Güncelleme Tarihi:
Uzman Klinik Psikolog Selen Fehimoğlu'na sorduk:
Yemek yeme düzeni psikolojiye göre değişiyor mu?
Öfke, hüzün, bunaltı, belirsizlik gibi olumsuz duygular içine giren bireyler, bir an önce içine girdiği ruh halinden çıkmak için başka bir duygu yüklü deneyime yönelebiliyor. Hazzına karşılık olacak yiyeceklere saldırmanın, içine girilen sıkıntılı duygu halini geçici bir süre için perdeleyebiliyor. Bir diyet uzmanından ziyade belki bir psikologla görüşmek direncin kırılmasına yardımcı olabilir.
Yemek yemek bir davranış ve sonuçta her davranış gibi duyguların etkisi ile tetikleniyor.
• Ataklar halinde yeme,
• Acıkma hissi olmadığı halde yeme,
• Acıkma hissi karşısında aşırı telaşlanma,
• Normalden çok daha hızlı yeme,
• Sıkıntı ve kaygı etkisinde yeme,
• Fazla yeme ile gelişen suçluluk hisleri,
• Bedeni ile ilgili aşırı zihin uğraşı,
• Duygusal iniş-çıkışlar,
• Defalarca uygulanan yap-boz tahtasına dönen diyet çabaları,
• Topluluk içinde az yeme ama fazla kiloların hep varlığını koruması,
• Düşük benlik saygısı ve giderek daha da çok yeme ihtiyacı içinde olmak..
Çok yemek yemenin altındaki en büyük sebep nedir?
Gereğinden fazla ve aşırı yemenin arkasındaki komutan duygularımızdır. Bu komutan başa geçtiğinde ne kadar ne yeneceği ile ilgilenmiyor, kolay kolay durmayı bilmiyor. Daha çok yeme komutu veriyor. Bildiklerimi uygulayamıyorum diyenler farkında olmadan böyle bir komutanın yönetiminde yaşıyorlar. Bu alışkanlığın psikoloji bilimindeki adı “duygusal yeme” dir. (emotional eating).
Sevdiğimiz yemeklerle alakalı olabilir mi?
Duygusal yeme yiyeceklerle ilişkili olmayabilir. Bir çeşit hayatla başa çıkma tarzıdır. Üzüntü, sıkıntı, kızgınlık, ne yapacağını bilememe, çaresizlik gibi pek çoğumuz için sevimsiz duygulardan bir an önce kurtulma dürtüsüyle yöneldiğimiz bir çeşit acil servistir.
Duygusal yeme alışkanlığı kişinin kendisini koruma ihtiyacından kaynaklanır. Duygusal yüklerimizle başa çıkabilmek için yemek dışında etkin yollar bulmadığımız sürece bu yükler bize vücut ağırlığı olarak geri döner. Bu yolla oluşan duygusal kilolarımız, dış dünyaya karşı iç dünyamızı korunaklı kılar. Güçlü bir bariyer oluşturarak zor duyguların bize nüfuz etmesini önler. Ancak yeni problemleri de beraberinde getirir. Bir kısır döngüyü başlatır, alınan kilolar olumsuz duyguları pekiştirir ve bu duygular yeniden yeme döngüsünü başlatır.
Bazen psikiyatrik rahatsızlıkların yol açtığı negatif duygular da kontrolsüz yeme davranışı ile kendini gösterebilir. Bazı tür depresyonlarda şekerli ürünleri tüketme isteği çoğalır ve ilerledikçe fazla kilolar yerleşir.
Duygusal yemenin nedenleri nelerdir?
Kilo konusunda yapılan çalışmalar gösteriyor ki, hem yeme problemi olan kişilerde (anoreksi, bulumia veya obezite) hem de genel toplum içinde duygusal yeme davranışı görülebiliyor. Bu kişilerin ortak özellikleri, hayat problemleri karşısında daha çok duygu odaklı yaklaşım içinde olmalarıdır. Sorunlarla yüzleşip akılcı çözümler bulmaktansa, kaçınarak dikkatlerini başka bir uğraşa yönlendirmeleridir. Hayat sorunları karşısında problem çözme yöntemlerini kullanan kişilerin ise duygusal yeme davranışlarını daha az kullandıkları görülmüştür.
Duygusal yeme alışkanlıklarının sonuçları nelerdir?
Duygusal yeme alışkanlığı yeme bozukluğu veya hastalık değildir. Ancak fazla kiloya ciddi bir biçimde katkısı vardır. Nedeni belirsiz sıkıntı ve huzursuzluğu gidermek için de kişi yine davranışın kendisini, yani yemeyi kullanır. Bir de üstüne bu durumundan memnun olmaz, kendimiz hakkında olumsuz izlenim ve düşüncelere kapılır. Böylece yumurta ve tavuk ilişkisi misali, olumsuz duygulardan kaçınma, yüksek gerilim, duygusal yeme davranışı birbirini mütemadiyen takip eder. Sık sık tekrarlandıkça da alışkanlık haline gelir.
Bunun için ne yapmak gerekiyor?
Araştırma sonuçları doğrultusunda atılması gereken bazı adımlar olduğu anlaşılıyor:
Hoşlanmadığınız hayat olayları karşısında sorundan kaçınmak yerine sorunun kendisini gidermeye veya kontrol altına almaya çalışın. Kendi duygularınıza karşı dürüst olun ve duygular konusunda kendinize duyduğunuz güveni tazeleyin. Çok yemeye ve kilo almaya başladığınızda bir durup kendi iç dünyanıza bakın ve duygularınızın ne durumda olduğunu sorun. Cevapları bulmaya çalışın. Yemekle üzerlerini örtmek ve onları yok saymak yerine varlıklarını kabul edin ve onaylayın.
İnsan doğası farklı ve çeşitli duyguları taşıyabilecek, onları birbirinden ayrıştırıp düzenleyebilecek ve yönetebilecek güçtedir. Bazı kişiler bu beceriyi doğarken beraberlerinde getirirler, bazıları ise hayat tecrübeleriyle kazanır. Gerekiyorsa zor duygularla etkin bir biçimde başa çıkmayı öğrenin.
Yemekle gidermeye çalıştığınız asıl ihtiyacınız tam olarak ne olduğunu anlamaya çalışın: Sevilme, onaylanma, anlaşılma, beğenilme, varlığınızın kabul edilmesi, şefkat görme, takdir edilme, sakinleştirilme veya başka bir şey? Belirledikten sonra daha etkin yollarla bu ihtiyacı karşılayın, büyük değişimlerin küçük adımlarla başladığını unutmadan. Bu yolda özellikle bilişsel-davranışçı psikoterapi etkili bir yöntemdir. Bu konuda uzmanlaşmış psikologlar uygulanan diyetlerin kalıcı davranış değişiklikleri sonuçlanmasına yardımcı olur. Duyguların etkisinde sürüklenip gitmektense, duyguları ortaya çıkaran düşünce alışkanlıklarını farketmeye, sosyal ve çevresel etkenleri anlayıp yönetmeye yardımcı olur.
Bununla beraber gizli depresyon ve kaygı bozuklukları iyi bir psikolojik değerlendirme ile farkedilip tedavi edildiğine uzun zamandır çözülemeyen kilo problemlerinin üstesinden gelmek mümkün olabilir.
Son Söz: Yeme bir davranıştır, diyet asla yetmez.