Mesude ERŞAN
Oluşturulma Tarihi: Haziran 10, 2006 00:00
Beyaz ten yüzyıllar boyunca asaletin simgesiydi. O dönemlerde, cildi güneşten sakınmak için tüm önlemler alınırdı. Yaklaşık yarım yüzyıl önce bronz ten moda olmaya başladı. Bu kez güneşin altında saatlerce yatarak tenin rengini koyulaştırmak için çeşit çeşit yol denendi.
Kısa zaman sonra ise güneşin zararlı etkileri görülmeye başlandı. Bunlar ciddi yanıklardan ibaret değildi. "Fotoyaşlanma"kavramı hayatımıza girdi. Çok güneşlenmek cildi inceltiyor, esnekliğini bozuyor ve yaşlandırıyordu. Güneşe karşı aşırı duyarlılık, lekeler, kuruluk, en vahimi de cilt kanserine zemin hazırlama gibi kötü etkileri de netleşti. Gelinen son nokta, güneşin kızgın kollarına korumasız ve önlemsiz kendinizi bırakmamak.
Güneş yanıklarının sebebi UVB ışınları. UVA ise güneş yanığına yol açmıyor. Ancak derinin derin tabakalarına ulaşıyor ve deriye ciddi zararlar veriyor. Aslında güneş yanığı veya bronzluk denilen şey, cildin güneşten hasar görmesinden ibaret. Cildin soyulması ise aktif tabakanın intihar etmesi ve erken ölmesinin sonucu. Güneş yanığı, maruz kalınan ültraviyole ışın miktarının, vücudun doğal koruyucularının kapasitesini aştığında meydana geliyor.
Uzun süre güneşe maruz kalma, derinin sürekli hasar görmesi, dolayısıyla yaşlanması anlamına geliyor. Yüzümüz doğumdan itibaren güneşe en açık bölgemiz ve yaz-kış en fazla korunmaya ihtiyaç duyan yerimiz. Güneşten yeterince korunmayan cilt, 20 yaşından itibaren esneklik ve yumuşaklığını kaybetmeye başlıyor.
Koyu cilt renkliler biraz daha şanslı. Ciltleri güneşe daha dayanıklı. Açık tenliler ve cildi hassas olanlar bu açıdan şanssız. Güneş ışınları, cilde dolgunluk veren kolajenin sentezini etkileyerek, esnek dokulara zarar veriyor. Kırışıklığa ve cildin yaşlanmasına neden oluyor.
Dermatologlar, özellikle cildin gençliğini korumak için kışın bile güneşten koruyucu ürünlerin kullanılmasını öneriyor. Güneş ışınları, renk veren pigment hücrelerini de etkiliyor. Çiller veya lekeler gelişiyor. Hatta bağışıklık sistemini zayıflatarak, enfeksiyonlara direnci bile düşürüyor.
Yanıklara yol açan UVB’nin daha zararlı olduğu sanıldı uzun yıllar boyunca. Son araştırmalar, UVA’nın da zannedildiği kadar masum olmadığını ortaya koydu. Deri kanserlerine kadar ciddi etkileri anlaşıldı. Güneşlenmenin son 50 yılda artması, deri kanserlerinin görülme sıklığını da artırıyor.
UVB güneş yanığı, tende kızarıklığa yol açıyor. Deri hücrelerini, bağ dokusunu bozuyor. Hatta UVA ile UVB’nin birbirlerine destek olduğu ve etkilerini güçlendirdiği görüldü. Güneş ışınları, DNA yapısına ve bağışıklık sistemine zarar vererek cilt kanseri riskini artırıyor.
Cilt kanserlerinin yüzde 35’inden ışınlar sorumlu tutuluyor. 2000 yılında yayınlanan bir araştırmaya göre, güneş ışığından tam olarak korunmuş çocuklarda ve gençlerde deri kanserlerinin oranı yüzde 98 oranında azalıyor. Özellikle ışık gören bölgelerde sert, kızarık, üzeri damarlı olan yaralar, koparıldıkça tekrarlayan kabuklanmalar, birden koyulaşan (siyahlaşan) benler, kenarları düzensizleşen, hızla büyüyen, etrafında beyaz renkli hare oluşan, renk değişiklikleri gelişen benler, deri kanserlerinin belirtileri.
