Yeni Giritliler

Güncelleme Tarihi:

Yeni Giritliler
Oluşturulma Tarihi: Kasım 28, 2004 00:45

Dedelerinin, ninelerinin kopup geldiği adayı keşfettiler, Giritlilik ruhunu canlandırdılar. Artık ‘ailemin evine gidiyorum’ turları düzenliyor, Girit yemeklerini gün ışığına çıkarıyor, Girit lokantaları açıyor, Girit kitapları yazıyorlar.

Girit Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’de büyücek bir adası. Gündüzleri denizi güneşi, akşamları kıyıda yenen lezzetli balıkları, gece taverna eğlenceleri, dar, denize açılan sokakları, o sokaklardaki küçük kafeleri, gezilecek tarihi yerleriyle, son yıllarda Türk turistlerin de daha çok rağbet ettiği bir yurtdışı tatil cenneti. Ancak hayatımızdaki yeri bununla sınırlı değil; Girit yüz binlerce Türk’ün geçmişteki anavatanı aynı zamanda.

1923’te Yunanistan ve Türkiye arasında imzalanan mübadele anlaşmasıyla topraklarından sökülüp atılan Giritli Türkler, o adayı hiç unutmadı. Uzaklaşmakta olan geminin güvertesinden son bir bakış attıkları topraklarını, çoğu bir daha hiç göremedi ama kalbinde, belleğinde, anılarında, dilinde, yemeklerinde, bugüne kadar yaşattı.

Giritli olmak, Yunanistan’ın diğer adalarından ya da kara şehirlerinden gelen biri olmaktan farklı oldu hep; çünkü dikbaşlı bir topluluk olarak tanınan Giritliler, kendilerini diğer Yunanlılar’dan da ayrı tutarlardı. Aynı şey Türkiye topraklarında yaşayan Rumlar’la yer değiştiren Giritli Türkler arasında aynen devam etti; onlar da kendilerine has dilleri, kültürleri, yemekleri ve anlayışlarıyla yayıldılar Anadolu’ya.

Son yıllarda bu kimlik daha bir göstermeye başladı kendini; Girit’e sadece turist olarak değil, özellikle köklerini aramaya giden Türkler’in sayısıyla birlikte, geçmişte orada yaşananlar üzerine yazılan kitapların sayısı da arttı. Girit mutfağı Yunan ya da Ege mutfağı içinden sıyrılarak kendini göstermeye başladı. Yıllar önce Anadolu topraklarına döküldüğünde, biraz saklanan Girit, şimdi günyüzüne çıkmaya başladı.

KİM DAHA ÇOK GİRİTLİ?

‘Kritimu Girit’im Benim’ adlı romanında, yazar Sábá Altınsay, gazeteci karakteri Aziz Bey’e şu soruyu sordurur: ‘Cihan nereye gidiyor, Girit nereye gidiyor, bizler kimiz, onlar kim, siz de söylediniz ya, Giritli kim?’ Doktor Ragıp Bey’e söyler bunu. Şöyle demiştir Ragıp Bey: ‘Fakat kimin toprağıdır bu, rica ederim. Bizim de değil midir? Hıristiyan Müslüman, hepimiz başka başka yerlerden gelip yerleştik Girit’e. Kim daha çok Giritlidir, nereden biliyorlar?’

Aradan geçen 81 yıla rağmen, bu cevaplanması zor bir sorudur hálá.

Mitolojik bir halk oldukları sanılan Minoslular’dan sonra adaya Dorlar, Atinalılar, Helenler, Romalılar, Bizanslılar, Araplar ve Venedikliler yerleşmiş, hepsi de bunun için çok kan akıtmış, Osmanlılar, 1645’te başlayan savaşlarla, adayı Venedikliler’den tam 24 yılda almıştır.

Ama iki buçuk yüz yıl ve 10-15 kuşak boyunca orada doğan, oraya gömülen, evini, toprağını orası bilen yüz binlerce Müslüman Giritli’nin ne suçu vardır bunda? Hıristiyan Giritliler’in zaman zaman ayaklanıp (Ki sık olmuştur bu, bazen de tersten) Müslümanları ‘kesme’ harekátına girişmediği zamanlarda, kapı, dükkan komşusu, kahve arkadaşı, yemek misafiri olarak birarada yaşayabilmişlerdir. Birbirlerinin düğününe gitmiş, yortularda, bayramlarda birbirlerine saygı sunmuş, her sabah selamlarını almış, başları sıkıştığında birbirlerinin yardımına koşmuşlardır. Tehlike anlarında, birbirlerinin çocuklarını saklamışlardır.

