Yeditepe Üniversitesi'nin çıkartmasını arabasına yapıştırmayan öğretim görevlisi kovuldu

Güncelleme Tarihi:

Yeditepe Üniversitesinin çıkartmasını arabasına yapıştırmayan öğretim görevlisi kovuldu
Oluşturulma Tarihi: Eylül 27, 2003 00:00

Son derece bilgili ve renkli bir kişilik. CV'sinde ‘‘Fotoğrafçı ve saire...’’ yazıyor. Neden mi? Evet, meslek olarak fotoğrafçılık yapıyor ama birbirinden ilginç sanat projeleri üretiyor. Edebiyat dergilerine yazılar yazıyor. Yakında Okuyan Us Yayınları'ndan ‘‘Bedava Gergedan’’ isimli kitabı çıkıyor. Radyoculuk yapıyor. Sahne işleriyle uğraşıyor. Anlayacağınız, çok yönlü ve marifetli biri Orhan Cem Çetin. İnsanın hoca olarak kendisinden tonla şey öğrenebileceği biri. Yeniliklere açık ve kafası heyecan verici projelerle dolu. En azından anlattığı şeylerden ben heyecanlandım. Aynı şekilde çektiği fotoğraflardan. Tanışma vesilemiz bir fotoğraf çekimiydi. Laf oradan oraya geldi, bir ay öncesine kadar öğretim üyesi olduğunu öğrendim. Di'li geçmiş zaman kullanıyorum çünkü kendisi Yeditepe Üniversitesi’nden aklınızın almayacağı bir gerekçeyle kovuldu. Arabasının arkasına üniversitenin çıkartmasını yapıştırmayı reddettiği için! Buyrun buradan yiyin...Kimsiniz, ne yaparsınız?- Benim adım Orhan Cem Çetin. Fotoğrafçıyım. Kendimi bildim bileli...Yani ne zamandan beri!- Valla, 33 yıl filan oluyor. 13 yıldır reklam fotoğrafçılığı yapıyorum. 88'den bu yana da çeşitli üniversitelerde fotoğraf dersleri veriyorum. Formasyonunuz?- Psikoloğum aslında. Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü mezunuyum.Neden fotoğraf camiasında herkes isminizi biliyor, ansiklopedilerde filan adınız geçiyor?- Sağda solda fotoğraf konusunda yazılar yazıyorum. Bir de farklı sergilerim oldu...Mesela?- Balonlarla fotoğraf uçurduğum bir sergim vardı mesela. Varlık-yokluk kavramı üzerine bir deneme. ‘‘Fotoğraf, anı yakalar’’ denir ya. Fotoğraf sahiden bir şeyi yakalıyor mu? Çünkü fotoğrafı, sonradan da sizin yakalamanız gerekiyor!Şunu bir daha anlatın...- Açık havada balonlara bağlı bir sergi. Sonra seyircilerle beraber ipleri koparttık ve sergi uçup gitti. Üzerinde notlar vardı: ‘‘Bulursanız haber verin! Sonra da bu fotoğrafı azat edin. Edin ki yolculuğuna devam etsin...’’Arayan oldu mu?- Bir buçuk ay sonra Kandıra'nın Döngelli Köyü’nden bir mektup geldi: ‘‘Tarlamıza üç balon düştü. Çocuklar balonlarla oynaşıyor. Bizse fotoğraflarla ne yapacağımızı bilemiyoruz...’’Olağanüstü! De... Niye yapar insan böyle bir projeyi?- İfsak'ın fotoğraf günleriydi. Bu proje onun açılış sergisiydi. Bir heykeltıraş, aynı çamur topağından, yapıp-bozarak yeni figürler oluşturmuştu. Bir yandan onların fotoğrafları çekiliyordu. Yani fotoğraf bir misyonunu yerine getiriyordu. Artık var olmayan bir heykeli kaydetmiş oluyordu. Bizim iddiamız da şuydu: ‘‘Evet, bu fotoğraflar anı yakaladı. Peki bu fotoğrafları nasıl yakalayacağız biz?!’’ Fotoğraf bir espas yaratıyor sadece, hiçbir şeyi sonsuza kadar korumuyor. Bir süre daha o anı izlenebilir kılıyor, sonra kendisi de yok oluyor...Başka izini bulduğunuz fotoğraflar?