Yatakta sen, ben bir de balık olacağız!

Güncelleme Tarihi:

Yatakta sen, ben bir de balık olacağız
OluÅŸturulma Tarihi: Temmuz 17, 2005 00:00

Çok güzeller. O kadar güzeller ki bakmaya doyamıyorum. Çünkü çok romantikler. Bunca yıldır ele ele vermiÅŸ, her ÅŸeyi ama her ÅŸeyi birlikte göğüslemiÅŸler. Bir ÅŸeyler yaratmışlar, ÅŸimdi de eÅŸek gibi çalışıyorlar ama en azından tadını da çıkartıyorlar.Onlar deniz insanları.Balığın efendileri.Rızklarını denizden çıkarıyorlar.Uzunca ve ilginç bir maceraları var.Macera dediÄŸime bakmayın, aslında bir baÅŸarı öyküsü.Ama son derece mütevazı, son derece yüce gönüllü anlatıyorlar.Onları, balıklarını ve ÅŸahane otlarını sevmemek mümkün deÄŸil...Bu yaz Buzada’dalar.Fatih’te baÅŸlayan öyküleri Buzada’ya kadar yükseldi.Buzada deyince, doÄŸrusu ben çekinirdim, oralara sadece tikiler gider zannederdim, ÅŸimdi kim gidecek KuruçeÅŸme’ye derdim. Gideceksin, tekneye bineceksin, karşıya geçeceksin, üffffffffff uzun iÅŸ gibi gelirdi....Halt etmiÅŸim.Hiç de öyle deÄŸilmiÅŸ,Çok kolay cırt diye ulaşılan bir yermiÅŸ.Biz, Alya, Alya’nın puseti, ben ve GülÅŸen Hanım hemencecik gidiverdik.Siz de deneyebilirsiniz.Ä°brahim Bey’in güzel balığı eÅŸliÄŸinde parmaklarınızı da yiyebilirsiniz.Hikayeniz nerede baÅŸladı?-Fatih, Kasım Günani Mahallesi’nde. DoÄŸduÄŸu muhitten ayrılmayan ÅŸanslı insanlardanım. Bugün bile Cihangir’den Fatih’e, sanki hiç görmemiÅŸim gibi aÅŸkla bakarım. O kadar severim yaÅŸadığım semti...Aslen nerelisiniz?-Rahmetli babam, Kastamonu Abana yöresinden göç etmiÅŸ buralara. 35 senesinde. Fakir bir aile bizimki. Üç aile Fatih’te bir daire kiralamışız. Her odada bir aile yaÅŸarmış. Ortak soba ve tuvalet. O senelerde, kışlar sert geçermiÅŸ. SoÄŸuktu. Ya da biz fakirlikten hep üşürdük, bilmiyorum artık. Babam sandalcılık yapardı. Bir de balıkhanenin buzunu satardı...Balık, sizin hayatınıza ne zaman girdi?-Kendimi bildim bileli var. Biz küçükken tel dolaplar vardı. Palamudu akÅŸamdan kızartır, üzerine limon sıkar, tel dolaba bırakırlardı. Sabah mis gibi bir çay demlenir... SoÄŸan, balık-ekmek ve çay... Çok süper bir yemektir... Muhakkak yapın...Ne ifade ediyor sizin için balık?-Balık demek, hayat demek... Balık yemeyince rahatsız oluyorum. Tadım, tuzum kalmıyor. Zaten karnımı da doyuramıyorum. Her gün, her öğün yerim. Sabah kahvaltısı dahil. Kahvaltıda, balık çorbasından daha iyi ne olabilir ki?OT VE BALIK SENTEZÄ°Siz balıkçılığa ne zaman baÅŸladınız?-59’da babam epey yaÅŸlanmıştı. Önce onunla çalıştım. Sonra Eminönü’nde balık-ekmek satmaya baÅŸladım. 64’te ise artık bu iÅŸi iyice kapmıştım. Kadıköy Vapur Ä°skelesi’nin yanında boÅŸ bir iskele vardı, onu gözüme kestirdim. Dedim ki, ‘4 tabure atarak, burada 20 kiÅŸiye hizmete verebilirim. Balığı da sandalda piÅŸiririm.’ Bir gecede her ÅŸeyi organize ettim, yanıma 3 kiÅŸi aldım, ertesi gün balık-ekmek satmaya baÅŸladım. O zamanlarda bile en iyisini yapmaya çalışıyordum... DiÄŸer balık-ekmekçiler gazete kağıdı mı kullanıyorlar? Ben, yaÄŸlı kağıt kullanıyordum. Bir de tavaları görüntüye bırakırdım.O ne demek?-Åžimdi açık mutfak moda ya, onun gibi bir ÅŸey, ‘görüntüye bırakıyorsun’: Hangi tavada hangi balığı, nasıl piÅŸiriyorsun, temizliÄŸini nasıl yapıyorsun, görüyor insanlar. Her ÅŸeyin ÅŸeffaf olmasına gayret ediyordum. Kısa zamanda acayip güzel iÅŸ yapmaya baÅŸladım. Ne var ki, Kadıköy Belediyesi sandalımı baÄŸladı. Ä°ki gün sonra yeni bir tekne baÄŸladım oraya. Ben inanmışsam bir ÅŸeye, vazgeçmem. Bir ay geçti yine ÅŸikayet gitti belediyeye, çekemeyenlerim vardı demek ki, ikinci teknemi de baÄŸladılar. Ama iki teknede kaybettiÄŸim parayı ben bir haftada çıkartıyordum. Üçüncü tekneyi de aldım. Benimle baÅŸ edemeyeceklerini anlayınca, çareyi iskeleyi oradan kaldırmakta buldular. Canları saÄŸ olsun. Ben yine de bu balık-ekmek iÅŸinin peÅŸini bırakmadım. 18 yaşındaydım. Çakı gibiydim. Süslü Tevfik vardı o zamanlar belediyede, mareÅŸaller gibi omuzlarına takılar takardı, rahmetli olmuÅŸtur ÅŸimdi, toprağı bol olsun, onunla çok kovalamaca oynadık...Sonra...- AvÅŸa’da lokantam oldu: AvÅŸa Ada Restoran. Kışın, Fındıkzade’de çiÄŸ balık iÅŸi yapıyor, yazın da AvÅŸa’ya gidiyordum...Ne zaman belinizi doÄŸrultmaya baÅŸladınız?- Biz belimizi doÄŸrultursak rahat edemeyiz, her zaman biraz eÄŸik durmakta fayda vardır! Biz eÅŸim Gülçin’le sıfırdan baÅŸladık. Ãœstelik genç de deÄŸildik, ben 40 yaşındaydım, o 30. Yedi senelik bir Almanya maceram olmuÅŸ ve hüsranla sonuçlanmıştı. Sevemedim oraları. Konserve balıkları da sevmedim, taze balıktan ayrı kalmak çok koydu, geri geldim...Cihangir’de DoÄŸa Balık’ı açmaya nasıl karar verdiniz?-Cihangir’deki ilk yerimiz, Akyol Sokak’taydı. O dükkanın sahibi Cengiz Bey, Fındıkzade’den benim müşterimdi. Bir gün dedi ki: ‘Akyol Sokak’ta dükkanım var, sana vereyim, sen iÅŸlet.’ Benim öyle kimseyle ortak olmaya filan niyetim yok ama aradan 4 ay geçti benim iÅŸlerim bozuldu, aklıma Cengiz Bey’in teklifi geldi. Bir kolaçan edeyim ÅŸu Akyol Sokak’ı dedim. Ve kararımı verdim: ‘Cihangir’de bu iÅŸ yapılır ama oturması bir senemi alır.’ Ä°stanbul bu kadar balık lokantası kaynarken DoÄŸa Balık niye tuttu? Neden müdavimleri oldu? Farklılığı hangi noktada yarattığınızı düşünüyorsunuz?- Ben ÅŸu ana kadar içime sinmeyen hiçbir ürünü kimseye vermedim. Mesele bu. Kendi yemeyeceÄŸim ÅŸeyi baÅŸkasının önüne koymadım. Atmosfer de önemli ama biz esas olarak balığa ağırlık verdik. ‘Balığın iyisi bizde yenecek!’ dedik...Otlar? Onlara biraz haksızlık etmiyor musunuz!- Evet bizde ot da, en az balık kadar önemlidir. Önce bilinen 6 çeÅŸit otla baÅŸladık: Semiz otu, lahana, pazı, ıspanak, ebegümeci ve ısırgan otu. Akyol’da bunları yaptığım vakit, bir hareket hissettim. Otların ilgi gördüğünü fark ettim. Åžu an hálá hayatta olan 76 yaşındaki ablama gittim, ‘Abla’ dedim, ‘Siz köyde eskiden hangi otlardan yemek yapardınız?’ Şöyle bir baktı, ‘Bu da nereden icap etti oÄŸul’ der gibi, bana oÄŸul der, ‘Ot yemeÄŸi yapacağım da’ dedim, ‘Valla’ dedi saymaya baÅŸladı: ‘Odan, sirgen, madımak, eÅŸek helvası, diken ucu, labada, kaz ayağı, menekÅŸe otu, kuzu kulağı... Hala oÄŸlu Kasap Mustafa’dan daha iyi bilgi alırsın, ona git’ dedi. Gittim ve gereken tarifleri aldım...Peki bu otları nereden buluyorsunuz?- Kastamonu Bozkurt Abana yöresinden ve Edremit’in kazalarından... Benim birinci mesleÄŸim balıktır. Ama balık ve ot sentezi iyi oldu. Bu sefer, balıktaki hünerim unutuldu, otçuluÄŸum konuÅŸuldu... Bu durum moralinizi bozuyor mu?- Yok hayır. Balıkta beni kimse geçemez, hálá iddia ediyorum. Balığı eline alınca, yeni doÄŸmuÅŸ çocuk gibi iÅŸlemini yapmak lazım. Balığın cinsine göre; incesine, kalınına, ince derilisine, kalın derilisine, pullusuna, pulsuzuna kadar ona deÄŸer vermek lazım...GÃœLÇİN, EN DEÄžERLÄ° VARLIÄžIMPeki ‘hanım’la evde ve iÅŸte iÅŸbölümü nasıl?- Mutfağı hanıma bırakıyorum. AlışveriÅŸler, balığın iÅŸleniÅŸi, temizlenmesi, stoklanması ve takibi olduÄŸu gibi bana ait... Akyol’dan sonra iÅŸleri büyüttünüz, DoÄŸa Balık’ı Akarsu Caddesi’nde Villa Zürih Oteli’nin içinde açtınız...- Evet çünkü Akyol kapanınca, o atmosferi kaybetmek istemedim. Åžimdiki yerimizin altında SütiÅŸ vardı, oraya talip oldum. Otelin sahibi Åžakir Bey 3500 dolar istedi. Hiç düşünmeden ‘Tamam’ dedim. Herkes bana deli dedi: ‘Bu kadar kira ödenir mi?’ Oysa, benim aklımda tek bir ÅŸey vardı: ‘Kirayı çıkarayım yeter, bu müşteri kaybedilmez.’ Sonra otelin 7. katını istedim, Åžakir Bey hem 7’yi hem de 8’i verdi. Åžimdi otelin iÅŸletmesi de bizde. Biliyorsunuz, giriÅŸ katımız da Leyla...MaÅŸallah! Amma büyütmüşsünüz iÅŸleri. Peki Buzada?- Ender Bey’den teklif geldi: ‘Sizinle çalışmak isteriz, ne dersiniz.’ Biz kim Buzada kim? ‘Çok mümkün deÄŸil’ dedim ama... Yeri görünce çarpıldım. Eski Galatasaray Adası’nın üstünde balık lokantası açmaya kim itiraz edebilir? Hamdolsun iyi iÅŸlerimiz...Sizce bu baÅŸarı, ÅŸans mı?- EmeÄŸin ÅŸansı diyebilirim. Hálá emek veriyoruz. Karı-koca, gece gündüz çalışıyoruz.Buralara geleceÄŸinizi hayal etmiÅŸ miydiniz?- Hayır.Sizin ‘hanım’ olmasa...- Mümkün deÄŸil yapamazdım. Yarı yolda kalırdım. O benim hem maddi hem manevi en deÄŸerli sermayemdir. Hem eÅŸim hem arkadaşım hem ortağım hem ustam hem bulaşıkçım hem de garsonum oldu. O benim her ÅŸeyim. Allah onu başımdan eksik etmesin...Çok para yaptınız mı?- Hayır ama kafamızı sokacak bir daire aldık. Bir de araba....Gülçin Hanım’ı güzel tatillere götürmek, şöyle rahat ettirmek...