Sonunda 1913 yılı gelip Osmanlı İmparatorluğu, batılı devletlerin de yardımıyla Girit’i ‘altın tepsi içinde’ Yunanistan’a sunduğunda; Anadolu’yu toprakları bilmiş Rumlar gibi, onlar da devletler eliyle Girit’teki topraklarından sökülüp atıldıklarında, yani ‘al gülüm, ver gülüm’ mantığıyla insanlar kaplumbağa misali yollara döküldüğünde, geride kalan mezarlarını yine o Hıristiyan komşularına emanet etmişlerdir.

TÜRKÇE BİLMEDEN GELDİLER

Yine Kritimu’da Hıristiyan Meletyos’la, komşusu Müslüman İbrahim, mübadeleden önce yemeklerini şöyle yer: Meletyos elinden bir kaza çıkmadan İbrahim defolup gitsin, İbrahim de Meletyos’un boğazını sıkmadan hayırlısıyla yatağını bulsun ister. Sonra bir an gelir, İbrahim en açılmaz dertlerini ona söyleyiverecek, öteki de bunu kendi derdi edecek kadar yakın, içten ve kardeş olurlar. İşin kötüsü hangisi olacakları belli değildir; belki hepsidirler. O anda bir silah patlasa, biri diğerine siper olur ya da namluyu birbirlerine doğrulturlar; artık neyin sırası geldiyse...

Ya da Ahmet Yorulmaz’ın ‘Savaşın Çocukları’ romanının kahramanı Hasanaki, 1923’te Hanya’dan vapura, kesime giden kasaplık hayvan gibi bindiğinde, onu ağlayarak uğurlayan sevdiği ve sevildiği kadın Marigo’dan başkası değildir. O zaman, aşkın sırasıdır.

Tarih içinde bir onun, bir diğerinin sırası gelir, sonunda binlercesi ‘kendi vatanını’ bırakıp, ‘kendi vatanına’ gözyaşları içinde döner. Giritli Türkler Anadolu’ya ayak bastığında tek kelime Türkçe bilmeden, sonradan da hep Rumca’ya çalan bir şiveyle, eğreti bir ilişki kurar yeni hayatlarıyla. Kimisi hiç kurmaz üstelik; Yaşar Kemal’in Tanyeli Horozları adlı romanındaki kahraman ve bizzat tanıdığı birçokları gibi, Girit’e geri döneceğinden o kadar emindir ki sandıklarını bile açmaz.

Ama hiçbir zaman dönemezler; yıllar sonra Girit’e giden, onların torunları olur ancak...

CİNDORUK, AİLESİNİN KONAĞINDA DUYGULANDI

İbrahim ve Fatma Yarmakamakis (Altınsay), Girit’in toprağına 75 yıl sonra, torunlarının getirip mezarlarına serpmesiyle kavuşabildiler. Ancak bugün, mübadele insanlarının torunları ve onların çocuklarında yaşamaya devam eden bir kimlik Giritli olmak.

İstanbul, Ankara ve Bodrum’da Giritli adıyla restoranlar açan Ayşe Şensılay, Girit mutfağını aileye taşıyan dedesi sayesinde geliştirdi, ‘balık, zeytinyağı, ot = sağlıklı yaşam’ sloganlı restoranlarını. (Şimdi İstanbul’da, Ahırkapı sahil yolunda ikinci ‘Giritli’ mekanını açtı: Giritli Buzukia. Mutfağını o, müzik ve eğlence kısmını da müzisyen Orhan Osman ve ekibi yönetiyor. Osman, Giritli değil ama müzik hayatına Yunanistan’da başlayıp, Amerika, Bulgaristan, Kazakistan, Almanya, Fransa gibi ülkelerde sürdürmüş.)

Gazeteci-yazar Emin Çölaşan, çocukken başını hep Rumca sevgi sözcükleri söyleyerek okşayan babaannesinin memleketinde kendisine hitap edecek bir şey bulamadı ama politikacı Hüsamettin Cindoruk, yıllar sonra Kandiye’de ailesinin oturduğu Mehmet Paşa Konağı’nı buldu, duygulandı.