- Bir tane daha oldu! İzmit taraflarında oturan birinin bahçesine düşmüş. Evini taşırken de İngiltere'ye götürmüş. Londra'dan aradı: ‘‘O fotoğraf şimdi benimle burada.’’ Diğerlerinden haber alınamadı...Var mı bunun gibi yaratıcı, eğlenceli ve heyecan verici başka projeleriniz?- Şu an süren bir şey var. 8. Sanat Bienali'ne kıyısından katılıyorum. Kuledibi’nde bir proje gerçekleştiriyoruz. Adı: ‘‘Hayatımın fotoğrafı.’’ İnsanlara gidip diyorum ki: ‘‘Ben sizin gönüllü köleniz olmak istiyorum. Bugüne kadar çektirmediğiniz kadar kaliteli fotoğraflarınız olacak. Ne geçiriyorsanız aklınızdan gerçekleşecek. Yeter ki, yapılabilir bir şey olsun! Ne hayal ediyorsanız, nasıl görünmek, ne giymek, nerede çektirmek, nasıl bir fon, nasıl bir ışık... Bana anlatın.’’ Çekiyorum ve o fotoğrafları hediye ediyorum. Yani teşhir edilmeleri şart değil. Nitekim, kocasıyla kaçarak evlendiği için, hayali gelinlikle bir fotoğraf çektirmek olan genç bir kadınla çalıştık. İnanılmaz iyi bir iş çıktı. Ama sonradan kocası ‘‘Ölürüm de bu fotoğrafları sergiletmem!’’ demiş. Yarın fotoğrafları gidip onlara teslim edeceğim...Niye yapıyorsunuz böyle şeyi?- ‘‘Hayatımın fotoğrafı’’ projesini mi? Bir tür günah çıkarma belki. Bir reklam fotoğrafçısı olarak ajans ve reklam verenin kölesiyim. Tamam, işimi severek yapıyorum, para da kazanıyorum ama para almadan da insanları mutlu edecek şeyler yapmak istiyorum...Benim de hayatımın fotoğrafını çeker misiniz? Kimse görmeyecek ama... Yatak odama asacağım...- Tabii... Neden olmasın?DEKAN BEY BİR DAHA GELMESİN DEMİŞGelelim 23 Eylül sabahı olanlara...- Yeditepe Üniversitesi Grafik Bölümü’nde fotoğrafçılık dersleri veriyordum. Geçen sene haftada 12 saat, bu sene 9 saat...Evet...- İşte o salı sabahı, üniversitenin kapısındaki güvenlikçiler ‘‘Günaydın hocam’’ dedi ve üzerinde Yeditepe Üniversitesi yazan çıkartmalardan bir tane uzattı: ‘‘Bunu arabanızın arka camına yapıştırmanız gerekiyor efendim.’’ ‘‘Teşekkürler, ben istemiyorum’’ dedim. ‘‘Mütevelli heyetinin kararı. Bütün öğrenciler ve öğretim üyeleri yapıştırmak zorunda’’ dediler. Şaka gibi yani! Arabayı kenara çektim ve bölüm başkanı İsmail İlhan'ı aradım. ‘‘Kapıdayım. Arabama sticker yapıştırmadığım için beni içeri almıyorlar. Öğrencilere haber verebilir misiniz?’’ ‘‘Tabii’’ dedi ekledi: ‘‘Evet, böyle bir uygulama başlattılar...’’Sizin çıkartmayı yapıştırmayı reddetme gerekçeniz neydi?- E bu benim kişisel otomobilim ve istemiyorum! Okula girmemi sağlayacak kokartım zaten ön camda var. Niye arkaya da öğretim görevlisi olduğum üniversitenin çıkartmasını yapıştırayım? Bir de estetik olmayan, çirkin bir çıkartma...Sonra ne oldu?- Birkaç saat sonra bölüm başkanı aradı. ‘‘Dekan Bey'le konuştum, çok hiddetlendi’’ dedi. ‘‘Sen istersen bir daha buraya gelme!’’Öğretim üyeliğinden atıldınız yani...- Evet! Sticker'ımızı arabana yapıştırmıyor musun? Hadi güle güle!
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!