Yazdıkları aşkları yaşayamadılar

Güncelleme Tarihi:

Yazdıkları aşkları yaşayamadılar
Oluşturulma Tarihi: Haziran 28, 2000 00:00

Haberin Devamı

Geçtiğimiz hafta, Amerika kaynaklı bir haber gazetelerin arka sayfalarında yer aldı. Ünlü sinema oyuncusu Joan Collins'in kızkardeşi, düğün hazırlıkları yaparken kırk dört yaşındaki nişanlısı kalbine yenik düşmüştü. Bir yıl önce eşini kansere kurban veren Jackie Collins sevdiği erkekle mutlu bir yuva kurmak üzereyken felaket gelip çatmıştı. Romanlarında sevgilileri birbirlerine kavuşturmaya özen gösteren Jackie Collins ne yazık ki kendi hayatını istediği gibi yazamamıştı.Dünya edebiyatında Jackie Collins ile aynı kaderi paylaşan kadın yazarların sayısı oldukça fazla.

Derleyen: Azize Bergin

Aslında aşk romanları yazan kadın romancıların büyük bir çoğunluğu için geçerli bu... Onlar aşkı inceliyorlar, romanlarının kahramanlarının engelleri aşmalarını sağlıyorlar ve romanlarının son satırlarında kadın kahramanlar aşkta zafere ulaşıyorlar. Aşkı kalemlerine dolayan kadın romancılardan bazıları özel yaşamlarında aşkın mutluluğunu tatmak yerine acısını yaşadılar. İşte size bir kaç örnek:

Georges Sand, kadınların yazar olamayacağına inanılan dönemde erkek adıyla yazıp üne kavuşmuştu. Ünlü besteci Frederic Chopin ile büyük bir aşk yaşadı. Ama sevdiği erkek, müziği ve vatanını Georges Sand'dan fazla seviyordu. Tarihe geçen bu büyük aşk ayrılıkla noktalandı.

Bugün İngiliz edebiyatının en önde gelen isimleri olan Bronte Kardeşler de (Charlotte, Emily ve Ann Bronte) yaşadıkları inanılmaz yalnızlığı romanlar yazarak gidermek istediler. Emily Bronte'nin tek romanı Uğultulu Tepeler inanılmaz bir aşkın anlatıldığı bir üslup şaheseriydi. Charlotte Bronte, yazdığı romanlarda aşkta aradığını bulan genç kızları anlattı. Bronte Kardeşlerin üçü de özel yaşamlarında hayalini kurdukları aşkları yaşayamadılar. Sadece Charlotte Bronte sevdiği erkekle evlendi ama kısa süre sonra eşini kaybetti.

İngiliz romancılığının bir başka dev ismi Jane Austen'di. Önceleri Jane Austen'in romanlarını sıradan eserler olarak nitelendirenler çıktı. Ama daha sonra bu ünlü yazarın İngiliz toplumundaki çarpıklıkları gözler önüne serdiği keşfedildi. Son yıllarda ise filmciler, Jane Austen'in romanlarını filme çekmek için adeta yarışmaya başladılar.

Jane Austen, romanlarında genellikle koca bulmaya çalışan genç kızların serüvenlerini anlatır. Biraz da kendi yaşamının etkisinde kaldığı anlaşılan yazar, romanlarının kahramanlarını hep kendilerine uygun erkeklerle evlendirmiştir. Fakat ne yazık ki yazar kahramanlarına eş ararken aynı şeyi kendisi için yapamamıştı.

Yirminci yüzyılın ilk yarısında tüm dünyada bir Rüzgar Gibi Geçti salgını yaşandı. Amerikalı yazar Margaret Mitchell Amerikanın İç Savaşını konu alan dev romanında iç savaşın iç yüzüyle birlikte ölümsüz bir aşkla romanını süsledi. Rüzgar Gibi Geçti dünya dillerine çevrildi. Roman, bugün de ilgiyle okunuyor. Hatta yazarlar devamını yazıyor ve filmleri yapılıyor. Ama Margaret Mitchell, ikinci romanını yazmaya, kendine bir hayat kurmaya fırsat bulamadan bir araba kazasında yaşamını yitirdi.

Günümüzün aşk romanları imparatoriçesi Barbara Cartland, kısa bir süre önce, rüyasında belki de büyük bir aşk yaşadığını görürken 92 yaşında hayata veda etti. Üç yüzden fazla aşk romanı yazan Barbara Cartland, kendi yaşamında romanlarının kahramanları kadar şanslı olamadı. Sevdiği erkekleri çok genç yaşlarda kaybetti.

Çok satan kitapların günümüzdeki ünlü ismi Danielle Steel, romanlarında genellikle çok çocuklu kadınların dramlarını işler. Bu, onun kendi yaşamının etkisinde kaldığının bir göstergesidir. Ama Danielle Steel'in kadın kahramanları her zaman romanın sonunda gerçek aşkı bulurlar. Ancak yazar için aynı şeyi söylemek imkansız. Dört kez evlenen yazar, dokuz çocuk sahibi olduktan sonra ünlü aktör George Hamilton ile romanlarındakilere benzer bir aşk yaşamaya başlamıştı. George Hamilton, nedense Danielle Steel'i terkedip, eski nişanlısı Elizabeth Taylor'la aşk tazeledi.

Onlar aşkı yazıyorlar ama yaşayamıyorlar.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!