Yaşamak kadar ölmeyi de bilmek...

Güncelleme Tarihi:

Yaşamak kadar ölmeyi de bilmek...
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 05, 2003 19:52

İki gündür içinizi kararttım. Üstelik konudan konuya atlıyorum, biliyorum. Belki beni biraz (kendime dengesiz diyeceğim, ucu size de dokunacak), ne bileyim, istikrarsız buluyorsunuz. Acaba benim de, bazı böyyük köşegân gibi, birini yahut bir konuyu dilime dolayıp bin kere, bıkmadan usanmadan, tekrar tekrar temcitpilavlamamı mı tercih ederdiniz, bilmiyorum ki!... Ama içimden böyle geliyor, bir konudan diğerine atlıyorum, bir onu bir bunu yazıyorum, sizi de peşimden sürüklüyorum. Beni olduğum gibi sevin, n’apalım!

Haberin Devamı



*

Bir ev meselesi konuşuyoruz, babam lafı evirip çevirip aynı yere getiriyor, söylemese ima ediyor... “Benden sonra anneniz tek başına kaldığında...” Aklının bir kenarında hep o uğursuz ihtimal. “Olur mu canım!..” diyemiyorsun. Hayatın tek kaçınılmaz gerçeği bu, Demokles’in kılıcı değil, giyotin bıçağı gibi, soğuğu her an ensemizde... (Çetin Abi gibi attırdım vallahi!)

Büyük kayınvaldemin tarihî bir lapsüsü (ağzından kaçırdığı lafı) vardı bu konuda. Kendisi 90 yaşında filandı o zaman, dedemiz de 95... Bir gün, evde yapılacak işlerinden bahsederken, zihninin gerisindeki kaçınılmaz gerçeği ağzından kaçırmış, dilimize düşmüştü:

‘Allah gecinden versin, ikimizden biri ölünce, bu mutfağı boyatacağım!’

*

Çocukluğumda, bir erkeğin taş çatlasa 60 yaşını tutturacağına inanırdım, daha anam babam için vakit vardı da, nenelerim için, dedelerim için korkardım.

Bugün 70’li yaşlarda öleni duyduk mu, “Yaşlı da değilmiş!” diye dertlenebiliyoruz çok şükür...

Bizim açımızdan, anamızı babamızı ne kadar başımızın üzerinde tutsak, o kadar kâr... Ömrün uzaması bu açıdan büyük nimet.

İhtiyar günlerimiz için de öyle. Sevdiklerimizle daha uzun birlikte olmak...

Gerçi yaşlanmak zor, ama artık, en azından büyük şehirlerde, nispeten iyi şartlarda yaşayan bizim çevremizde, yaşlılık – eskiye nazaran - daha bir kolay geçiyor, bugünün ihtiyarları sırım gibi maşallah! (En azından “iyi” yaşlananların oranı yükseliyor.)

Bizi evlat olarak, potansiyel yaşlılar olarak sevindiren bu gelişmelerin, bir de üzücü yanı var tabii ki... KÂBUS!

Gerçi, aile yapımız, yaşlılara olan sevgimiz saygımız, özellikle de kadınlarımızın sınırsız fedakârlığı sayesinde, henüz, Türkiye’de bu noktaya gelmedik ama...

Batı ülkelerinde yaşlıların son demleri giderek daha acıklı...

Mesela... nerede okuduğumu unuttum, Japonya, ihtiyarlarını Filipinler’e ihraç ediyor, diye bir haberdi. Yaşı 100’ü geçenlerin sayısı giderek artıyor ya oralarda, adeta ölmeyi bilmiyorlar... Japonya’da huzurevleri o kadar pahalıymış ki, ana babalarını komşu ülkelere gönderiyorlarmış.

“Çocuklarının başına dert olmak” (ve oraya buraya atılmak) bir facia tabii... Yaşarken sürünmek yani.

Bir de ölürken sürünmesi var bu işin, acı çekmek... ölememek.

İngiliz tıp dergisi Lacet’in bir raporuymuş. (Fransız Haber Ajansı AFP’nin haberi benim okuduğum.)

Rotterdam’daki Erasmus Üniversitesi’nden Agnes van der Heide’nin başkanlığında yapılan bir araştırmanın sonucu KOR-KUNÇ !

Altı Avrupa ülkesinde (Belçika, Danimarka, İtalya, Hollanda, İsveç ve İsviçre’de) 20 bin ölüm vakasını taramışlar.

Bu ölümlerin yarısı, 80 ve üstü yaşta meydana gelmiş, üçte biri de yaşlılık veya hastalık sonucu ani ölümler, yani herhangi bir tıbbî müdahaleye gerek duyulmadan.

Haberin dehşeti bu noktada başlıyor:

Geriye kalan üçte iki ölüm vakasındaysa, doktorlar, şu veya bu şekilde, hastanın “acısını dindirmişler.”

*

İtalya’daki ölümlerin % 23’ü böyle “destekli” (Haber “asiste” diyor resmen.)

Durun, daha İtalya’daki oran bu 6 ülke içinde en düşüğü.

İtalya’da % 23
İsveç’te % 36
Belçika’da % 38
Danimarka’da % 41
İsviçre’de % 51

Yani? Yani İsviçre’deki her iki ölümden birinde, ötanazi değilse bile, hastanın ölümüne “tıbbî açıdan destek” verilmesi gerekmiş!

*

Rakamların dehşeti karşısında, açıp bir uzman dostuma sordum, anlattı.

Ötanazi, kurtuluşu olmayan hastanın ölümünü hızlandırmaktır, dedi. Mesela Hollanda’da bu uygulama legal. Doktor, hastaya (ya da bir yakınına) hayatına son vermesini sağlayan bir ilaç veriyor. Yani bir anlamda kurtuluşu olmayan, ama acı çeken hastanın ölmesi / intihar etmesi sağlanıyor.

Halbuki “asiste / destekli ölüm” dedikleri, kurtuluşu olmayan yahut da çok yaşlı, acı çeken hastayı tıbben kurtarmaya çalışmak yerine, aksine, ağrı kesicilerle, psikolojik destekle, huzur içinde ölmesini temin etmek...miş.

Demek ki...

İsviçre’de her iki ölümden birinde, hastayı kurtarmak için tıbbî müdahale yapılmamış, aksine, acısız, kolay ölmesi için “destek” verilmiş. Kolaylanmış.

*

“Beş sene daha dayanın, tıp insanların ömrünü 150 yıla çıkaracak yakında...” diyen haberleri okurken, bunları düşünüyorum.

Fransızlar’ın bir sözü vardır, “İhtiyarlamak kötü, ama uzun yaşamanın başka yolu bulunamadı henüz!”

Sevdiklerimin eteğine yapıştım, daha uzun yıllar, sağlıkla yanımda olsunlar diye dualar ediyorum...

Ama kendim için... o kadar emin değilim. Hayat güzel, yaşamayı da bilmek şartıyla, ölmeyi de...




(Not : Ötanazi ayrı bir vaka. Ve çok daha nadir. Mesela - bu altı ülke içinde rekoru elinde tutan - İsviçre’de bile ötanaziyle ölüm oranı % 1 imiş. Diğerlerinde çok daha düşük, hatta bir gerileme söz konusu.)

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!