Güncelleme Tarihi:
Genç ve yaşamı seven kadının dergisi BIBA, bu sayısında da yine birbirinden ilginç konularla dolu. Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde verilen ‘‘Yaşama sanatı’’ dersini heyecanla okuyacaksınız. Aslıhan Yenigün’ün yazısının ayrıntıları BİBA’da...
Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi birinci sınıf öğrencileri her salı 15.00-17.00 saatleri arasında tahtada alışılmadık bir ders planı görüyorlar. Bir demet siklamen ve Chopin'den birkaç nota ile ders ‘‘sahnesini’’ süslüyorlar. Çiçek ve müzik her hafta değişiyor. Ama öğrenciler ve öğretmenler hep aynı. Onlar yaşamın içinde insan ilişkilerindeki sanatı yaratan birer yaşama sanatçısı. Daha doğrusu Ahmet Turhan Altuner böyle diyor tüm öğrencileri için. O, mesleğine tutkun bir mimar, bir gazeteci, bir öğretmen ve yaşam sahnesinin içinde bir yaşama sanatçısı.
Felsefenin bile üstünde olan sanatı, yaşamla nasıl birleştiriyorsunuz?
Yaşam sanatı gündelik hayatta paylaşmanın adıdır.
Prof. Dr. Meral Keyer Uysal
Marmara Üniversitesi Ecz. Fakültesi Dekanı
‘‘İnsanlarla karşı karşıya gelinen bir meslek eczacılık. Ama ortaöğretimden gelen öğrencilerin birçoğu tiyatroya gitmiyor, düzenli olarak gazete, kitap okumuyorlar; kültür düzeyleri çok düşük. Biz de eğitimde bir değişiklik yaparak hiç değilse üniversitede bu genel kültürü verelim istedik.’’
Seda Kanmaz / Öğrenci
‘‘Dersin adı çok ilginç geldi bana. İçeriğinin de farklı olacağını düşündüm. Yaşama daha farklı bir boyutta bakmayı öğrendim bu dersle. Renklere daha farklı yaklaşmak gerektiğini gördüm. Evden okula giderken yere bakarak değil de, etrafımda olup bitenlere daha farklı bir gözle bakmaya başladım. Bu da kendime duyduğum güveni arttırıyor.’’
Cumhur Kazıkçıoğlu / Öğrenci
‘‘Bu dersle hayata çok daha farklı bakmaya başladım. Herkes gün içinde önemli önemsiz birçok iş yapıyor. Bir yerden bir yere gidiyor. Ama birçok şeyin farkında değiliz. Bu derse bize farkında olma yeteneği kazandırdı. Arkadaşlarla gündemi ve hayatı tartışırken çok farklı noktaları, ayrıntıları yakalayabiliyoruz. Hayatı güzel kılan neler var, bunları öğreniyoruz. ’’
Sanatların üzerinde falan değildir. Bu insana ait olan bir coşku, bir keşif, bir cesarettir. ‘‘Bu benim hayatım’’ diyen insanların yaratıcı yakıştırmalarıdır. Eğer başka türlü bakarsak ressam, şair veya bir heykeltıraşın diğer insanlardan farklı olduğunu görmemiz gerekir. Ben sanatçıların diğer insanlardan farklı olduğu görüşüne karşıyım. Gün geçtikçe herkesin her konuda kendisini ifade etmek istediğini düşünüyorum.
Bunun için yetenek gerekmiyor mu peki?
Kimin ne kadar yetenekli olduğu konusu araştırılır. Eğitim, çevrenin, ailenin, bunda etkisi nedir; bunlar düşünülmeli. Çağdaş kentliyi ele almalıyız. İnsanları sınıflara ayırmamalıyız. Bütün bu insanlar hangi gelir grubundan olursa olsun bence yaşama sanatçısı olmaya adaydırlar. Çünkü hepsinin ortak bir problemi vardır. Gündelik hayatı onlar yaşamakta ve bunu insalarla birlikte paylaşmak zorundalardır. Bu da mükkemmel bir yetenek istemiyor kuşkusuz.
Bu sanat öğretilebilir mi, yoksa doğuştan mı sanatçıyız?
Ben Türkiye'de yaşama sanatının eğitimimizde temel bir eksiklik olduğunu düşünüyorum. 8 yıllık temel eğitimde yaşama sanatının ders olarak verilmesini öneriyorum. Bu, herkese ait olan bir estetik algılama, gündelik yaşamı daha yaratıcı yaşama bilincine kavuşturma dersidir.