Yaşam da diyabet kampı gibi olsa...

Güncelleme Tarihi:

Yaşam da diyabet kampı gibi olsa...
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 10, 2000 00:00

Haberin Devamı

İznik ekibi, bu yıl çocuklara düzenli spor yapma bilincini aşıladı

KUZEY Kıbrıs'taki Lapta Gençlik Kampı'nda başlanan, ‘Diyabetle Güzel Yaşam Yaz Kampı’ yolculuğunun beşinci yılındayız ve bu kez de İznik'teyiz.

Kampa katılan çocuklar gibi, onlara bakan diyabet ekibi de çok çok heyecanlı... Prof. Şükrü Hatun, kampa girerken şöyle diyor:

- Yaşamımızın güzel haftalarından birini daha geçirmek için hazırız.

İznik DSİ tesislerindeki kampa Diyarbakır, Malatya, Ankara, Kocaeli, Kuzey Kıbrıs, Düzce, Adapazarı, İstanbul ve Balıkesir'den 44 çocuk katıldı.

Ülkenin Doğu ve Güneydoğu bölgelerinden çocukların katılımıyla kamp, bu yıl farklı bir işlevi yüklenmiş oluyor... Bundan böyle her yıl, o bölgenin diyabetli çocuklarını artan bir sayıyla kampa katma planları yapılıyor.

İznik Kampı'nın ekibini sayalım:

Prof. Dr. Şükrü Hatun başkanlığında, uzman doktorlar Mehmet Sargın, Tuna Koca, asistan doktorlar Demet Gedikbaşı, Erdinç Gözcü, Özlem Yıldız Öç ile öğrenciler; entern doktor Sevim Güler, stajyer doktorlar İpek Arslan, Alper Biler, uzman diyetisyenler Hülya Gökmen ve Meryem Yılmaz, hemşireler Günnur Aydın ve Nilgün Küçükaydın...

Ekip yine müthiş!

Kamp boyunca destek verenlerin başında yine Sosyal Komite üyesi Ayşegül Sezmiş Hanım var..

ANA TEMA EGZERSİZ

Prof. Şükrü Hatun'un ilk izlenimi şöyle:

- Kamp başlıyor ve önce şekerler sonra ensülinler düşüyor.

Bu, kampın başarısını özetleyen bir tanı! Hatun anlatıyor:

- Kampın ilk günü, akşam çocuklarla yaptığımız toplantıyla başladı. Ve birbirlerine merakla bakan çocuk yüzlerinin hemen her birine, bizler de merakla bakıyoruz.

Bir kuşku mu var? Bu bakışlar neden? Hatun'u dinleyelim:

- Acaba, bir hafta boyunca onları hem mutlu edip hem de eğitebilecek miyiz? Bu soru aklıma takılı kalıyor. Kampın amaçlarını ve eski kamplardan anıları unutarak konuşmaya başlıyorum.

Demek ki, frekans anında tutuyor:

- Kampın diyabet tedavisi konusunda bilgi ve becerilerimizi geliştirmek yanında, iyimser ve mutlu olmanın yollarını göstereceğine inanın.

Çocukların gözleri parlıyor. Her yıl kampa katılan Lefkoşa'dan Barış, bir ağabey ve onlardan biri olarak gitarıyla çocuklara 'hoşgeldiniz' diyor.

Hep beraber ‘‘Güzel günler hangi dağın ardındadır’’ şarkısı söyleniyor.

Geçen yılların deneyimiyle, kamp ekibi, ilk 12 saatin sonunda düzeni kuruyor... Ve günde 3-4 saat uykuyla çalışmaya, yaşamaya başlıyorlar.

Kampın ikinci gününden itibaren çocuklar kaynaşıyor; havuzda yüzüyor ve İznik Gölü mutlu çocuk kahkahalarıyla kabarıp şenleniyor.

Her kampta olduğu gibi yine, ikinci günden itibaren kan şekerleri düşüyor. Doktorlar da çocukların ensülin dozlarını azaltmaya başlıyor.

Çocukların kan şekerleri düşüyor, çünkü hem gün boyunca hareket halindeler, hem de mutlu oluyorlar. Doktor ve diyetisyen ekibi de onların her fırsatta mutlu ve hareketli olmalarının, yani egzersiz yapmalarının kan şekeri kontrolünü ne kadar kolaylaştırdığını anlatıyor.

Kampın olumlu etkisi bu kadar anlatılınca, Düzce'den gelen Gülay, ‘Şükrü amca, keşke hayat bayram olsa şarkısı gibi, hayat kamp gibi olsa’ diyor.

Bir doktorun daha mutlu olabileceği bir anı düşünemiyorum bile!

Hatun anlatıyor:

- Bu yıl zaten, kampın ana teması olarak egzersiz yapmanın diyabetliler üzerindeki etkilerini seçtik. Yapılan araştırmalar, her gün düzenli yapılan egzersizlerin, yani her ara öğünden bir saat sonra, 30-40 dakika kadar yapılması gereken egzersizlerin ensülinin etkisini daha kolaylaştırdığını, şişmanlığı önlediğini, kandaki kötü yağları azalttığını ve bunlara ek olarak mutluluk ve zindelik yarattığını gösteriyor.

METİN'İN ÖYKÜSÜ

İşte bütün bunlar bir araya gelince kan şekeri kontrolü de kolaylaşıyor. Ekip çocuklara ‘‘iyi diyabetli, düzenli spor yapan diyabetlidir’’ bilincini bu yüzden aşılamaya çalışıyor...

Bu yılın başlarında, Türkiye Diyabet Vakfı başkanı Prof. Temel Yılmaz ile Prof. Şükrü Hatun Diyarbakır'da bir toplantıya katılmışlardı.

