Güncelleme Tarihi:
‘Şahane Pazar’’ ekranların en iyi eğlence programı seçilerek dördüncü kez Altın Kelebek ödülünün sahibi oldu. Süheyl ve Behzat Uygur kardeşlerin sunduğu program yedi yıllık mazisine rağmen ödül toplama konusunda bir hayli iddialı.
Önce ‘‘Şahane Cumartesi’’, ardından da ‘‘Şahane Pazar’’ olarak ismi değişen eğlence programı yedi yıldır yayınlanıyor. Süheyl ve Behzat Uygur kardeşlerin sunduğu ‘‘Şahane Pazar’’, birçok konuda bir ilk olma özelliği taşıyor. Kendi ifadeleriyle seyirciyi el çırpmak dışında direkt programın içine sokarak eğlenmelerini sağlayan ‘‘Şahane Pazar’’ için Uygur kardeşler, ‘‘Bu ülkede seyircinin star olduğu tek program’’ diyorlar. Üstüne üstlük yedi yıllık mazisi olan programın dört sene boyunca ‘‘Altın Kelebek’’ ödülünü kazanması da başarısını bir kez daha kanıtlıyor.
Dört senedir üstüste mi kazanıyorsunuz bu ödülü?
B. U: Yanlış hatırlamıyorsam sadece bir sene alamadık.
‘‘Şahane Pazar’’ ne zaman başladı ilk olarak?
S. U: 1994 yılında ‘‘Şahane Cumartesi’’ olarak başladık. Yedinci yılımızdayız.
Sizce programın bu kadar tutulmasının sırrı ne?
S. U: Samimiyet. Klasik bir sözdür ama doğrudur. ‘‘Şahane Pazar’’ tamamen bir ekip işi. Taşlardan biri yerinden oynarsa herşey biter.
B. U: Samimi duygular taşıdığınız zaman ne yapacağınızı bildiğiniz gibi, ne yapmamanız gerektiğini de çok iyi biliyorsunuz. Seyirci kendini sizden biri gibi hissediyor. Sadece samimiyet de yeterli değil. Bir de bütün ilkleri yapmamız insanların ilgisini çekti. Bizim programda seyirci star konumuna geçiyor. Sadece el çırparak eğlenmiyorlar. Yarışmalara ve grup oyunlarına katılıyorlar. Seyirci sayesinde bu program seyrediliyor.
Programınızın benzerlerini yapmaya çalıştılar mı?
B. U: Benzerlerimizi yapmaya çalıştılar. Ama olmadı. Klasik sözlerden bahsediyoruz ya; ‘‘Taklitler asıllarını yaşatırmış‘‘ derler. Aslında rakiplerimiz olsa iyi olacaktı.
S. U: Mesela benim kıyafetlerim klasikleşti artık. Geçen sene Almanya'dan bir şovmen bizim programa telefon açıp bu kıyafetleri nereden bulabileceğini sormuş.
Gerçekten nereden temin ediliyor bu kıyafetleriniz?
S. U: Kumaşlar İMÇ'den alınıyor ve dikiliyor. Hoşuma gidiyor benim de. Alıştım artık. Sezon başında normal giyineyim dedim. O programda çok zorlandım, kendimi rahat hissetmedim.
Boğulma tehlikesi atlatanlar bile var
Canlı yayında başınıza mutlaka ilginç şeyler geliyordur.
B. U: Herşey geliyor başımıza ama canlı yayın olmasından gayet memnunum. Bir kere bant yayın için çekim yaptık. Çok kötüydü. Hata yapıldığında sürekli duruluyor, çekim tekrarlanıyor. İstiyoruz ki; hatamız varsa onunla da dalga geçebilelim.
Fakat çok riskli değil mi?
B. U: Biz zaten aile içinde ve arkadaşlarla birlikteyken birilerini kıracak şekilde konuşan, gaf yapan insanlar değiliz. Yurtdışında bu programın emsallerini çekenler bant yayın yapıyorlar. Ama biz canlı yayın istedik. Çünkü canlı yayında bir sürü komiklikler oluyor.
S. U: Yapabileceklerimizin yanı sıra yapamayacaklarımızı gayet iyi biliyoruz. Bu çok önemli. Ağzımızdan çıkacak laflardan korkumuz yok.
Mesela aklınıza ilk gelen komikliği anlatın.
