Güncelleme Tarihi:
Gaziantep bir sanayi şehri. Fakat yüzde 99’u emek yoğun sektörler ve tamamı aile şirketi. Araştırınca karşımıza neresi çıktı biliyor musunuz? İspanya’nın Bilbao kenti, aynı Antep. 1980’lerde sanayi çökünce Bilbao boşlukta kalmış. Şehrin yöneticileri düşünmüşler. Guggenheim Müzesi bu şekilde yapılmış. Bilbao kabuğunu öyle bir kırmış ki, ne deniz ne güneş var ama İspanya’nın diğer şehirleri kadar turist alıyor. Biz de böyle bir hedef koyduk. İlber Ortaylı’ya, Turgut Özakman’a da sordum. Bugüne kadar turist hep Urfa’ya gitmek için uçaktan iniyor, İmam Çağdaş’a gidiyor, yemeğini yiyip Urfa’ya geçiyordu. Bu mu Gaziantep?
Dedik ki, kente kültürel turistik bir kimlik kazandıralım. AB’nin hibe fonlarından aldık. Kaleyi restore ettik, teneke dükkanları yıktık. Tam 380 dükkanı, 200 evi, iki eski hanı, bir hamamı restore ettik. Gençler, çocuklar için Disneyland, planetaryum, bilim müzesi, botanik parkı yaptık.
Geçenlerde arkadaşlar kalenin etrafında 18 tur otobüsü saydı. Eskiden tek bir yabancı turist gelmezdi. Niye gelsin ki? Mozaik müzesi için geliyorlar. ABD’den gurme gezileri için gelenler de var. Altı ay önce ABD Büyükelçisi Ricciardone’nin eşi geldi. Amerikan, Türk ve Suriye mutfaklarından oluşan bir program yaptık. Gaziantep, Tarihi Kentler Birliği’ne üye de değildi. Ama bugün, birliğin başkanıyım. Alman Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’de devlet nişanı verdiği tek siyasetçiyim.
EN BÜYÜK MOZAİK MÜZESİ BİZDE
Zeugma Mozaik Müzesi dünyadaki en büyük mozaik müzesi. Tunus’taki müzede 1500 metrekare mozaik var, bizde 1600 metrekare.
30 bin metrekare alan üzerine yaşayan bir müze kurduk. Üç müze daha yapıyoruz:
Biri Atatürk müzesi. Türkiye’de örneği yok. Konuşan, hareket eden bir Atatürk olacak. Çocuklar salonda oturacak, perde açılacak ve Atatürk, 10. Yıl Marşı’nı söyleyecek, Onuncu Yıl Nutku’nu okuyacak, yürüyecek. “Türkiye’de yaşayan en iyi Atatürk heykeltıraşı Yılmaz Büyükerşen’dir” dediler. Hocayı ikna ettim, beraber Amerika’ya gittik. Hoca iki gün atölyede çalıştı ve düzeltti. Ocak ayında o müzeyi açacağız.
DOKTORLUK
Baskından sonra okul değiştirdim
Lisede kafamda hep hariciyecilik vardı. Önce ODTÜ’ye kaydoldum, İdari Bilimler’e. Fakat biraz zordu dersler. Sonra Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne geçtim. Bir dönem bakanlık yapan Ahmet Tan ile yurtta 501 no’lu odada kaldık. 1968 yılbaşı gecesi yurt basıldı. Bana da geldiler, “Sağcı mısın solcu mu?” dediler. “Okumaya geldim. Bana ne sağdan soldan” dedim. Dediler ki, “En tehlikelisi bu.” Kafama çöktüler, ona canım sıkıldı. Baktım gazetede bir ilan ‘Diyarbakır tıp fakültesi açılıyor öğrenci alınacak’ diye. Müracaat ettim, puanım da yüksekti.
Ankara Tıp’ta başladık, sonra gönüllü Diyarbakır’a gittim. 1974’te mezuniyetten sonra ortopedi ihtisasımı İzmir’de yaptım. Bir yıl İsveç’e gittim. Yurtdışına çıkabilmek için 52 sterlin gerekiyordu. İzmir’de tam 10 gün Merkez Bankası’na gittim. Sonunda birisi acıdı, “Kemeraltı’na git, 52 sterlin al, bize sat. Biz de sana satalım” dedi. Ancak öyle çıkabildim.
DEPREM
İsrail’e pasaportsuz gİren tek kişiyim
1999 Körfez depremi olduğu gün ekibi topladım, bir ambulans, iki minibüsle gittik Yalova’ya. “Veli Göçer konutlarında çalışır mısınız?” diye sordular. Çadırımızı kurduk, harıl harıl çalışıyoruz. “Yer, altında canlı var” dediler. Depremin 100’üncü saati... İndik aşağı. 10-11 yaşlarında bir çocuk! Serumunu taktık, yukarı çıkarttık. Çocuk Türkçe bilmiyor. “Bir şey istiyor musun?” dedim, “Cola” dedi. Bursa’ya hastaneye teslim ettim ama bir curcunadır gidiyor. İsrail Başkonsolosu geldi, “Bu çocuğu yardım malzemesi getiren nakliye uçağıyla İsrail’e götüreceğiz ama tıbbi destek lazım” dedi. Çünkü bir defa kalbi durdu çocuğun. Gurion Havaalanı’na indiğimizde öğrendik ki çocuğun babası, abisi, anneannesi ölmüş. Anne geldi, çocuğu buldu. İş bitti, dönmem lazım. Sırtımda dört gündür değiştirmediğim mavi önlük, ayağımda terlik. Yanımda değil pasaport, kimlik bile yok. Bir yardım uçağıyla Türkiye’ye döndük. Bizi karşılayan yüzbaşı sabah gidip döndüğüme inanmadı. İsrail’e pasaportsuz, kimliksiz giren tek kişiyim herhalde.