- Evet, evet. Kısmetse önümüzdeki senelere... Bazen diyorum ki: ‘Gülçin, Burhaniye taraflarında 4 masalık minicik bir yerimiz olsun. AkÅŸam saat 7’de ne balığımız varsa piÅŸirelim, gelenlerle birlikte hem yiyelim hem içelim. Senle ben bir masada. Denize vuran ay da karşımızda... Bundan güzel bir emeklilik mi olur?’Durun daha nereye gidiyorsunuz! Biz DoÄŸa Balık’tan vazgeçmek istemiyoruz. Son soru: BaÅŸarınızın sırrı ne?- Herkesin istediÄŸi ÅŸey, aynı aslında: Kalite. Ortada bir baÅŸarı varsa, sebebi de yalnızca budur. Bir de ben her ÅŸeyi öz be öz yaparım. Krema ya da yabancı katkı maddesi koyma alışkanlığım yok. ‘DiÄŸeri kötüdür’ anlamında söylemiyorum. Benim tarzım bu. Balık çorbasında bile un kullanmam. Un yerine kereviz ve havucun içini kullanırım. Un, kaymak ve aroma gibi ÅŸeylerden de hep uzak dururum. Tatlılarımda da un ve ÅŸeker yoktur. EkmeÄŸimizi ve kekimizi de kendimizi yapıyoruz. Bu arada AyÅŸe Hanım, size bir fırın dondurma takdim etmek isterim...TeÅŸekkür ederim, Ä°brahim Bey, lütfen ısrar etmeyin... Ederseniz alırım çünkü!BU AÅžK NASIL BAÅžLADI?Gülçin: Ben Sivaslıyım. Annem babam Selanik göçmeni. Ä°stanbul’a bir düğün için geldim. Ä°brahim da o sırada Almanya’dan yeni dönmüş. Ben bir evin bir kızıyım. Babam alkol alırdı. AkÅŸam sarhoÅŸken, içip içip beni verir, sabah ayıkken bir kulp bulur, vazgeçerdi: ‘Bu fazla sarı, bu fazla kara, bu fazla uzun, bu iÅŸsiz...’ Kimseleri beÄŸenemedi, beni kimselere veremedi. Geldim mi 30 yaşına? Kaçırmak için komÅŸular geldi, ‘Yok, ben kaçmam’ dedim. Neyse, halamın kızının düğünü için Ä°stanbul’a geldim. O arada Ä°brahim, çocukluk arkadaşına rastlıyor, bir aile kızıyla evlenmek istediÄŸini söylüyor. O arkadaşının hanımının görümcesi, benim halamın kızıyla karşılıklı dairelerde oturuyor. Kısmet iÅŸte. Ä°brahim’i gördüğüm an beÄŸendim. O da beni beÄŸendi ki, Sivas’a dönmeme izin vermedi...Ä°brahim: 20 sene evveldi, demek ki ben 40 yaşındayım. Evet çok beÄŸendim. Yakalamışım, bırakır mıyım? Hal ve durumumu söyledim. ‘Bak’ dedim, ‘Balıkçılık yapıyorum. Ä°mkanım yok. Ama çalışkanım.’ ‘Bir konu daha var’ dedim: ‘Balık kokusundan rahatsız olursan bu iÅŸ olmaz. Alışacaksın... Yatakta sen, ben, bir de balık olacağız!’ÇOK DÜŞKÃœNÃœM BEN KOCAMAKıskanır mısınız birbirinizi?Gülçin: Saat verip, saati geçirdiÄŸinde kızarım. Verme o zaman saat. Bir de ben, ta en baÅŸta demiÅŸim ki, yalan konuÅŸma. Huylanırım...Ä°brahim: Kaç kare yakaladın yalanımı?Gülçin: Allah için hiç. Ä°ÅŸ icabı müşteriyle konuÅŸabilir, kıskanmam. Ama...Ä°brahim: Yarasına bastınız! Bazı müşteriler fazla yakın davranıyorlar diye kıskanıyor...Gülçin: TokalaÅŸmak tamam ama sarılmak da nereden çıktı? Ben böyle bir ÅŸey görmedim, koluna filan giriyorlar. ‘Ben napim?’ diyor. Gerçi alıştım. BaÅŸta çok yadırgıyordum. Neden bu insanlar kocama sarılıyorlar diyordum...Çok mu düşkünsüz Ä°brahim Bey’e?Gülçin: Yarım saatliÄŸine bir yere gitsin, üç kere ararım. ‘İyi misin?’ diye sorarım. Bizim birbirimizden baÅŸka kimsemiz yok. Tabii ki çok düşkünüm...Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!