HER ZAMAN KORUNMA
Güneş ışınlarından etkilenmemiz için ille de güneşlenmemiz gerekmiyor. Günlük hayatta, yürüyüşte, alışverişte, spor yaparken ve açık havada da güneş ışınlarına maruz kalıyoruz. Bu nedenle nasıl plajda ya da havuzda güneş kremi kullanılıyorsa, günlük hayatta da dışarı çıkarken yüksek korumalı güneş ürünleri kullanmamız öneriliyor.
Gölgede de güneş ışınlarından tam olarak kurtulduğunuzu düşünmeyin! Zira güneş ışınları, gölgede dahi kum, su veya kardan yansıyarak etki ediyor. Bulutlar da güneş ışınlarını kesmiyor. Güneş ışınlarının yaklaşık yüzde 85’i bulutları aşmayı başarıyor.
Güneşten koruyan ürünleri kullanmanın püf noktaları
Losyon, krem ya da sprey; hangi formda olursa olsun güneşe karşı ürün seçerken, UVA ve UVB’ye karşı bir arada koruma sağlayanları seçin. Kutularda gördüğünüz "Sun Protection Factor" kısaca SPF, güneş koruma faktörünü belirten standart bir ölçü. SPF sadece UVB ışınlarından korunmayı ölçer. Güneş ürününün içerdiği SPF değeri arttıkça filtre ettiği UVB ışını oranı da artıyor. 15 SPF’ten üstü UVB koruma yüzdesi yüzde 90’a ulaşıyor. Bu değerin üstündeki SPF, koruma yüzdesini fazla artırmasa da güneşte kalma süresini uzatıyor. SPF’nin UVA ışınlarıyla hiç ilgisi yok.
Koruyucunuzu, güneşe çıkmadan yarım saat önce yeterli miktarda sürün.
Havuza veya denize sık giriyorsanız, çok terliyorsanız gün boyunca sürmeye devam edin.
Yüz, omuz, ense ve boyun gibi bölgeler güneşten hızla etkilenir. Buralara daha sık sürün.
Antibiyotikler, doğum kontrol ilaçları gibi bazı ilaçlar derinin güneş ışınlarına karşı duyarlılığını artırıyor. Bu durumda ek önlemler almanız gerekebilir. Uzmana danışın.
Çocukları gölgede tutmak genellikle zor. Yüksek koruma faktörlü ürünleri tercih edin.
Güneşten koruyan ürünler yüksek miktarda güneş ışınlarını süzen UVA ve UVB filtreleri içermeli. Derinin bunları iyi emmesi sağlanmalı. Nemlendirmeli, suya, denize, terlemeye, buharlaşmaya, sürtünmeye dayanıklı, etki süresi uzun olmalı. Derinin pH’ı ve vücut ısısından etkilenmemeli.
Güneşe çıkarken parfüm, deodorant, kolonya gibi alkol içeren ürünler kullanmayın, ciltte tahriş ve lekelenmelere yol açabilir.
Teniniz bronzlaştığında bile SPF içeren ürünler kullanmaya devam edin.
Güneş banyosundan sonra uygun ürünlerle cildinizi dinlendirin.
Güneş gebeleri lekeliyor
Güneş ışığı gebelik lekelerini başlatıyor. Hormonal veya genetik nedenlerle gebelik maskesi eğilimi olanların güneş ışığına çıkması önerilmiyor. Mutlaka çıkmaları gerekiyorsa da yüksek koruma faktörlü güneşten koruyucu ürünleri kullanmaları şart. Ayrıca lekeyi önleyen, oluşma safhasında veya oluşmuş lekeleri hafifleten, hafif lekeleri silen kozmetik seçenekler var.
Şu ültraviyole dedikleri
Ültraviyole ışık diye sıklıkla kulağımıza çalınan kelime, güneşin dalga boyunu anlatıyor. Güneş ışıklarının bir kısmı gözle görülüyor. Bir kısmı da gözün göremeyeceği dalga boyundaki ışıklar. İşte bunlara ültraviyole deniyor. Ültraviyole, dalga boylarına göre UVA, UVB ve UVC diye üçe ayrılıyor. UVC ışınları ozon tabakasını geçemiyor ve yeryüzüne ulaşamıyor. Diğer ikisi ise geçebiliyor.