Yaşlanmanın 20 belirtisi

Güncelleme Tarihi:

Yaşlanmanın 20 belirtisi
Oluşturulma Tarihi: Eylül 13, 2005 00:00

Ne zaman yaşlanmaya başlıyoruz sorusunun yanıtını vermek pek kolay değil. Ama bu soruya yanıt ararken ‘Yaşlanmayı durduramazsınız, fakat kolaylaştırabilirsiniz’ cümlesini rehber almanızda yarar var. Yaşlanmak, ‘nasıl yaşadığınız’la da direkt bağlantılı.SIK SIK tekrarladık, ama fazlasının zararı olmasa gerek: Yaşlanmak doğal, içten gelen, durdurulması mümkün olmayan bir süreçtir. Önemli olan onu nasıl karşıladığınız ve ömrünüzün geri kalan kısmını nasıl yaşadığınız, kısacası nasıl yaşlandığınızdır. Yıllar bir yağmur gibi üstünüze yağacak ve siz mutlaka ıslanacaksınız. Önemli olan keyifle ıslanmak, ıslanırken üşütmemek ve sonrasında zatürree olmamaktır. ‘Yağmur’un ne zaman başladığını daha erken anlamak ve şemsiyenizi mümkün olduğu kadar doğru zamanda açmak istiyorsanız, işe yaşlılık işaretlerini öğrenmekle başlamalısınız. İşte size artık yaşlandığınızı, en azından kapınızın çalındığını düşündüren ilk işaretler:Eskisinden daha sık doktora gidiyor, yılda iki üç kez check-up yaptırıyorsanız.Arkadaşlarınızın giyimi, ekonomik geliri ve sosyal konumundan çok kolesterol, şeker, ürik asid seviyelerini ve kalp sorunlarını merak ediyorsanız.Kanser, şeker hastalığı, hipertansiyon, romatizma, kolesterol haberlerine siyaset, ekonomi ve spor haberlerinden daha çok ilgi duyuyorsanız.Faydalı ve zararlı kolesterolünüz, trigliserit ya da şekerinizin kan değerlerini ezbere biliyorsanız. Arkadaş toplantılarında, yemeklerde, kokteylerde, yiyecek, içeceklerden ve seyahatlerden çok son yaptırdığınız kan analizlerinin sonuçlarından bahsediyorsanız.‘Önemli olan bedensel değil, ruhsal yaşlanmadır, benim ruhum genç’ cümlesini çok sık tekrarlıyorsanız.En önemli sanatın ‘yaşlanma sanatı’ olduğunu düşünüyorsanız.Marquez’in ‘Benim Hüzünlü Orospularım’ eserini müthiş bir zevkle okuyor veya ‘Ferrari’sini Satan Bilge’yi önünüze gelene öneriyorsanız.DEEP PURPLE VE TANGO‘Pink Floyd’ ve ‘Deep Purple’ dinlemekten sıkılıyor, klasik müzik ve tangolara takılıyorsanız.Eski aşklarınız ve gönül maceralarınızdan daha çok söz ediyor ve herkesin hálá büyük bir merakla sizi izlediğini zannediyorsanız.Kendinizi güçlü biri gibi konumluyor, ama yine de gücünüzü sık sık kontrol etme ihtiyacı duyuyorsanız.Otomobil alırken üstü açık spor modellere ve özellikle kırmızı renklilere ilgi duyuyorsanız.Eskisinden daha kolay üzülüyor, çabucak kırılıp kolayca ağlıyorsanız.TV’de akşam haberlerini izlerken bile uyuklamaya başlıyor ve sadece uykudan önce değil sabah uyandığınızda da yorgunluk hissediyorsanız.Güçlü, etkileyici ve cazip biri olduğunuzdan artık hiç kuşku duymuyorsanız.Saatinize daha sık bakıyor ama takvimlerden pek hoşlanmıyorsanız. ‘Ben’, ‘benim’, ‘bana’ yerine ‘biz’, ‘bizim’, ‘bize’ sözcüklerini tercih ediyorsanız.Sadece evlenme yıldönümünüz veya eşinizin doğum gününü değil, kendi doğum gününüzü de unutuyorsanız. YALNIZLIK KORKUSUÇaresizlik ve umutsuzluktan, dostsuz ve akrabasız kalmaktan korkuyor, yalnızlık duygusunu temel sorunsalınız gibi algılıyorsanız.Amca, dayı, dede veya hala, teyze, nine sözcüklerinden hoşlanmaya başladıysanız.Unutmayın!