Güncelleme Tarihi:
Sevinçle ve yüzümde bir gülümsemeyle yatağımda doÄŸruldum. YaÄŸmur yaÄŸmıştı demek ve o tarifsiz kokuyu burnuma sunmuÅŸtu. Nasıl da özlemiÅŸim… Â
Odamın açık olan penceresinden gelen kokuyu olabildiğince içime çektim. Derin derin ve defalarca… İçimin, ruhumun yenilendiğini hissettim adeta.
Hani yağmur yağınca; birçok şey, sokaklar, doğa yıkanır, her şey yenilenir ya. İşte şimdi de ruhumu, içimi, umutlarımı yıkayıp, yeniledi sanki.
Beni yenilemekle kalmadı, aynı zamanda doğadaki her şeyi yıkadığı gibi, bizi yakan o yaz sıcaklarını da alıp götürerek ardında serinliği, damlacıklarını ve bu anlatılmaz toprak kokusunu bıraktı şimdi.
Yatağımdan kalkıp, pencerenin önüne geldiğimde, daha da yoğunlaşan toprak kokusunun beni böyle baştan çıkarmasına şaşırıyor, sonrasında da mutlu oluyorum.
Güzel kokular insanı nasıl da etkiliyor, ruh halini bir anda nasıl değiştiriyor diye düşünerek, başka hangi kokuların beni mest ettiğine takılıyor aklım.
Ve başlıyorum sıralamaya…
İlk aklıma gelen koku, aynamın önünde, göz alıcı şişesiyle bana bakan; misk amberlerin yoğun özünden yapılmış, bedenimize yakışan, tenimizde hayat bulan, kimi zaman karşımızdaki kişiyi etkilediğimiz parfüm oluyor doğal olarak.
Evet kullandığımız parfüm, hoş ve güzel bir etki bırakıyor ama kokusunun kalıcılığı devamlı değil. Yani bir süre var ama bir süre sonra yenilemezseniz geçip gidiyor.
Önemli olan kalıcı kokular diyorum kendime bu kez. ‘Hayatıma kokusu sinenler neler acaba’ diye aklımı yokluyorum şimdi de.
Geçmişime gidiyorum. Uzandığım o yıllarda yaşadığım bazı kareler geliyor gözümün önüne. İşte bir görüntü ilk aklıma gelen... Bir yaz ikindisi… Bahçeden gelen esintiyle, tül perdesini havalandırıp uçuşturarak açık pencereden içeri dolan, genzimi yakan defne ve reyhan kokuları eşliğinde, tüylü kabuğuna inat harika tadı olan, yemeye başladığımda yoğun bir şekilde hissederek içime çektiğim şeftalinin o şekerli kokusu…
Fırından aldığım taze ekmek kokusunun dayanılmazlığına karşı koyamayıp da ekmeğin ucundan koparıp yemelerim... O taze ekmek kokusu karnımı değil ruhumu nasıl da mutlulukla doyuruyormuş meğer bir zamanlar.
Sonra…
Çocukluğumdan hatırladığım, güzel görüntülerle önce göz ziyafeti daha sonra da, yediklerimle mideme ziyafet sunmak üzere hazırlanan, kahvaltı masasındaki kokular geliyor burnuma. Hormonlu olmayan, domates kokan domates eşliğinde, biber, peynir, zeytin ve yumurta sarılarıyla süslenen tabaktaki salatanın görüntüsünü tamamlayan, sahandaki sucukların ortalığı dolduran kokusu…
Yeni serilen çarşafın mis kokusu eşliğinde yatağa girişim, yaseminlerin kokusunun en az güllerin kokusu kadar güzel oluşu, yağmur yağarken, içime çektiğim toprak kokusunun ardından battaniyeye sarılıp da uyuyuşum…
Dar sokaklardaki, iki üç katlı evlerin dış duvarlarını kaplayan sarmaşıkların, bu evlerin pencerelerindeki saksılarda bize göz kırpan menekşelerin, ortancaların renklerinin ve kokularının olağanüstülüğü geldi aklıma sırayla.
Meğer ne mutluluk veren kokularmış bunlar. Mutlu eden, ruhuma sinen… E yıllar sonra bile anımsıyorsam kanıtı değil mi bu, kokuların ruhuma sinmiş olmasının?
Herkesin sevdiği kokuları düşündüm sonrasında.
Sohbetlerimize eşlik eden, tiryakilik yaratan kahve kokusu…
Yeni pişen bir yemeğin açlığımızı bastırmak için bizi çağıran kokusu…
Fırından çıkmış sıcak ekmeğin kokusu…
Caddede, satıcının önündeki arabada dumanı tüterken rastladığımız, ‘al beni’ diye kendine çeken, tadı sevilen, aldıktan sonra da kalabalığa karışarak yenilen kestanenin kokusu…
Karşı koyamadığımız bir pastanın; dilimizde bıraktığı o güzel tadına eşlik eden vanilya kokusu…
Keskin bir nanenin ferahlık veren kokusu…
Yumuşak bir elma kokusu…
Bir dost eşliğinde yenilen balığın yanı sıra sohbetin tadını daha da doyumsuzlaştıran, ara ara anıları da yanında meze yaparak içtiğimiz rakının kokusu…
Kışın soğuğunda; sıcak rengiyle içimizi ısıtarak görüntüsünü tadıyla tamamlayan mandalinaların, portakalların kendine has kokusu…
Baharda; çamların, erguvanların, leylakların, lavantaların…
Sümbüllerin, akasyaların, nergislerin, güllerin…
Sonra…
Sadece elimizi yüzümüzü yıkamak, yıkanıp çıkmak, arınmak için değil, sanki uzun uzun yaşamak için üretilmiş, hele günümüzde şık sunumlarla bize ulaşan, ruhumuzu okşayan sabunların kokusu…
Deniz kenarında soluklandığımızda, kıyıda bir bankta oturduğumuzda; engin maviliğe bakarken huzur buluşumuzun yanı sıra içimize çektiğimiz, yosun ve iyot kokusu…
Ruhumuzu zenginleÅŸtirmek, kültürümüzü arttırıp ufkumuzu geniÅŸletmek için gittiÄŸimiz kitapçılarda; daha ilk adım atışımızda bizi kapıda karşılayan, o anlatılmaz yoÄŸunluÄŸuyla sarıp sarmalayan yeni basılmış kitap ve kağıt kokusu…Â
Son anda yetiştiğimiz vapurda, yerimize kurulduktan sonra küçük parçalara bölüp yemek ve martılara atmak üzere rıhtımdan aldığımız simitin kokusu…
Bir bebeÄŸin teninin kokusu…Â
Yalnızlığı yaşarken etrafımızı saran hüznün kokusu…
Sevgilinin; sevda kokan elleri, cennet kokan yüreği…
***
Güzel kokular bu kadarla sınırlı değil tabii. Aklıma ilk gelenlerdi az önce paylaştıklarım.
Hangi kokular olmazsa olmazdır sizin için?
Sizin sevdiÄŸiniz kokular neler peki?
Ya teninde açtığınız bedenin…
Peki ya kalbinizde açan gülün kokusu?