Yaşam paylaşılmayan öykülerden ibaret

Güncelleme Tarihi:

Yaşam paylaşılmayan öykülerden ibaret
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 02, 2005 00:00

Zaman zaman bana sitem ediyorsunuz. Annemden, Güzin Abla’dan artık pek söz etmediğimden yakınıyorsunuz. Aslında haksızlık ediyorsunuz. Annemden o kadar çok sık söz ediyorum ki... Hele bir de internet sitemi ziyaret etseniz, ona ne kadar çok yer verdiğimi, onu ne kadar sevgiyle anlattığımı göreceksiniz. Ama olsun, işte yine elime bir fırsat geçti. Annemle ilgili bu iki yazıyı sizinle paylaşmak istedim.Biri, televizyon haber programlarından çok iyi tanıdığınız bir isim, sevgili Ardan Zentürk’ün Star Gazetesi’ndeki köşesinde birkaç ay önce yayımlanan ama nasıl olduysa elime yeni geçen bir yazısı. Beni çok duygulandıran, çok heyecanlandıran ve geçmişe götüren bir yazı. Diğeri de, belki hatırlarsınız, geçen yıl, Amerika’da yaşayan bir Türk gazeteci hanımın ‘Güzin Abla’nın güzelliği’ başlıklı duygu dolu mektubuna gelen çok güzel ve çok etkileyici yanıt.Annemin nasıl bir hanımefendi olduğunu, nasıl duygusal ve insancıl olduğunu, ne kadar büyük bir hoşgörü ve tevazu içinde, insanlarla ne kadar kolay iletişim kurabildiğini, bunun ondaki çok özel bir yetenek olduğunu ben çok iyi biliyorum da; annemi bir başkasının ağzından dinlemek, çok değişik bir duygu. Hele, bu çok sevdiğiniz insan hemen yanınızda ama bir yatakta ve tümüyle size bağımlı yaşıyor ve belki de artık çevresinde olup bitenleri pek de algılayamıyorsa...İşte size onu eskiden tanımış olanların ağzından Güzin Abla.GÜZİN ABLA BİLE DERTLENİRSEOnu, 1983 yılında tanıdım. Rahmetli Kemal Ilıcak’ın, 12 Eylül 1980 darbesi günlerinden demokrasiye geçiş sinyallerinin alındığı bir dönemde, yeniden yapılandırmaya çalıştığı o ünlü Tercüman binasının içinde bambaşka bir renkti.Bugün medya dediğimiz, o günlerin basını içinde çok farklı düşünceden insanların aynı binanın çatısı altında harmanlandığı farklı zamanlardan söz ediyorum. Geleneksel ‘milliyetçi-muhafazakar’ yayıncılık anlayışının ‘modernite’ ile buluşma sancıları çektiği müjdeli zamanlar. Güzin Sayar, olağanüstü hanımefendi kişiliğiyle işte o koridorlardaydı. Bir yanı, İstanbul kültürünün bütün ince çizgilerini taşıyan; diğer yanı, değişen çağ ile birlikte insan ilişkilerini yeniden tanımlamaya çalışan. Ama her zaman gülen; her zaman yüzü bulutlanmış bir insanı bakışından yakalayıp, sıcak ses tonuyla sorununa ortak olmaya çalışan... Zafer Atay’ın yardımcısı, dış haberler servisinin genç asistan editörü bendeniz, kısa zamanda, bu beyaz saçlı, zarif hanımefendinin servis otobüsündeki yan koltuğunun müdavimi olmuştum. Keyifli sohbetlerdi.Biliyordum, ben ne kadar onun yaşam tecrübelerinin süzgecinden bir şeyler kapmaya çalışıyorsam; o da, otuzlu yaşlarının başlarındaki bir kuşağın yaşama bakış çizgilerini öğrenmeye çalışıyordu. Olan, onun hiçbir zaman kendi yaşamından örnekler aktarmaması, sanki hiçbir sorunu olmayan nadir insanlardan biri gibi davranmasıydı.Güzin Sayar Hanımefendi şimdi ağır bir hastalık süreci yaşıyor. Biliyorum ki, yanına gitsem beni de hatırlamayabilir. Ama yaşam çizgisinden önemli bir ayrıntıyı Hürriyet’te Güzin Abla köşesini annesinden kalan bir aile mirası gibi sürdüren kızı Feyza Algan’ın kaleminden öğrenmiş olmak çarpıcıydı.Geçtiğimiz yaz aylarında ‘Dosyalar’ programıma da konuk ettiğim ve cıvıl cıvıl kişiliğinden hayli etkilendiğim Feyza Algan, kendisine gelen bir mektubu yanıtlarken, iç dünyasında dinmek bilmeyen bir fırtınayı okuruyla paylaştı. Mektup, biri beş diğeri henüz altı aylıkken anneleri tarafından terk edilen kız