Engin Akın, Giritli Mirsini Laambraki ile birlikte ‘Türkler ve Yunanlılar Aynı Masada’ adlı bir yemek kitabı yazıp Yunanistan’daki ilk tanıtımını da Girit’in başkenti Iraklion’da (Kandiye) yaptı. Girit üzerine yazılan kitapların sayısı çoğalırken, giderek daha çok Türk, ailelerinin vatanlarında köklerini aramaya gitmeye başladı.

2000 yılında, Sefer Güvenç’in başkanlığında kurulan Lozan Mübadilleri Vakfı (LMV) da önayak oldu buna. 1922’de Alaçatı’dan Girit’e giden Ortodoks Rumlar’ın kurduğu Alaçatılılar Derneği, Resmo ve Hanya’daki Küçük Asyalılar Derneği ile LMV her yıl birbirini ziyaret etmeye başladı. Ege’de karşılıklı yapılan festivaller de son yıllarda arttı. Girit’teki bazı belediyelerle, Didim, Akyeniköy ile kardeş artık. Ticari ilişkiler de artmış durumda.

KEŞKE KÖKLERİME DAHA ÖNCE MERAK SARSAYDIM

Didim Miletos Otel’in sahibi Hasan Tuntaş, sık sık gittiği adada, her meslek grubundan dostları olduğunu, adım attığı andan itibaren bir lira harcayamadığını söylüyor. Çünkü dostları sürekli ağırlama peşinde. Girit’te yayınlanan ve şu sıralar Türkçe’ye çevrilmekte olan bir anı kitabının, Bilal Türkoğlu’yla birlikte kahramanlarından biri olan Tuntaş, ‘Babaanne tarafımın köyünü buldum, Kara Hasanakis’ler diyorlarmış onlara. Girit’te benim soyadımı taşıyan Yunanlılar var ama henüz bir ilişki olup olmadığını bulamadım. Keşke ailemin köklerine 13-14 yaşlarımda merak sarsaydım, daha çok yol alırdım. 30’umdan sonra merak duyduğum için henüz araştırma halindeyim‘ diyor.

SOYAĞACI ÇIKARMAK İÇİN YARDIM İSTİYORLAR

LMV’nin sitesi (www.lozanmubadilleri.org) Girit’teki köklerini nasıl bulacağına dair sorular soran insanların mesajlarıyla dolu. Çoğu ailesinin soyağacını çıkarmak için yardım istiyor. ‘Büyükbabam Girit’te Ali Kaptan olarak bilinirmiş. Acaba bu konuda nereden bilgi edinebilirim?’ diye soruyor Lara. Nadide Akbulut, annesi ve kayınvalidesinden öğrendiği yemeklerin tariflerini vereceğini söylüyor. Bir İskenderunlu, en büyük idealinin anne ve babasıyla Girit’e gitmek olduğunu söylerken, kimisi de annesiz babasız da olsa eski memlekete gidip, ailelerinin yaşadıkları yerleri buluyor. Kimisi de bulamıyor, oturup Amerikan Dili ve Edebiyatı Profesörü Ayşe Lahur Kırtunç gibi, şiir yazıyor:



Çağırdın geldim Girit

(...)

Girit, ah Girit!

senden esen rüzgarla büyüdüm

senin müziğini örtündüm geceleri

simsiyah elbiseli kadınlarla uyudum

yediğim her tabak radikayla

seni düşündüm, Girit!

dilin dilime girdi küçükken /

‘mesto diavlo’ diye sövdüm sokak arkadaşlarıma

güldüler bana diye üzüldüm.

Çağırdın geldim, Girit!

geri getiremedim türbeden giden kemikleri

bakarım Resmo’nun eski evlerine

acaba hangisi, hangisi diye.



