Yeni bir kıyamet günü hikayesi

Güncelleme Tarihi:

Yeni bir  kıyamet günü hikayesi
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 28, 2004 00:10

Yarından Sonra’nın afişinde ‘Siz Nerede Olacaksınız?’ diye bir soru soruluyor izleyiciye. Çünkü filmde dünya kıyamet günü dehşetini yaşıyor ve insanlara kaçacak hiçbir yer kalmıyor. Aslında ne biz, ne de filmin yönetmeni Roland Emmerich bu hikayeye yabancı. Emmerich, Will Smith’in başrolde olduğu Kurtuluş Günü filminde yine bir ‘dünyanın sonu geldi’ hikayesini işlemişti.

O filmde uzaylılar dünyanın sonunu hazırlıyordu, bu kez doğanın ta kendisi felaketi getiriyor. Dev bir kasırga dünyayı vuruyor ve yeni bir buz çağı yaşama tehlikesiyle baş başa kalıyoruz.

10 bin yıl önce büyük bir fırtına dünyanın geleceğini değiştirdi. Peki bu tekrar olabilir mi? İklimbilimci Jack Hall (Dennis Quaid) işte bu sorunun cevabını araştırmaktadır. Hall araştırmalarında gezegenin küresel ısınma sonucu farklı bir iklimle karşı karşıya kalacağının işaretlerini bulur. Antarktika’da incelediği buz kütleleri aynı şeyin 10 bin yıl önce de olduğunu göstermektedir. Tüm yetkilileri bir an önce uyarmaya ve gereken önlemlerin alınmasını sağlamaya karar verir. Fakat yeterince erken davranamaz. Bu sırada, orta boy bir ada büyüklüğünde bir buz kütlesi Antarktik buzullarından kopar. Bu olayın ardından dünyanın her yerinden iklimle ilgili garip haberler gelmeye başlar. Tokyo’da greyfurt büyüklüğünde dolu yağmaktadır, Hawaii’de rekor sayılabilecek hızda bir fırtına esmeye başlar, Yeni Delhi kar altında kalır, Los Angeles’ta ise tornadolar çıkar. Hall’un İskoç meslektaşı Profesör Rapson (Ian Holm), Jack’in en büyük korkularının birer birer gerçek olduğunu onaylayan bir telefon açar. Son günlerde yaşanan iklimsel değişikliğin aslında büyük, küresel bir değişim olduğunu söyler. Eriyen buzullar okyanuslara olması gerekenden fazla su biriktirmekte ve yerleşik iklimi değiştirmektedir. Global ısınma gezegeni yeni bir Buz Devri’ne sürüklemektedir. Ve tüm bu değişim süreci tek bir büyük fırtına ile tamamlanacaktır. Jack, Beyaz Saray’ı bu büyük afete karşı uyarmaya çalışırken, 17 yaşındaki oğlu Sam (Jake Gyllenhaal) ve birkaç arkadaşı New York’ta tuzağa düşmüşlerdir. O ve arkadaşları Manhattan’da hızla düşen ısıya ve sele karşı koymak zorunda kalırlar. Kaçan insanları Manhattan Kütüphanesi’ne toplayıp kurtarmaya çalışırlarken Sam babasına telefonla ulaşmayı başarır. Jack’in sadece bir uyarı için vakti vardır:

Ne olursa olsun içeride kalın! Tüm dünya, iklimin getirdiği soğuk ölümden güneye doğru kaçarken Jack, New York’a yani kuzeye doğru oğlunu kurtarmak için yola düşmüştür. Fakat Jack bile tam olarak neyle karşılaşacağını bilmemektedir.

Macera/Bilim Kurgu / YARINDAN SONRA

THE DAY AFTER TOMORROW
Yön: Roland Emmerich
Oyn: Dennis Quaid, Jake Gyllenhaal, Ian Holm