B. U: Yayının ortasında çok kibar bir beyefendi ceketini ilikleyerek yanımıza geldi. ‘‘Çok özür dilerim. Benim işim var. Gidebilir miyim?’’ dedi. ‘‘Nereye gidiyorsunuz? Daha karpuz kesecektik’’ dedim. Çok eğlenceli oluyor. Mesela bardak oyunu sırasında Bülent Ersoy, Hakan Ural'a yenilince çok sinirlendi. ‘‘Beni bacak kadar çocuğa mağlup ettiniz’’ demesi, geçtiğimiz günlerde havuz oyununda yarışmacının boğulma tehlikesi atlatması gibi durumlar da sözkonusu.
S. U: Çocuğun durumu düzeldikten sonra ‘‘Hata bendeydi. Özür dilerim’’ dedi ama çok korktuk tabii.
B. U: Bir de kamera şakalarımız var. Seda Sayan gelmediği için çok sinirlenmiştim. Meğerse seyircilerin arasında oturuyormuş. Bana şaka yapmışlar.
S. U: Behzat kızıyor ama bana yaptıklarında kızmıyorum. Bayram programında bir eve gittim balon yarışması için. Evde tiyatro sanatçısı Altuğ Yücel varmış. Ama makyajla öyle değişmiş ki, tanıyamadım. Altuğ bana yandan çakı gösteriyor, ‘‘Çekim istemiyorum’’ diyor. ‘‘Eyvah’’ dedim, ‘‘Canlı yayındayız. Bu adam beni öldürecek.’’ Meğerse kamera şakasıymış. Hiç sesimi çıkarmadım.
Kendi aranızda anlaşamadığınız, tartıştığınız konular oluyor mu?
S. U: Behzat'la tartıştığımız tek nokta tiyatro ya da programla ilgili konulardır. Zaten zıt görüşlerden başarı doğar. Mesela ben diyorum ki; ‘‘Behzat bu hafta sen enteresan bir şekilde giyin’’ Kabul etmiyor. Bazı programlarda ya da tiyatroda ben kadın kılığına giriyorum. Behzat böyle bir şeyi kendisi için kesinlikle kabul etmiyor.
B. U: Benim bazı prensiplerim var, ‘‘Behzatizm.’’
En büyük eleştiriler anneden geliyor
Bu arada yabancı yarışma programlarını takip ediyor musunuz?
B. U: Sürekli takip ediyoruz, araştırıyoruz. Ama yabancıların da bizden aldığı yarışma programları var. Bir de yurtdışındaki insanların bizi izlediğini biliyoruz. Havaalanında bir Pakistanlı'yla tanıştık. Ülkesinde bizi izlediğini ve çok beğendiğini anlattı.
Hafta içi programınız için herhangi bir çalışma yapıyor musunuz?
B. U: Haftanın üç, dört günü mutlaka toplanıyoruz ve programa yeni bir şeyler katabilmek için konuşuyoruz. Biz tembelleşirsek ekip bizi harekete geçiriyor. Onlar tembelleşirse biz onları harekete geçiriyoruz. Sürekli karşılıklı bir motive etme durumu sözkonusu. Program başlamadan dört saat önce stüdyoya geliriz, yine toplantı yaparız.
Seyircilerin tepkisi sizin için ne kadar önemli? Onlar istemedi diye herhangi bir bölümü çıkarttığınız oldu mu?
B.U: Eğer beğenilmeyen bir oyun varsa hemen kaldırırız. Bir, iki oyun var ama hangileri olduğunu hatırlamıyorum şimdi. Zaten bizim programı seyirci yönlendiriyor.
Aileniz ne derecede yönlendiriyor sizleri?
B. U: Ailemizin fikirleri çok önemli. Babamın, annemin. Annem her programdan sonra telefon açar, eleştirir. Eşlerimiz eleştirir. Onların eleştirileri bizim için gerçekten de çok önemli.
S. U: Eşim çok fazla eleştirir. Evde yaptığım bazı esprilere; ‘‘İyy! İğrençsin’’ dediği oluyor ama genelde yaptığım işi beğenir. Programdan sonra annemle telefonlaşıyoruz. Onun beğenmediği programlarda reytingimiz biraz düşmüş oluyor. Ama çok beğenmişse, o gün birinci ya da ikinci oluyoruz.
En meşhur köfteci arabası
Belediye çukuru oyunu için her hafta dört ayrı renk ve dörder kiloluk olmak üzere 32 kilo boya harcanıyor.
Bardak oyunu için 120 tane bardak diziliyor ve bunlar Paşabahçe'den alınıyor.
Tekerleklerini en kısa sürede değiştirenin kazandığı oyunda kullanılan araba, programı izleyen ve katkıda bulunmak isteyen bir köftecinin arabası.
Üzerine oturanların dayanıklılığını ölçmeye yarayan inek bir lunaparkçıya yaptırılmış.