ERMENİ KİLİSESİ
Hrant Dink’ten yardım istedim
1927’de Atatürk bir adama fabrika yapması için kendi imzasıyla arsa veriyor. Yanında da bir kilise var. Bunu da, “Al depo yap,” diyorlar. Fakat bu Ersoy Ailesi’nin babası diyor ki, “Bizden sonra burayı talan ederler. Şu kilisenin etrafını dört duvarla çevirin.” Seneler sonra oradan yol geçirirken birisi geldi, “Oğlum, her tarafı yıkıyorsun. Burada bir kilise var biliyor musun?” Envantere baktık, müzeye sorduk kimse bilmiyor. 450 yıllık bir kilise. Gittim aileyi buldum İstanbul’da. Fiyatta anlaşıp satın aldık. Hrant Dink ile de görüştüm. “Yardım edin, restore edelim” dedim. “Hıristiyanların binalarına sahip çıkıyorlar” diye 100 bin broşür dağıttılar ama sonunda restore ettik. Kültür merkezi ve konser salonu yaptık.
PAPA HİKAYESİ
Manavdaki o yeşil
Biz botanik parkı yapıyorduk. Gazetecilerle beraber geziyoruz. Bir gazeteci, “Buraya soğan sarmısak dik de gözümüz yeşil görsün” dedi. Ben de “O yeşili görmek isteyen manava gitsin” dedim. Yeşil derken soğan sarmısağı kastettim. Papa’nın ABD’ye gittiğinde “Genelev var mı?” sorusu gibi bir hikaye oldu. “Başkan, ‘Yeşil görmek isteyen manava gitsin’ dedi” diye gazeteye manşet olduk. Raylı sistem projesi, Kavaklık denilen mesire alanın içinden geçiyordu, ağaçlar kesilecekti. Gece rüyamda beyaz sakallı yaşlı bir adam gördüm. “Oğlum bu proje başına iş açacak” dedi. Sabah ter içinde kalktım. Projeyi hazırlayan Yüksel Proje’yi ikna ettik, yolu değiştirdik. Ama CHP bizi ağaçları kesti diye şikayet etmişti.
SOYADIMIZ
Memik Dede de bizden
Bizim aile bir Türkmen aşireti. Orta Asya’dan göç ettiklerinde aşiret reisinin adı Güzelbey’miş. Cumhuriyetin ilanından sonra bey, ağa gibi unvanlar yasaklanınca aile farklı soyadları almış. Bizim soyadımız önce Güzel’di, sonra Güzelbey oldu. Mesela Hasan Celal Güzel’inki ‘Güzel’ olarak kaldı. Ailenin bir kısmı da Güzelbeyoğlu yapmış. ‘Yabancı Damat’ dizisinin meşhur Memik Dede’si vardır, Arif Erkin. O da aileden, onun soyadı Güzelbeyoğlu. 1950 Kasım’ında Gaziantep’te doğdum. Babamın kitapçı, kırtasiye dükkanı vardı. Dükkana gider, vitrini dizer, bütün kitapları okurdum. Dayım Demokrat Parti İl Başkanıydı. 1960 ihtilalinde tutukladılar. Babam, dayımla aynı görüşteydi ama hiçbir siyasi tarafı yoktu.
“Üniversite öğrencileriyle bazen yemek yiyoruz. Bahar Şenlikleri’ne de korkmadan gittim. Biz götürdük çikolatadan yumurtaları. Çocuklar da şaşırdı. Dedim, ‘Hep siz mi atacaksınız’ bir de biz size atalım.
BELEDİYE BAŞKANLIĞI
Bu son dönemim
Belediye başkanlığı teklifi Kürşad Tüzmen’den geldi. O zaman milletvekiliydi. Kabul edip partiye gittim. Bir sürü tepki aldım. Vazgeçip oğlumun yanına, ABD’ye gidecektim. Baskılarla adaylık süresinin bitmesine 10 dakika kala müracaat ettim. Celal Doğan’a karşı kimse şans vermiyordu. Ama yüzde 57.3 oy aldım.
2009’da yeniden aday olmak istemedim. O zamanki il başkanıyla ters düşmemin birinci nedeni Mozaik Müzesi. Başbakan’a, “Devam etmek istemiyorum” dedim. Adaylığım o yüzden geç ilan edildi. O gün il başkanı ve teşkilat istifa etti. 2004’te, “İki dönem başkanlık yapacağım” demiştim. Bu, son dönemim.
SİYASET
Hasan Celal için girdim
1986’da kuzenim Hasan Celal Güzel milletvekili adayıydı ama Gaziantep’te kimseyi tanımazdı. Birinin yardım etmesi lazımdı. Rahmetli Turgut Özal, “Seni ANAP İl Başkanı yapıyorum” dedi. Genç bir doktordum o zaman. Üç ay rapor almayı etik bulmadığım için memurluktan istifa ettim. İl başkanlığım bir yıldan biraz fazla sürdü ama iki seçime denk geldi. Özal, 1989’da belediye başkanlığı için beni çağırdı, önce “Düşünmüyorum” dedim. Hasan Bey de benim kampanyamda çalıştı. Halk türü bir belediye başkanlığı yapıyorum. Formaliteden, gösterişten, şaşaadan hoşlanmıyorum.