‘Yaş, yaşta değil baştadır. İnsan asla yaşlı gibi davranmayı ve yaşlanmayı düşünmemelidir. Kaç yaşında olursak olalım dans edelim, şarkı söyleyelim ve sevgilimizle el ele gezelim. Büyüyelim ama yaşlanmayalım’ diyen sevgili Duygu Asena haklıdır. Yaşlanalım ama sağlıklı ve dinç yaşlanalım ve yaşlanmaktan asla korkmayalım.Ne kadar yaşadığınız ya da yaşayacağınız önemli değil. Önemli olan, hayatı nasıl karşıladığınız ve ömrünüzün geri kalan kısmını nasıl yaşadığınız, kısacası nasıl yaşlandığınızdır. BİR BİLGİKaliteli hayat, brokoli çorbası içmek değildirEğer birbirine çok yakışan kelimelerden güzel bir kolye yapmayı düşünürseniz ‘hayat’ ve ‘kalite’ kelimelerini bu kolyede yan yana koymayı sakın unutmayın. Zamanı daha mutlu ve keyifli kılan, yiyecekleri lezzetli, suyu doyumsuz, havayı solunabilir yapan şey ‘hayat’tır. Huzuru, keyfi, neşeyi, sevgiyi vazgeçilmez kılan şeyse hayatın ‘kalite’sidir. Kaliteli bir hayatınız derken ‘Hayatı daha kaliteli yaşamak’ fikrini anlatmaya gayret ediyoruz. Kaliteli hayatın zor olduğunu savunanlar, eleştirilerini böyle bir yaşamın onları lezzetten ve keyiften uzak tutmasına dayandırırlar. Yanlıştır! Kaliteli hayat brokoli çorbası içip brüksel lahanası yemek, sabahın soğuğunda koşuya çıkıp akşamın erken saatlerinde yatağa girmekse ‘Biz onu almayalım’ derler! Haklılar! Çünkü hayatın içinde haz yoksa, aşk, coşku, neşe, hasret ve heyecan yoksa kısacası tat yoksa o aslında yaşanmamış, en azından eksik yaşanmış bir hayattır.Yanlışı düzeltelim: ‘Kaliteli hayat’ aslında çok daha farklı bir şeydir. Kaliteli hayat sadece sağlıklı olup sağlıklı kalmayı, erken uyuyup erken uyanmayı, güne bir bardak ılık suyla başlayıp geceyi bir fincan papatya çayıyla sonlandırmayı, fırsat buldukça yürüyüp merdiven çıkmayı ya da antioksidanlardan zengin, yağlardan fakir bir yaşamı ifade etmiyor. Kaliteli hayat, hayata çok daha farklı, büyük, rengarenk ve kıpır kıpır bir pencereden bakmanızı gerektiriyor!Kaliteli hayatın içerisinde fiziksel, sosyal ihtiyaçlarınızın tümü vardır. Eğer yiyecek, içecek ya da barınmanıza, kişisel korunmanız veya sağlığınıza ilişkin kuşkularınız varsa siz de kaliteli bir hayatın arayışı içindesinizdir demektir. Benzer bir şekilde kaliteli hayat dostluğu, arkadaşlığı, komşuluğu, sevgiyi, aşkı, özlemi ve ayrıca mutlaka bir topluluğa ya da bir toprak parçasına ait olmayı yani sosyal ihtiyaçlarınızın tümünü önemsemeyi gerektirir.Kaliteli hayatın en güzel açıklamalarını içeren bu yaklaşımlar benim değil, Abraham Maslow’undur.Bu düşünceleri onaylamamak, hele hele onlara itiraz etmekse pek kolay olmasa gerek!Kaliteli hayata direnmeyin, yaşam kalitenizi arttırmaya özen gösterin.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!