Güncelleme Tarihi:
Evet, medyanın “İkoncan” tanımlamasıyla bahsettiği Eda Taşpınar, tüm bunlara kulaklarını tıkıyor. Ayaklarını yere sağlam basıyor, hayatı dolu dolu yaşıyor. Başkaları “ben arayışta değilim” fetvaları verirken o tamamen tersini söylüyor: “Arayışım bittiği anda öldüm demektir.” Onun karşı olduğu tek şey var, kategorize edilmek. “Benim de içinden çıkamadığım kısırdöngülerim oluyor bazen. Ama kimse mükemmel değil, ben de” diyor. Kıpır kıpır, heyecanlı bir kız çocuğu o. Röportajımız boyunca da kahkahası, muzurlukları bunu fazlasıyla kanıtlıyor.
Eda Taşpınar, televizyon programından modaya, Nurettin Hasman’la ilişkisinden hayata bakışına kadar her şeyi HELLO! ile paylaştı.
HELLO!: CNN Türk’te kendi istediğiniz bir formatta bir moda programı yapıyorsunuz. Bu formatı bize anlatır mısınız? Tarzınız gibi kendine özgü, özgür ve sıra dışı mı?
Eda Taşpınar: Öyle olması için çaba harcıyorum. Televizyon çok farklı bir alan, kendine göre kural ve sınırları var. Tam anlamıyla istediğiniz gibi çılgın olamıyorsunuz. Bir de iş kendi programınıza gelince fena halde bir sorumluluk güdüsü yükleniyor. İlk çekimlerde çok stresliydim ama yavaş yavaş atıyorum üzerimden... Format genel olarak moda ve trendler üzerine söylemek ve paylaşmak istediğim her şeyi kapsıyor. Konuklara ve o bölümün içeriğine göre de farklılıklar taşıyor. Her bölümde biraz daha iyi olacak.
HELLO!: Hangi bölümler var? Programı neye göre şekillendirdiniz?
E. Taşpınar: Bize ayrılan süre 32 dakika ve biz bu zamana mümkün olduğunca renk ve hareket sığdırmaya çalışıyoruz. Trendler var, benim özellikle çok keyif aldığım, kendi alanlarında önemli insanlarla sohbet bölümü var. Dünya modasından her yerde göremediklerimiz ve görmek isteyecekleriniz var ve tabii ki benden moda tüyoları var. Benim kamerayla barışmamla birlikte daha da çılgınlaşacağı kesin!
HELLO!: Mutlaka daha önceden de böyle program teklifleri gelmiştir. Neden CNN Türk’te karar kıldınız? Bu programın hangi formatı ya da kriteri sizi cezbetti?
E. Taşpınar: Birkaç yapımcıyla görüşmelerim oldu. Ancak bu projelerle farklı algılanabilirdi ve yıpratılabilirdim. “Ne gereği var, niye yaptı ki şimdi bu kız bu işi” diyebilirlerdi ve haklıydılar. Başlangıç için yanlış olacaktı. Oysa CNN Türk’ten gelen teklif aslında benim oyun bahçeme kamerayı sokmak gibi bir durum oldu. Bu yüzden cezbetti beni. Kendimi farklı bir platforma taşıyor olmak da benim için önemli bir tecrübe olacak.
HELLO!: Siz kendi performansınızı nasıl buldunuz?
E. Taşpınar: Seyrederken kalbim duracaktı. Çekimlerde bile bu kadar heyecanlanmadım. Düşünsenize o an seni herkes izliyor, sen de bu doğrultuda daha acımasız oluyorsun kendine karşı. Ben kendimi çok eleştiririm. Seyrederken de aynısını yaptım, ancak sonra görüşüne çok güvendiğim insanlardan destek ve tebrik telefonları gelince çok rahatladım. İyiydim ama kesinlikle daha iyi olacağıma inanıyorum.
