki yıldır Mardin Kızıltepe’ye 35 km.deki Bağrıbütün Köyü’nde sınıf hocalığı yapıyormuş, tuvaletleri paspaslarken bir resim, şöyle diyor Özlem (Galip) Öğretmen: ‘HAYAT BUYMUŞ İŞTE!’
Doğrudur!
Anlattım size, ‘Madem ki (Fransalar’dan gelmiş, askerlik yapmak üzere) Kars’a gidiyorum 12 aylığına, bari üsaade edin de öğretmensiz bir köye gideyim, bir sene GERÇEKTEN faydam olsun memlekete!..’ diye yalvardım da, dinleyen bile olmadıydı beni.
Niye böyle bir sistem yok, niye gençlerin bir kısmı (belki de kızlar) askerliklerini ‘öğretmen’ olarak yapmazlar, hiç yoktan iyidir...
İnanın, bu yaşımda (işim, eşim, çoluğum çocuğum elverse, daha doğrusu ‘Deli misin be adam!’ demeyeceklerini bilsem) Kars’ın, Ağrı’nın, Hakkâri’nin, Mardin’in... (pozitif ayrımcılık ve bildiğim, sevdiğim için Doğu ve Güneydoğu’dan iller sayıyorum, yoksa tabii ki Kastamonu’nun, Sivas’ın, Kırklareli’nin...) bir köyünde, bir eğitim yılı öğretmenlik yapmaya varım. (Torpil bulursam, iyi kışı olan bir köy isterim ama!)
Bayıla bayıla...
Gönüllü ‘Hakkâri’de Bir Mevsim’ yani...
Vallahi, elektriği, suyu da olmasın olmuşken, tam olsun!
Yanakları kar ayazından kara kara olmuş çocuklar, onların ‘fakir köy yerine has’ kokusu; elimle, daha çocuklarım gelmeden, sabah karanlığında yakacağım odun sobasının yüzüme vuran harareti, çıtır çıtır kokusu, gece petrol lambası altında yer yatağı...
Keşke vallahi, keşke...