kardeşlerin, ilerleyen yıllarda bulmaya çalıştıkları annelerinden gördükleri duyarsızlığa isyanlarını dile getiriyordu. Hatta kardeşler, kimlik kartlarından annelerinin isimlerini sildirip sildiremeyeceklerini de Güzin Abla’ya soruyorlardı. Feyza Algan’ın yanıtında, kendisinin de henüz üç yaşındayken babası tarafından terk edildiğini söylemesi, daha sonra görüştüğü babasının, yüzüne karşı ‘Seni sevemiyorum’ dediğini vurgulaması ve bütün yaşamının babasız bir çocuk olarak nasıl hırpalandığını aktarması çarpıcıydı.Yaşamın derinliklerinde yaşanılan bir acı, Güzin Abla’yı bile okurlarıyla derdini paylaşmaya yöneltmişti.Demek bizleri her gün Topkapı’ya taşıyan servis otobüsündeki yol arkadaşım hanımefendi, kızı henüz üç yaşındayken terk edilmenin ve yaşamla tek başına mücadele etmenin o keskin dönemeçlerini yaşamıştı.Belki de yaşam, paylaşılamayan öykülerden ibaret.Her akşam, kahvemi alır, çocukların yanında sigara içmemek için evimin terasına çıkarım. Binlerce evin ışıklarını seyrederim. Penceresinden ışık süzülen her evde yaşanılanları düşünürüm. Aşklar, nefretler, alışkanlıklar, çocuklar, mutluluk veya acılar. Milyonlarcası gözümüzün önünden akıp gider. Ne bir ses... Ne bir nefes... Sanki, kendileri yoktur... Gölgeleri bir perdenin üzerine vurmuş gibi yaşanırlar.Ben, anlatılamayan sessiz öyküleri merak ederim. Ardan ZENTÜRK BEN ŞANSLIYIMSayın Nevin Gürkaynak Collier, bir Cumartesi ilavesinde sevgili Güzin Abla ile ilgili anı ve duygularınızı kızı Feyza Algan’a anlatan yazınızı okuyunca çok duygulandım. Bu yazı beni de anılara ve Güzin Hanım’ın iyi günlerinde zaman zaman yaptığımız sohbetlere götürdü. Böylesine değerli bir insan hakkında Teksas’tan duygularınızı, geçmişin güzelliğini tekrar yaşayıp yansıtarak ve bizlere de yaşatarak ne kadar önemli bir şey yaptığınızı, aradan bu kadar zaman geçmiş olmasına rağmen, kesip sakladığım mektubunuzun tekrar gündeme getirilmesi kadar güzel bir ispat olabilir mi?Zamanımın çok yoğun geçmesi nedeniyle biraz geç de olsa bugün, yazınızda çok güzel ifade ettiğiniz duygularınızı tekrar paylaşmanın mutluluğunu yaşıyorum. Ben de sizin gibi, mesleğe yeni başladığım yıllarda sevgili Güzin Hanım’ı tanıma fırsatını bulduğum için mutluyum.Ben daha şanslıyım, sağlıklı olduğu zamanlarda ben yurt dışındayken zaman zaman telefonla da olsa, Güzin Hanım’la sohbet etme imkánını bulabildiğim için. Ben daha şanslıyım, Güzin Hanım’ı evinde hasta yatağında ziyaret edip elini öpebildiğim ve dudaklarından bir iki kelime duyabildiğim için...Üzücü ama Güzin Hanım artık eskisi gibi değil, ama eskisi gibi olan birkaç şey hálá var. O güzelliğini belleklerden çağrıştıran asaleti; o insana huzur veren kendine özel tebessümü. Ayrılırken, ‘Ben gidiyorum’ dediğimde ‘A, aşkolsun’ derkenki sesinde insana huzur veren o yumuşaklık. İnanamayacaksınız ama Güzin Hanım’ın o kendine has ve sizin de sözünü ettiğiniz yanaklarının al al olduğunu hálá görebiliyorsunuz.Nevin Hanım, Sevgili Güzin Hanım’ın kızı Feyza (Algan) her ne kadar tevazu gösterip pek değinmiyorsa da, ben kulağınıza fısıldayayım: Güzin Hanım son derece özenle, sevgiyle, titizlikle, özveriyle ve en iyi şekilde bakılıyor. Yatağında melekler, prensesler gibi yatıyor. Allah herkese böyle evlat ve damat nasip etsin.Nevin Hanım, İstanbul’a geldiğinizde çeşitli nedenlerle Güzin Hanım’ı ziyaret edemediğinizin sıkıntısını yaşadığınız anlaşılıyor. Üzülmeyin ve bir meslektaşınızın bu ziyaretini, siz yapmış gibi kabul edin. Sevgili Güzin Abla’ya Allah’tan sağlıklı uzun bir ömür dileğiyle. Metiner ÜRER metinerurer@ hotmail.com
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!