ÜNLÜ GİRİTLİLER

Şair Leyla Hanım

Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı

Osmanlı aydınlarından Ahmet Cevat Emre

İzmir’in ünlü fotoğrafçılarından Hamza Rüstem

Gazeteci yazarlar Doğan Hızlan, Emin Çölaşan, İlhan Selçuk, Simavi Ailesi

Giritli Kasap Ali’nin torunu, senarist Birol Güven

Soyadı Girit’in bir limanından gelen yazar Pakize Suda

Politikacılar Hüsamettin Cindoruk, Ekrem Pakdemirli

İş dünyasından Hüsnü Özyeğin, Ümit Boyner

Oyuncu, şarkıcı Ayla Algan

Yönetmen Ömer Kavur

Tarihçi Halil Berktay

67 YIL SONRA GİRİT’TE AMCASINI BULDU

Bilal Türkoğlu, Sökeli bir SSK emeklisi. Annesiyle babası ona yıllarca, bozuk şiveli Türkçeleriyle Girit’i anlatmış ve ‘git gör’ demiş. İlk kez 1981’de Girit’e, köklerinin olduğu topraklara giden Türkoğlu, şimdi Yunanistan’ın her yerinden pek çok dosta sahip. ‘Gittiğimizde milletvekilleri, bölge valileri, belediye başkanları tarafından karşılanırız. Buraya gelen de beni bulur’ diyor. Ancak onun asıl özelliği, mübadele sırasında ailesiyle irtibatı kopan ve o zamandan bu yana Girit’te yaşayan amcasını, tam 67 yıl sonra bulması... Amcası üç yıl önce vefat etmiş ama o çocuklarıyla görüşmeye devam ediyor. Kendi amcasını bulduğu gibi, Türkiye’den ya da Yunanistan’dan, ailesinin izlerini arayanlara da yardımcı oluyor.

GİRİT KİTAPLARI YAZARI AHMET YORULMAZ

Birinci kuşak yeni yerine alışmaya çalışır, ikinci kuşak kazanmaya bakar üçüncüsü ise köklerini aramaya çıkar!

Ahmet Yorulmaz (72), doğma büyüme Ayvalıklı, ikinci kuşak bir mübadil çocuğu. İzmir, İstanbul ve Ayvalık’ta gazetecilik, 33 yıl da Ayvalık’ta kitapçılık yaptı. Edebiyat hayatına çağdaş Yunan edebiyatından yaptığı çevirilerle başladı. ‘Ayvalık’ı Gezerken’ adlı kitabı altıncı basıma ulaşan Yorulmaz, ‘Savaşın Çocukları’nda, Aynakis Hasan’ın hayatı üstünden, yerlerinden sökülüp atılan Giritliler’i anlatıyor. Bir üçlemenin ilk kitabı olan bu roman, bir Türk yazar tarafından yazılmış ilk mübadele romanı sayılıyor. Devamı olan ‘Kuşaklar’, yine Hasanaki’nin kişiliğinde müdabillerin Türkiye’deki ekonomik ve sosyal sıkıntılarını; ‘Girit’ten Cunda’ya’ ise 1940’lar Yunanistanı’nı ve Cundası’nı anlatıyor.

‘Anne ve babamın özlemleriyle yetişmem, benim Girit’e eğilmeme neden oldu’ diyor Yorulmaz. ‘Üç romanımın ana temasının Girit oluşu da 33 yıllık kitapçılığımda, o konuyu deşen, gözler önüne seren bir romana rastlamayışımdan.’

Ona göre, Girit Osmanlı’nın ahmaklığından kaybediliyor. Şimdi, kimi insanların oraya köklerini aramaya gitmesini ise şu söylemin doğrulanması olarak görüyor: Birinci kuşak yeni yerine yerleşmeye çalışır, ikinci kuşak kazanmaya bakar, üçüncü kuşak ise hem yerleşilmiş, hem kazanılmıştır ya, köklerini merak eder, aramaya çıkar! Bu kuralı, savaş aleyhtarlığı, barışsever olmak, komşunun söylenildiği kadar kötü olmaması, globalleşme, AB’li olmak gibi şeyler de besliyor. İnsanın dedesinin evini, bahçesini aramasının temelinde böyle bir dizi neden yatıyor.

Lozan Mübadilleri Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi MÜFİDE PEKİN

Yabancı bir yere gitmiyoruz

Lozan Mübadilleri Vakfı, aileleri 1920’lerin başında mübadeleyle Yunanistan’dan gelenlerin 30 Kasım 2000 tarihinde kurduğu bir vakıf. Vakıf son yıllara kadar akademik olarak bile pek araştırılmamış olan mübadelenin her yönüyle araştırılmasını teşvik etmek için Türkiye ve Girit’te etkinlikler düzenliyor.

Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları Öğretim Görevlisi Müfide Pekin, aynı zamanda Lozan Mübadilleri Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi. Her zaman, Giritli olduğu hatırlatılarak büyümüş. Memleketi Hanya. Maro Douka’nın çok satan ve şu aralar Türkçe’ye çevrilmekte olan kitabında anlatılan Giritli aile, onun ailesinin komşusuymuş. Bunu Girit’te, o ailenin torunu Maria’dan tesadüfen öğrenmiş.

Vakfın organizasyonuyla iki kez Girit’e gittiklerini belirten Pekin, ‘Biz bu toplu gidişlerimize gezi değil Girit Buluşması diyoruz. Yabancı bir yere gitmiyoruz. Anamızın, babamızın doğduğu toprakları ziyaret ediyoruz. Evlerini, okudukları okulları, komşularını buluyor, daha doğrusu onlarla buluşuyoruz. Türkiye’ye gelen mübadillerin bıraktıkları evlerde, mahallelerde, köylerde genellikle ortak bir yazgıyı paylaştığımız Anadolu’dan göç edenler yaşıyor. Onlarla kucaklaşıyoruz. Onların kurmuş oldukları dernekler tarafından ağırlanıyoruz’ diyor.

BAZI GİRİT KİTAPLARI

n Girit Bunalımı Dr. Nükhet Adıyeke, Türk Tarih Kurumu

n Giritli Mustafa Ertuğrul Erol Ergir

n Girit’ten İstanbul’a Bahaettin Rahmi Bediz (Fotoğraf ve Kartpostallarıyla) Seyit Ali Ak, İletişim

n Tarihte Girit ve Osmanlılar Dönemi, Niyazi Ahmet Banoğlu, Kastaş

n Savaşın Çocukları Girit’ten Sonra Ayvalık, Ahmet Yorulmaz, Remzi

n Girit’ten Cunda’ya Ahmet Yorulmaz, Remzi

n Kritimu Girit’im Benim Sábá Altınsay, Can

n Girit : Cep Rehberi, Dost Kitapları

GİRİT’E KÜLTÜR TURU

Girit’e pek çok tur düzenleniyor. Daha çok kültür turizmi yapan Fest Turizm’in turlarında şuralar geziliyor: AYİOS NİKOLAOS Kasabası ve kilisesi, Lato ören yeri, Malia Sarayı, Panayia Kira Kilisesi, Kritsa Köyü gezileri. IRAKLION Knossos ören yeri. Kale (Megalo Koule), Arkeoloji Müzesi, Agios Titos Kilisesi, Venedik ve Osmanlı yapıları, Çarşı ve Kazancakis Mezarı. Gortis, Phaistos ve Aya Tiriada Antik ören yerleri. RESMO - HANYA Aziz Francis Kilisesi, Narenciye Camii, Loggia, Rimondi Çeşmesi, Türk İlkokulu ve Fortezza (Kale) Osmanlı su haznesi, eski Türk ve Venedik Evleri ve liman gezileri. Hanya kenti, Akrotiri (Venizelos’ların mezarları), liman ve eski Osmanlı - Venedik yapıları gezileri. Yürüyerek Musa Paşa Camii, Hanya Müzesi, Aziz Nikolaos Kilisesi (Hünkar Camii), Aya Anargyri Kilisesi, Küçük Hasan Paşa Camii, Liman ve Surlar gezileri.

SAĞLIKLI MUTFAĞIYLA ÜNLÜ

Akdeniz’in en sağlıklı ve en uzun ömürlü insanlarının Giritliler olduğu söyleniyor. Bu konuda bilimadamları da hemfikir. Giritli Mirsini Lamraki ile birlikte, İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan ‘Türkler ve Yunanlılar Aynı Masada’ adlı yemek kitabını yazan Engin Akın, adanın yemeklerinin bol miktarda yeşillik ve sebzeyle yapıldığı için sağlıklı olduğunu söylüyor: ‘Terbiyeli şevketibostanı güzel pişirirler. Apaki denilen kurutulmuş domuz eti de çok lezzetli. Dolmaları da bizdeki gibi küçük sararlar ve Ege’de olduğu gibi baharatsız yaparlar. Bumbar dolmasını ve hedik gibi çeşitleri burada bizdeki gibi yapıyorlar. Yemekler Türk damak tadına uygundur.’

