Yazar tembel olunca...

Güncelleme Tarihi:

Yazar tembel olunca...
Oluşturulma Tarihi: Haziran 06, 2006 17:39

İki senelik olmuş, bu günkü ruh halimi çok iyi yansıtan bir yazıymış, şimdi oturup baştan yazmayalım pliz!

(Bu akşam yemek yapmadım demek, yahut yemeği yakmak, karısını döven davarların en sık kullandığı bahaneymiş. ‘Yeni yazı yazmadı, eskisini ısıtıp sofraya sürdü’ diye yazar döven çıkmaz inşallah!)

*

Ben, yorgun doğan bir kertenkeleyim

“Ben, yorgun doğan kertenkelelerdenim” der Georges Moustaki, Je suis un autre (Bir başkasıyım ben) adlı şarkısında. “Ben, yorgun doğan kertenkelelerdenim, suratsız bir iyimser, neşeli bir kötümser, ak sakallı bugünün adamı... hepsini olabilirdim ama bir başkasıyım ben!

Sabahları kalkmak o kadar zor geliyor ki artık... Bahar yorgunluğu dedim, bahar geçti, neredeyse yaz da bitecek.

Kime sorsam “strestendir” diyor, “stres böyle yapar adamı...

Bende niye (bir anketörüm vardı, Gakkoş, ‘çagın hastalıgi ştreyyys' derdi) ştreys olsun ki?

Gazeteciler stres altındadır tamam da, ben, ‘Yahu saat 5 oldu yazacak konu bulamadım” derdine düşebilirim olsa olsa. Ona da hâlâ alışamadıysam, yuh olsun artık...

Halbuki...

Şu anda saat 15.25, inanın gözümü kapasam uyuyacağım oturduğum yerde.

Temel Dayı “Akşam olsa da yatsak!” derdi. Ne demek istediğini anlamazdım o zaman.

Acaba aynı anda beş işi düşünmek mi zorluyor beni?

Çok okumak, bu arada günde 12 saat bilgisayar ekranı, gözlerimi yoruyor, uyku hali yapıyor, bu da bir etken belki...

L'Entreprise dergisinden küçük bir ‘küpür' diyenlere illet oluyorum, ropörtejjj gibi... bir kupür saklamışım:

Altından kalkamayacağınızı hissettiğiniz bir iş karşısında 5 acil önlem:

1.- Kendinizi üniversite sınavına girmeye hazırlanan bir öğrencinin yerine koyun. (Ben de senin, diyesim geldi!) Günde birkaç saat, sessiz bir ortamda, rahatsız edilmeden çalışmanın yolunu bulun.

Hürriyet yazı işlerinde çalışıyorum ben. Burada, yazı işleri müdürleri, haber merkezi editörleri, gündem sayfaları editörleri, foto editörleri ve düzeltmenler bir arada çalışır. Buna sayfa sekreterlerini, grafik servisini, sekreter arkadaşları ve 3-4 ofis görevlisini de katın, ortalama 30 kişi aynı mekanı paylaşıyoruz demektir. Diğer servislerden gelip gidenler cabası...

Burada abilerimiz (benden de ‘abi' olanlar var tabii, ben yaşça ortadayım) bangır bangır telefonda konuşur, aralarında şakalaşır (stresli bir iş olan gazetecilik başka türlü çekilmez), sonra - es kaza siz, telefonda konuştuğunuz sesinizi duymaz da yüksek sesle konuşursanız - “Hoop, Serdar, çok bağırıyorsun yahu, çalışamıyoruz!” derler.

Burada meslektaşlarım ya kendi aralarında ya üçüncü şahıslarla sık sık kapışır, asla kalıcı ve kırıcı olmayan saman alevi gürültülerdir, ama size yeter, kat görevlilerine, sayfa sekreterlerine oturdukları yerden bağırarak talimat verirler, ama siz yanlışlıkla yüksek sesle gülecek olsanız mesela, biri veya birkaçı “Hop hoop n‘oluyo!” diye atlar hemen.

Aynı anda iki üç televizyon açıktır, hepsi farklı bir kanaldan bağırır. Durmadan telefon çalar...

Sabahları sakin başlar, akşam, gazetenin dönmesine doğru, panayıra döner burası...

“Günde birkaç saat, sessiz bir ortamda, rahatsız edilmeden çalışmanın yolunu bulun” diyor bana! Olur!

2.- Çalışma arkadaşlarınıza, yakın çevrenize (eş, çocuklar, arkadaşlar) haber verin, birkaç gün (veya hafta) onlar için vakit ayıramayacağınızı önceden söyleyin. Bu işin (halletmeniz gereken ekstra işten bahsediyoruz) sizin için neden ve ne kadar önemli olduğunu anlatın.

İşyerinde: “Sadece sen misin iş yapan kardeşim... Bizim burada her gün anamız ağlıyor (Çıkardıkları gürültüye bakarsan, her birinin ayrı bir Hürriyet çıkardığını sanırsın) beyimiz kırk yılda bir...” Tamam tamam, kalsın!

Evde: “Çocuklar, babanızı rahat bırakın, çok işi varmış yine, çatacak adam arıyor! Ha sahi, Serdar, unutmadın değil mi, akşam yemeğe annemler geliyor, dayım, yengem ve çocuklar da var...”

3.- Günde 12-15 saat, haftada 6 gün çalışacağınız ve günde en fazla 7 saat uyuyacağınız program yapın önceden, uyku ve çalışma saatlerini biyoritminize göre ayarlayın. İzin gününüzde açık havada yürüyüş yapın, spor yapın, bol bol oksijen alın...

Dikkat ettim, ne zaman gazeteden çıkıp bir özel randevuya, sinemaya, tiyatroya yetişecek olsam, patronun beni arayacağı, yanına çağıracağı tutar. Ne zaman, medenî insanlar gibi, bir iş programı yapsam (tatil günleri belirlenmiş bir yıllık program; sinemaya, arkadaşlara filan gideceğimiz günler işaretli bir aylık program; randevular, görüşmeler kayıtlı bir haftalık ve nihayet günün detayları belirlenmiş bir günlük program) ... muhakkak terslik çıkar ve ben, bu sefer de, hayatımı düzene koyup da stresten kurtulayım diye uğraşıp hazırladığım bu programa uyamıyorum diye strese girer, ‘programımı bozanları intiharın eşiğine' gelirim...

4.- Ne kadar randevunuz, randevu yemeğiniz varsa, mazeret beyan edip iptal edin... Başbakan veya Patron sizi davet ederse, o başka...

Bakınız yukarıdaki yorum. Ayrıca, Başbakan beni telefonla aramaz, benim yerime patronu arar genelde, ben de böylece iş yükünden kurtulduğum gibi, işsiz de kalırım üstüne.

5.- İşinizi bir yarışma gibi etaplara ayırın, her birinin sonunda kendinize bir mükafat koyun. “Raporun şu bölümünü bitirince ... yapacağım” diye, bunu da yazıp karşınıza asın ki, sizi cesaretlendirsin.

Kendime bir mükafat notu: Sabah gün doğarken raporun ancak birinci bölümü bittiğinde, bir de bakacağım ki bir halta benzememiş, yırtıp atacağım ve sabahın köründe patronu arayıp, “Ulan senin de, raporunun da...” diyeceğim ve böylece rahatlayıp, bir sıcak duş ve bir güzel kahvaltıdan sonra, telefonun da fişini çekip 24 saat aralıksız uyuyacağım. Sonrası Allah kerim!

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!