HELLO!: Fotoğraf makinesinin karşısında çok rahatsınız. Kameranın önünde olmak nasıl bir duygu?
E. Taşpınar: Kesinlikle çok farklı. Fotoğraf makinesinin karşısında daha özgürsünüz. Özellikle benim gibi küçüklüğünden beri fotoğraf aşığı olan bir kadın için ayrılmaz bir parça. Kamera daha zor, devamlı sizi izleyen bir göz ve karşısında hata yapma lüksünüz yok gibi. Kamera karşısında daha kıvrak ve politik olmanızı gerektiren durumlar olabiliyor, asıl zorlanacağım yer de burası olacak.
HELLO!: Programın ismi nasıl oluştu?
E. Taşpınar: Programın oluşum aşamasında Pro İletişim’in sahibi Feride Edige bize çok destek oldu. Yine onun ofisinde konsept ile alakalı bir toplantıda trendler üzerine konuşurken çıktı. Trendy ve ikoncan birleşti: “Trendikon” oldu.
HELLO!: Size ‘ikoncan’ denmesi sizi rahatsız etmiyor mu?
E. Taşpınar: Evet artık ediyor. Kategorize edilmekten sıkıldım çünkü. Basın için güzel malzeme, itirazım olamaz tabii ama dört – beş kadın devamlı “ikoncan” etiketi ile aynı sepete tıkıştırılıp duruyoruz. Bu hepimize eksi yazıyor. Oysa insanlar güzel ve boş kadınlar olarak görüyor bizi ve ne emek harcarsak harcayalım hepsi bunun gölgesinde kalıyor ne yazık ki. Bir dost sohbetimizde ortaya çıktı, geldiğimiz noktada da artık tamamen manasızlaştı bence.
HELLO!: Yaşamdaki arayışlarınız devam ediyor sanırım. Bu arayışların içinde moda önemli bir yer tutuyor. Peki ya televizyon?
E. Taşpınar: Benim arayışım hiç bitmez, bittiği anda öldüm demektir. İnsanın hayatında sabit değişmeyenleri vardır. Onları bir kenara koyarsınız ama diğer tarafta hep değişim olmak zorundadır. Televizyon bunlardan sadece biri benim için. Yapabileceğime inandığım ama daha önemlisi kendimi yeterli gördüğüm her alanda arayışlarım devam edecek. Şu anda televizyon önceliğim.
HELLO!: İş yaşamındaki arayışlarınızın içini neler dolduruyor?
E. Taşpınar: Başta yetkin ve etkin olabileceğim alanları net belirleyebilmek çok önemli benim için. Moda konusunda doğru adımlar attım ve bir “trendsetter” olmayı başardığımı düşünüyorum. Yani ikoncan olarak değil, yeteneği ve farklı duruşu ile ön planda olan bir kadın olarak görüyorum kendimi. Gelecekte bu bütünlük ile örtüşen her türlü projenin içinde olabilirim.
HELLO!: Bu seneki alışverişinizde neler aldınız?
E. Taşpınar: Rodarte, Louise Goldin ve Mark Fast’ten birkaç özel parça, John Galliano gondol topuklu ayakkabı, Channel siyah topuklu ayakkabı, Colette’den retro güneş gözlükleri, Gareth Pugh ceket ve bir sürü çılgın ayakkabı. Bu yaz birkaç parça haricinde mayo - bikini alışverişi yapmadım. Sadece bana özel olabilmesi açısından çoğunlukla kendi tasarımlarımı giyeceğim; bu konuda takıntım var bilirsiniz. Alışverişimin en önemli parçası çok uzun zamandır istediğim Lorre Rodkin yüzüğüm.
HELLO!: Moda kavramını nasıl değerlendiriyorsunuz? Moda bir fantezi mi?