Ahmet Yorulmaz’ın aktardığı bir anekdot da bunu doğruluyor: Vaktiyle Atina’dan Girit’in Hanya kentine gelen bir doktor, çarşı pazarı keşfe çıkar. Pek çok dükkánda onlarca çeşit tuzlu/salamuralı balık satıldığını görüp, hastalarının çok olacağına sevinir ama, hemen yanındaki koca bir pazarda da baştan aşağı türlü otlar ve sebzeler satıldığına tanık olunca ‘Bunlar zehiri yiyorlar, ama panzehiri de yanı başında. İş olmaz burada!’ deyip adayı terk eder.

DİYETİ DE VAR

Girit Üniversitesi Endokrinoloji Kürsüsü Başkanı Prof. Dr. Elias Castanas, Türkiye’ye bir gelişinde, Girit Diyeti’ni anlatmış, antioksidan içeren sızma zeytinyağı ve kırmızı şarabın kanserle kalp ve damar hastalıkları riskini azalttığını söylemişti: ‘1960’lardan beri yapılan araştırmalar, Girit’te diğer Akdeniz ülkelerinden daha çok ekmek, sızma zeytinyağı, sebze ve balıkla daha az alkol tüketildiğini gösteriyor. Bunu söylerken kırmızı şarabı kastetmiyorum, günde iki üç kadeh içilmeli.’


ÜNLÜ GİRİT PEKSİMEDİ (KRİTİKOS PEKSİMADOS)

Malzeme: 4-5 kalın peksimet, 2 orta boy domates, 1-2 diş sarmısak, 3-4 sap taze nane, bir tutam kekik, 1 çorba kaşığı zeytinyağı, tuz.

Hazırlanışı: Peksimetleri elinizle hafifçe ıslatarak yumuşamasını sağlayın ve servis tabağına sıralayın. Diğer yandan peksimet sayınıza göre birkaç domatesi rendeleyin, içine biraz da sarmısak ezip ilave edin. Bu karışımın içine kekik ve ince kıyılmış taze naneyi ekleyin. Daha sonra da bir miktar zeytinyağı gezdirin. Tüm malzemeyi bir güzel karıştırıp tuzunu da ektikten sonra, kaşık kaşık peksimetlerin üzerine koyun. Beyaz peynir ve çay ile (yaz mevsiminde karpuz ile) servis yapın. İstenirse rakı mezesi de olabilir.

SON GİRİT ROMANININ YAZARI SABÁ ALTINSAY

Yazarlığa başlamak için mi Girit’i seçtim, Girit’i seçtiğim için mi yazar oldum bilmiyorum

Sabá Altınsay’ın Can Yayınları’ndan yeni çıkan Kritimu Girit’im Benim adlı kitabı, dedesi İbrahim Yarmakamakis ve ailesinin hikayesini anlatıyor. Mübadeleyle, önce Küçükkuyu, ardından Çanakkale’ye iskan edilen ve Altınsay soyadını alan İbrahim-Fatma Yarmakamakis çiftinin, Türkiye’de de üç çocukları oldu, biri Sabá Altınsay’ın babası Erdoğan Altınsay’dı. Kitabın kapağını ise, bizzat İbrahim Yarmakamakis’in bir daha göremediği Girit’te çekilmiş bir fotoğrafı süslüyordu.

n Bu ilk romanınız, nasıl ortaya çıktı? Neden Girit?

- Girit’i yazmayı çok uzun yıllar önce planlamıştım. Mübadele denen o travmayı, bir kelime olarak değil, insana verdiği acı olarak görüyordum. Doğrusunu isterseniz, yazarlık serüvenine başlamak için mi Girit’i seçtim, Girit’i seçtiğim için mi bu serüvene atıldım, netleştiremiyorum. İlki daha doğru galiba. Edebiyat yazmak istiyordum ve insanı arıyordum. Girit’e rastladım. Yakınımdaydı, Giritli’ydim; belki onun için kolayca gördüm onu. Kimbilir?

n Küçüklüğünüzden bu yana ne tür Girit hikayeleriyle büyüdünüz; kim neler anlattı size? Yazdığınız olaylar gerçeğe ne kadar yakın?