Dönüşte Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesine yönelik çalışmaları daha da yoğunlaştırma kararı aldılar.

Başlangıç olarak, bu yılki kampa Diyarbakır'dan diyabetli çocukların katılması istendi. 10 kadar çocuğun katılması bekleniyordu. Ama, bu kampa Metin, Feyyaz ve Rasim katılabildiler. Onlar da bütün diyabetli çocuklar gibi umut ve enerji doluydular. Ancak, diyabetin yanında yoksulluk gibi önemli bir sorunla da başa çıkmak zorundaydılar.

Diyarbakırlı çocukların içinde en büyüğü 16 yaşındaki Metin Afşin idi.

Metin'in öyküsü, zorluk içindeki diyabetli çocuklarda görülen ve insanın içini acıtan bir öyküydü.

Metin aslen Kulp ilçesinin Elmalı köyündendi. 10 yıldır diyabetle yaşıyordu. Metin, bakımsız kalan diyabetin bütün kötü etkilerini üzerinde taşıyordu. Gelişmesi belirgin biçimde geri kalmıştı. Diyabeti şimdiden gözlerini etkilemeye başlamıştı.

Metin, şu anda Diyarbakır merkezinde yaşıyordu. Köyü, bilinen nedenlerle boşaltılmıştı. Sorulduğunda, ‘‘Köyümde mutluydum... Kuzularımı, koyunlarımı otlatırdım. Bağlarda, bayırlarda dolaşırdım. O yüzden de kan şekerim daha iyiydi. Şimdi Diyarbakır'da kendimi zor durumda hissediyorum’’ diyor.

Kamp süresince Metin, herkesin yüreğini burkuyordu. Ayşegül Hanım, Metin için elinden geleni yapıyordu. Metin, bu kampa gelirken ilk kez uçağa binmiş ve ilk kez denizi görmüştü. Kampta da ilk kez diskoya gidiyordu.

Bu kadar şaşkınlık ve mutluluk kampın sonu yaklaşırken onun daha çok üzülmesine yolaçmıştı. Başta Prof. Hatun olmak üzere, herkes bundan sonraki yaşamında da Metin'e yardımcı olmaya söz verdiler.

Bu satırları yazarken, inanın ağlıyorum. Gözyaşlarıma engel olamıyorum. Ve inanıyorum ki, bu ülkede, benim gibi bu çocuklar için duyarlı insanların sayısı bir hayli fazladır.

Bu ülkedeki hayırseverler, işte bu çocuklar için, sizin sürekli destek ve yardımlarınıza ihtiyaç vardır. Diyabetli çocukların sayısı, her gün ve her yıl daha da artıyor. Bunları kaybetmek kolay, kazanmak daha da kolay. İnanın buna ve Türkiye Diyabet Vakfı'nın hesaplarına bağış yapın.

ÇOCUKLAR NE İSTİYORLAR?

İznik... Ve gölün kıyısında bizim şekerciklerin çığlıkları...

Çocukların kendi iç dünyalarını aktardıkları kağıtlarda neler istedikleri ortaya çıktı:

Ankara'dan Çağla: ‘Annem ve babam ne olur daha sessiz olsunlar

Zor mu bu? Bir ailede bunu yapmak yük taşımak mı?

İzmit’ten Işıkol Yıldırım: 'En iyi yaptığım iş, insanları barıştırmak ve moral vermektir. En çok sevdiğim şey ise, başkalarını mutlu gördüğüm anda yaşadığım mutluluktur.'

Şu duygu yüklü insan yüreğini anlamamak mümkün mü?

- Kırılsam da severim...

Bu bir felsefe, bu büyük bir dünya!

Tokat'ta üniversite okuyan Dilek: ‘Hayatın yalnızca bir pamuk ipliğine bağlı olduğunu düşünüyorum.’

Dilek'i anlamak zor mu? Bu dünyaya girebilse ailesi, neler görmez neler.

İzmit'den Murat Aslan: 'Elimden gelse, her zaman kampta kalmak isterim.'

Esma Çoban: ‘Bazen düşünüyorum da, şeker hastalığı o kadar kötü değil!’

Şu şekerciğin vardığı yeri görmek gerekiyor.

İzmit'ten Duygu Gazeteci: ‘Annemin davranışlarını kampta aldığım sorumluluktan sonra daha iyi anladım.’

Duygu'yu çok iyi tanıyorum. Artık benim kızım gibi. Ama, sorumluluk duygusu, Duygu'dan ailesine bir armağan sanki!

Tuğba Güçel: ‘Elimden gelse beta hücrelerini tamir ederdim!’

İşte bu çocuklar, şeker çocuklar..

Bunlara sahip çıkılmaz mı a dostlar?

KAMPLARIN SAYISI ARTACAK

İznik Kampı'nın sorumlusu Prof. Şükrü Hatun'un sonsöz yerine aktardığı görüşler, her şeyi anlatıyor:

- Kampın son günleri yaklaşınca, hepimiz neşeden hüzne doğru yol aldık. Hüznümüzü, kampımıza geldiğinde, Türkiye Diyabet Vakfı Başkanı Prof. Dr. Temel Yılmaz'la yaptığımız konuşmalar azalttı. Çünkü, birlikte 2000-2001 programında hem kampların sayısını ve niteliğini arttırma, hem de diyabetli küçük çocukları aileleriyle birlikte eğiteceğimiz hafta sonu kampları için projeler başlatmaya karar verdik. Son akşam, kampı birlikte değerlendirdik ve ülkemizdeki bütün diyabetli çocukları bir hafta 10 gün süreyle kamplara getirebilmek dileğinde kucaklaştık. Seneye yine buluşacağız.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!