E. Taşpınar: Moda kendi içinde gerçeklik ve birçok fantezinin iyi bir harmanı bence. Bu yüzden keyifli. İstediğinizde kişilerden ve kalıplardan bağımsız olabiliyor, istediğinizde geri dönüş yapabiliyorsunuz. İşte bu yüzden bir oyun alanı olarak görebiliyorum. Neticede oyuncaklar belli aslında. Her şey yaratıcılığınıza ve onları nasıl kullandığınıza kalıyor.
HELLO!: Moda uğruna neler yaparsınız?
E. Taşpınar: Bugüne kadar yapmadığım pek bir şey kalmadı aslında. Bu yüzden de çok eleştirildiğim zamanlar oldu. Benim için sınırı yok. Moda bir yaşam biçimi. Sizi, ruhunuzu ve hayata bakış açınızı yansıtan önemli her şey geçerli olabilir bana göre.
HELLO!: Kendinizi tekrar etmiyorsunuz, değil mi?
E. Taşpınar: Herkes gibi ben de ediyorumdur muhakkak. Benim de içinden çıkamadığım kısırdöngülerim oluyor bazen. Kimse mükemmel değil, ben de değilim.
HELLO!: Şık ve farklı olmak nasıl bir ruh hali? Giyinmek sizin için ne ifade ediyor? Yani bunun felsefi altyapısını ne oluşturuyor?
E. Taşpınar: İnsanı her zaman iyi hissettiren bir durum bu. Kendinize özen göstermeniz ama en önemlisi sevmeniz ve iyi davranmanız, olumsuzlukları yenmekte en büyük güç bence. Ben bu şekilde kendimi ve ne olduğumu ifade edebildiğimi düşünüyorum. Beğenilmek, takip edilmek bunlar özellikle bir kadını tatmin eden en özel egolar. Mesela şık ve farklı olmak diye sorduğunda benim sende yaratmayı başarabildiğim bir algı bu. İçgüdüsel olarak kendimi doğru ifade ediyorum demektir, gerisi önemli değil.
HELLO!: Moda adına hayata geçirmeyi düşündüğünüz plan ve programlar var mı?
E. Taşpınar: Listelerce var. Her gece ve sabah değişiyor, şekilleniyor, ekleniyor. Sadece moda adına değil, değişim yaratmak, başarılı olmak adına. Hepsini yapmak daha doğrusu hayata geçirmek mümkün değil maalesef. Listemde değişmeyen bir – iki tane var mesela. Çok yakında hayata geçirilmesi söz konusu, ama detayını şu anda paylaşmak istemem; sonraki sohbetimize saklıyorum.
HELLO!: Moda konusunda nasıl yoğruldunuz?
E. Taşpınar: Bunu tarifiyle anlatmak ya da evrelerle sabitlemek mümkün değil ama kesinlikle önce ruhunuzda olması gereken bir durum. Uygulamak istediğinizde gelişiminize başlayacağınız birincil alan eğitim. Hangi malzemeyi ne şekilde kullanacağınızı bilmeden, temel safhalarını öğrenmeden havada kalıyor her şey. Sonra çok alışmak, ne yaptığınızın önemi olmadan sırf içinde olmak adına modanın mutfağında olmak lazım. Ben bütün bunları yaşama fırsatına sahip olacak kadar şanslıydım. Çok daha iyi şeyler yapacağıma gün geçtikçe daha da çok inanıyorum.
HELLO!: Çocukluğunuzda ve gençliğinizde de böyle miydiniz?
E. Taşpınar: Hep böyleydim! Yaşınız ilerledikçe törpülendiğiniz alanlar oluyor. Toplum kuralları gereği çılgınlıklarınızı frenlemek zorunda kaldığınız zamanlar yani. Ancak inandığım; içinizdeki çocuğu orada tutmayı bilmek lazım. Ben başardım ve eminim 20 sene sonrada bu olacağım. Hatta yaşlandıkça daha da çılgın oluyor olabilirim. Hep beraber göreceğiz. Belki o zaman da “idolcan” olurum.
Röportajın devamı HELLO! dergisinde...