-
Ne yalan söyleyelim; kimse bir şey anlatmadı. İbrahim Yarmakamakis, ben iki yaşındayken, babaannem ise ben doğmadan ölmüş. İbrahim’in hayatının ana hatları dışında, hemen hiçbir şey aktarılmış değildi. Çünkü onlar da kendi çocuklarına, yani babama, amcalarıma, halalarıma pek az şey aktarmışlar. Büyük ihtimalle, bundan böyle içinde yaşayacakları toplum tarafından kabul görmek için farklı olan yanlarını yok etmeye çalışıyorlardı. Rumcayı sadece kendi aralarında konuşurlardı. Geçmişle ilişki kesilmişti. Hepsini ben buldum çıkardım. Çoğunu da kurguladım. Ancak siyasi tarih doğrudur. Zaten bunu değiştiremezdim.

n Girit’in dün ve bugün Türkiye ve Türkler için önemi, kültürünün hayatımızdaki yeri ne?

-
Bugün, siyasi bir önemi yok. Türkiye’ye ait bir coğrafya değil orası. Nokta! Kültürel değeri olabilir ancak. Ancak Girit kültürü dediğimizde, çoğunlukla mutfak kültüründen söz ediyoruz bugün. Gelenekler, folklorik öğeler ve dil, hemen hemen hiç yaşatılmıyor.

n Son yıllarda Türkiye’de bir Girit’e gitme modası oluştu mu sizce de? Ve neden şimdi?

-
Daha önce ne Girit’in, ne Midilli’nin, ne Dimetoka’nın önemi vardı. Bizden önceki nesil pek aldırmıyordu buna. Giritliliğin de önemi yoktu. Böyle alt kimlikler ortaya çıkmamıştı. Her şeyi 12 Eylül’e bağlamayı sevmiyorum ama 80’lerden sonra, bir uçta dayatılan Kürt kimliği, bunun karşılığında dayatılan Türk kimliği, o kadar genel, o kadar derinliksiz, tarife muhtaç bir kimlikti ki kimseye yetmedi. Kimdir bu Türk? Tarif etsek nasıl ederiz? Toplum ucu kimliksizleştirmeye kadar giden bu tür dayatmalara ayak diriyor. Rahatsızlığını gidermek için alt kimlikler oluşturuyor. Giritli, Laz, Gürcü, Egeli, Mardinli gibi. 80 öncesini ve 80’leri takip edip bugünlere geldiğimizde, o günün gençleri olarak bugünkü bizlere rastlıyorsunuz.

n Girit’e özellikle ‘köklerini aramaya’ giden insanlar hakkında bir fikriniz var mı?

-
Türk milleti zaten gezmeye meraklı. Girit’e de çok giden var. Köklerini aramaya filan gitmiyorlar. Kök aramak ciddi iştir; arşivlere girer, tozlar yutarsınız. Resmo Üniversitesi’ne bağlı Küçük Asya Araştırmaları Enstitüsü’nü kaç Giritli gezgin biliyor dersiniz? Yunancadır üstelik. Bir kısmı da eski yazıdır. Ancak yine de o yürek çarpıntısını azımsayamam. İnsanlar doğdukları evi bulunca, o izlere rastlayınca heyecanlanıyorlar. Bir dedektif gibi tarihin peşinden gidiyor veya kendinizi arıyorsunuz. Dilerim daha çok Giritli arar, bulur izlerini.

n Giritliler, ‘Giritli olmakla’ neden diğer mübadillerden çok daha fazla övünürler?

- Giritliler Giritli olmakla o zaman da övünürlerdi. Kendilerini ayrı tutarlardı. Öyle ki 1905 Seriso ihtilalinde Venizelos, tam bağımsızlık istemiştir. Yani Osmanlı’ya veya Yunanistan’a bağlanmak yerine tam bağımsız Girit ülküsünü savunmuş, bir kısım Giritli Müslüman tarafından da desteklenmiştir. Bugün de Giritliler, Yunanlılar’la yakınlaşmaz, kendilerini Yunanistan’dan saymazlar. Tıpkı Türkiye’deki Giritliler’in kendilerini başkalarından ayrı tutması gibi.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!