Yeni Adnan Saygun

Güncelleme Tarihi:

Yeni Adnan Saygun
Oluşturulma Tarihi: Ekim 09, 2010 00:00

Fırat Yükselir 29 yaşında kariyerinin zirvesinde bir müzisyen. 5 yaşında piyanoyla başlayıp, viyolonselle devam eden müzik eğitimi, kompozitörlük ve orkestra şefliğiyle devam etti. Dünyanın en prestijli caz ve film müziği okulu Berklee College of Music’te iki sınıf birden atladı. 40’ı aşkın reklam müziğinin, ‘Nefes, Vatan Sağolsun’ filminin ödüllü müziğinin, Sinan Çetin’in Antalya Film Festivali’nde yarışacak ‘Kağıt’ ve sıradaki iki filminin müziklerinin de bestecisi. Hülya Avşar’ın oynadığı, 2011’de vizyona girecek 72. Koğuş filminin müziği de ona ait. Eskişehir Büyükşehir Belediyesi’nin 160 kişilik orkestrasını yönetmeden önce Yılmaz Büyükerşen onu şöyle takdim etti: “Yeni bir Adnan Saygun geliyor!”

Babam Hasan Yükselir müzisyen olmamı istiyordu. Solistti, türküler düzenler, orkestraya uyarlardı. Onun konserlerine giderdik. Türkü dinleyerek büyüdüm. Okula başlamamıştım henüz, bir piyano aldı bana, evde özel derse başladım. İlkokulda en sevdiğim ders oldu müzik. Ankara Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’nin viyolonsel bölümünü burslu kazandım, bir yandan piyano çalmaya devam ettim. Bilkent Üniversitesi Müzik Lisesi’ne geçmek istiyordum. Lise müdürü başarılı öğrencileri bırakmak istemiyordu, onun girişimiyle Güzel Sanatlar’dan konservatuvarlara girmek müdürün iznine bağlandı. Müdüre çıktım izin vermedi. Babamı aradım, “Okulu bırakıp yeniden sınava gireceğim kazanamazsam kazanamam” dedim. Babam “Tamam oğlum, sonuna kadar arkandayım” dedi. Bilkent’in kompozisyon bölümünü yine burslu kazandım. Dört yıl okudum.

15 DAKİKADA ESER FİNALİ YAZDIM

Şef olmayı çok istiyordum. İlk şeflik deneyimimi kendi yapıtımla, Yunus Emre’nin ‘Nefes’ şiirini yaylı oda orkestrası ve koro için düzenledim. Eserim seçildi, kendim yönettim. Bageti de ilk kez o gün elime aldım. Mezuniyet eseri olarak bir yılda 10 dakikalık, tek bölümlük bir senfonik eser yazdım ama finalini bir türlü bitiremedim. Hocam son gece kontrol ederken sinirle; “Bu eserin finali yok, sen ne yaptın” dedi. “Çabuk aşağı iniyorsun, 15 dakika sonra geliyorum, hemen bir final yazıyorsun” dedi. 15 dakika çalıştım, bir buçuk dakikalık finali yazdım. Çok beğendi, “15 dakikada bir buçuk dakikalık müzik yazdın, tüm yıl 10 dakikalık müziği bitiremedin. İstesen bir günde bir eseri yazardın” dedi, kızdı bana. Hocamın bu lafını hiç unutmadım, hayat felsefem oldu, o günden sonra çok çalıştım.

GECEYE SEVGİLİMİN İSMİYLE KATILDIM

Her yazdığım eserin bir anısı var. Hiçbir şeyi yazmış olmak için yazmadım. CSO her yıl kendi salonunda ‘Genç Türk Bestecileri’ adında bir gece düzenler. Mahir Cetis hocam “2-3 eser seçilecek” dedi. Bir eser yazıp düzenledim. Eski kız arkadaşım için yazmıştım bu parçayı, ondan ayrıldığım bir dönemimdi. ‘Asil Bir Anın Çığlığı’ yani ‘Scream of a Noble Moment’... Baş harflerini akrostiş yapın SNM, Sinem... Ayrıldığım kız arkadaşımın adı, gizli bir mesajdı. Konser günü Sinem’in evine gittim, şaşırdı, bir yıldır görüşmüyorduk. Eşofmanlarıyla kolundan tutup konsere götürdüm. Birlikte eserimin seslendirilmesini izledik. Eser bitti, döndü bana; “Rahatladın mı şimdi?” dedi. Öyle kaldım. Evine bıraktım. Sonuç alamadık tabii.

İSTANBUL PİYASASINA KARANLIKTA GİRDİM

O gün eserimin büyük bir orkestra tarafından seslendirilmesi benim için dönüm noktası oldu. İçimdeki çığlıktı o eser gerçekten. Dördüncü senemde tiyatro bölümünde bir kıza aşık oldum. Ona aşkımdan tiyatro müziklerini yapmayı teklif ettim. Üç eser vardı, ikisinin müziklerini ben yaptım. Çünkü Tuğçe o iki oyunda oynuyordu. Babam pek çok sinema, tiyatro ve reklam müziği yapmış bir müzisyen. Bir gün aradı, acil stüdyoya çağırdı. “Bana sessizliği anlat. Bir tane reklam müziği istiyorlar İstanbul’dan, ne yapıyorsan yap” dedi. Biraz düşündüm, sonra stüdyo boşaldıktan sonra kayıt odasına girip ışıkları kapattım. Kapkaranlık, hiçbir ön hazırlık yapmadan bir dakikalık bir piyano kaydı yaptım. Çok beğendiler. Filmin yönetmeni aradı, “İstanbul piyasasına hoşgeldin” dedi.

AŞK, YALNIZLIK VE ÖLÜMÜN MÜZİĞİ

ABD’ye gitmeden önce Levent Semerci görüşmek istedi. Antalya’da ‘Nefes, Vatan Sağolsun’ filmini çekiyordu. Nefes filmini üç kelimeyle özetledi: Aşk, yalnızlık ve ölüm. Setlere, dağ çekimlerine gittim. Oradaki atmosferi tanımak, rüzgarın sesini dinlemek, filmin ruhunu anlamak istedim. Üç ay, her gün şirkette kurgu ve montajdaydım. Film pek çok ödül aldı, müziğim de. Nefes vizyona girdikten beş ay sonra Sinan Bey (Çetin) ofisine davet etti, benimle çalışmak istediğini söyledi. Onunla da ‘Kağıt’ filmi için üç ay çalıştık. ‘Çanakkale Ruhu’ adlı bir başka filmi çekiyordu bir yandan. Evine gidip ekipmanlarımı kurdum, siperleri gezip, oyuncuları izledim, temalar yazmaya başladım. Bir filmi daha var, onun da müziklerini yapacağım.

ESKİŞEHİR İÇİN SENFONİ YAZACAĞIM

Yılmaz Büyükerşen benim kahramanım. Yazdığım kantatın Eskişehir’deki dünya prömiyeri sonrası “Genç bir besteci geliyor, Adnan Saygun’dan sonra yeni bir Adnan Saygun” dedi. Bunu kahramanımdan duymak büyük bir şeydi. Şimdi Hacı Bektaşı Veli Destanı diye büyük bir orkestra eseri yazmayı planlıyorum, tüm Türkiye’ye armağan olsun diye. Büyükerşen’in de bir isteği var. 1. ve 2. İnönü Savaşları adlı eserler hazırlayacağım. Bir de Eskişehir Senfonisi besteleyerek bu şehrin adını ölümsüzleştirmek istiyorum.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!