Doktorluk yapmak yerine Danimarka kraliçesi olmaya ne dersiniz

Bir veliaht prens size aşık olsa, sonra da evlenme teklif etse ama sizin doktor olma hayalinizden vazgeçmeniz gerekse ne yapardınız? Aslında bir prensle aşk yaşama ihtimaliniz çok az olduğu için bu soruyu gözardı edebilirsiniz. Ama Prens ve Ben’de Paige Morgan’ın başına böyle bir şey geliyor ve idealleri ile Danimarka Prensesi olma şansı arasında bocalıyor. Filmin yönetmeni Martha Coolidge. Başrolde Geçmişi Olmayan Adam ve Mona Lisa Gülüşü’nden hatırladığımız Julia Stiles var. İlk sinema filmini çeviren Luke Mably de Veliaht Prens Edward rolünde. Paige Morgan (Julia Stiles), Wisconsinli bir tıp öğrencisidir. Danimarka Veliaht Prensi Eddie (Luke Mably) hayatından hiç memnun değildir ve bu yaşamdan kaçmaya çalışmaktadır. Paige, kırsal bir bölge olan Manitowoc’ta bir süt ürünleri çiftliğinde, Eddie Kopenhag’da Kraliyet Sarayı’nda büyümüştür.

Edward gelecekte kral olma düşüncesinden biraz uzaklaşmak ve ‘kendini bulmak’ için Wisconsin Üniversitesi’ne kayıt yaptırmıştır, en azından ailesi öyle bilmektedir. Geleceğine odaklanmış olan Paige ise ne istediğini tam olarak bilmektedir: Okulunu bitirip iyi bir doktor olmak. Ama ikili okulda karşılaştıkları anda birbirlerine aşık olurlar. Bu aşk genç prensin Danimarka monarşisinden feragat edeceği anlamına mı gelmektedir? Yoksa Paige doktor olma hayallerini bir kenara mı bırakacaktır?

Romantik Komedi / PRENS VE BEN

THE PRINCE AND ME
Yön: Martha Coolidge
Oyn: Julia Stiles, Luke Mably, Ben Miller


Meg Ryan romantik komedilerden vazgeçiyor

Tutku Esirleri, Susanna Moore’un ünlü romanı In The Cut’tan uyarlanan bir erotik gerilim filmi. Başrolde romantik komedilerin kraliçesi Meg Ryan’ı görünce şaşırabilirsiniz. Gerçi Ryan, birkaç kez masum aşık ve anne rollerinden sıkıldığını, ilk fırsatta bu imajını yıkacak bir yapımda rol almak istediğini belirtmişti. Çekimlerine geçen yıl nisan ayında başlanan Tutku Esirleri’yle de dediğini yaptı. Filmin yönetmeni, daha önce Piyano ile Oscar’a aday olan Jane Campion.

New York’ta İngilizce öğretmenliği yapan Franny Thorstin (Meg Ryan), aşk konusunda hep hayal kırıklığı yaşamış bir kadındır. Çok yakın olduğu kız kardeşinin de hep problemli birliktelikleri olmuştur (Jennifer Jason Leigh). Evlerinin bahçesinde işlenen cinayeti araştırmakla sorumlu, karizmatik dedektif Malloy’la (Mark Ruffalo) tanıştıktan sonra tüm hayatları değişecektir. Öldürülen kişiyi son kez gören Franny, dedektife işlenen seri kadın cinayetlerini çözmekte yardım ederken, kendini büyük bir aşkın kollarına bırakır. Ne var ki aşk gözünü kör de etse, dedektifin katilin ta kendisi olabileceği şüphesine düşecektir.

Gerilim/Erotik

IN THE CUT
Yön: Jane Campion
Oyn: Meg Ryan, Mark Ruffalo, Jennifer Jason Leigh


Nazilerin parasını çalan iki kardeş

Nazi Hırsızları konusunu efsanevi soyguncu kardeşler Franz ve Eric Sass’ın gerçek yaşam hikayelerinden alıyor. 1920’ler Almanyası’nda, soyguncu Sass kardeşler, yakalanıp yargılandıklarında, sempatiklikleriyle halkı kendi taraflarına çekmiş ve Almanya’yı karıştırmışlar. Bu iki gerçek karakterin öyküsünden yola çıkan filmin yönetmeni, bizde pek tanınmayan Carlo Rola. Başrollerde ülkelerinin sevilen isimleri, genç Alman oyuncular Ben Becker ve Jürgen Vogel var.

Zenginlerle fakirler arasındaki uçurumun en derin hale geldiği, 1920’ler Almanyası. Berlin’de fakir kesimden iki kardeş olan Franz ve Erich Sass, yaptıkları bir dizi soygunla ülkenin en ünlü ve zengin kişileri olurlar. Halk işledikleri suçlara rağmen sempatiklikleri sayesinde onları çok sevmiştir. Polis ise her yerde onları aramaktadır.

Polisiye/Dram / Nazi HIRSIZLARI
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!