Dilek DALLIAĞ
Oluşturulma Tarihi: Ocak 04, 2005 00:12
1975’teki ilk Eurovision Yarışması’nda Türkiye’yi ‘Seninle Bir Dakika’ şarkısıyla temsil eden Semiha Yankı, Çengelköy sırtlarındaki evinin kapılarını Kelebek için açtı.
20 yaşındaki kızı Tebessüm ve adını vermediği 10 yıllık sevgilisi ile birlikte yaşayan ünlü sanatçı, ‘Acıların kadını Bergen’den tek farkım suratıma kezzap yememek’ diyor.
- 29 yıl önce kimsenin tanımadığı bir genç kızken, Türkiye adına bir ilke imza atmıştınız. Eurovision’la Türkiye’de herkesin tanıdığı bir isim oldunuz. Ailenizde de sanatçı var mıydı?
Babam eski bir ip cambazıydı. Annem de 1950’li yılların Türkiye ses birincisiydi. Aileden gelme bir sanatçılık vardı. Ben gözümü kulise açmışım.
- Siz de akrobasi yaptınız mı?
Hayır, öyle bilinir ama ben hiç yapmadım. İki ablam, ağabeyim ve babam dörtlü olarak yaparlardı. Benden kısa, ince ancak mavi gözlü olan Hamiyet ablamı bana benzetirlerdi ve karıştırırlardı.
-
Sonra Eurovision’a katıldınız...
1972 yılında Yeniçeri diye bir taverna vardı, orada çıkıyordum. Genellikle Orhan Gencebay şarkıları okurdum. İlk 45’lik plağım da o dönemde çıkmıştı. Daha 14-15 yaşlarındaydım. Sonra baktılar ki yaşıma bu parçalar uygun değil, Ülkü Aker bana ‘İnim İnim İnledim’ isimli şarkıyı yaptı. Hayatımın değişmesinde en önemli pay Ülkü Aker’indir. İşte o zaman Eurovision’dan da bahsetmişti bana. Eurovision’un ne olduğunu kimse bilmiyor, hatta televizyon yayını bile doğru dürüst yapılmıyordu. Yine de ‘Olur, sen biliyorsan tamam’ dedim. Aylar sonra Adana Koza Otel’de program yaparken telefon geldi, ‘Eurovision finaline kaldınız, hemen Ankara’ya gelmeniz gerekiyor’ dediler.
-
Unutulmaz bir anı var mı o final zamanından?
Final günü Timur Selçuk 80 kişilik orkestrayı yönetiyordu. Dizlerimin bağı tutmuyordu. Timur Selçuk hemen önümde orkestrayı yönetiyordu. Arada birkaç kez dönüp baktı ben şarkıyı söylerken. Şarkı bitti, 80 kişilik orkestradan 40 tane keman yayıyla beni alkışlıyordu. Timur Selçuk benim üzerime uçtu, ‘Muhteşemsin, sen kimsin’ dedi gözleri dolarak. Sonuçta 17 yaşında bir genç kız olarak Türkiye’yi iyi şekilde temsil ettiğime inanıyorum.
- Bir de Altın Orfe ödülünüz var sanırım sonraki yıllarda gelen...
Evet, Bulgaristan’da Altın Orfe aldım. Yabancı şarkıları en iyi yorumlayan kişi olarak bu ödüle layık görüldüm. Ama kimse bilmez, çünkü o dönemde TRT’de boykotluydum.
- Boykot dönemi geçince neler yaşadınız?
Ailemle problemler başladı. Ve ben 2,5 yıl ailemden uzaklaştım. O dönem benim için zindandır. Kızımın özel ricası olduğu için o kötü dönemi anlatmak istemiyorum. Sonra anne evine tekrar döndüm, kızımın babası Ömer Haşhaş’la tanışıp evlendim. Tebessüm dünyaya gelmeden önce, kendisinin önceki evliliğinde yaşadığı problem sonucunda, ben hamileyken 18 yıl hüküm giydi. 18 ay cezası var bilirken, askerlik gibi geçer derken, 18 yıl olduğunu öğrendim. O cezaevinde olduğu süre içinde ailesi benimle hiç ilgilenmedi. Ekonomik anlamda benim eşim şu anın playboyları gibiydi ve durumu çok iyiydi. Sekiz fabrikanın ve Sultanhamam’daki Rıza Paşa Han’ın sahibiydi. Kızım dünyaya geldikten sonra mücevherlerimi satmaya başladım, sırtımda bir aile yükü vardı. Sahneye çıkmaya karar verdiğimde onun onurunu zedelerler, kötü bir şey söylerler diye alıp Ömer’i karşıma konuşmayı düşünürken, benden önceki evliliğindeki problemli hatunla cezaevinde barıştığını duydum!
- Çok genç görünüyorsunuz, bunun sırrı ne peki?
Hiç estetik yaptırmadım. Düzgün yaşamayı seviyorum, gece hayatım yoktur. İşim bitince gelip evime pijamalarımı giyiyorum, televizyon izliyorum. Haziran Gecesi, Bir İstanbul Masalı’nı seviyorum. El işleri, dantel, örgü gibi yeteneklerim var. Evimde yemeğimi pişireyim, 3-4 çeşit
yemek yapayım, bayılıyorum. Benim annem de genç gösterir. Kızım 21 yaşında ama 17 gibidir. Ailece böyleyiz.
-
Kızınız Tebessüm ne yapıyor, okuyor mu?
O TÜRVAK
Sinema-Televizyon bölümünde okudu. Şimdi İngilizce kursuna gidiyor. Tam olarak ne yapmak istiyor karar vermedi.