Güncelleme Tarihi:
Best Model of the World’den önce hiç düşünür müydünüz bu noktaya geleceğinizi?
- Tabii ilerisi için güzel adımlar atmak, insanların hem oyunculuk, hem fiziksel anlamda beğenisini kazanmak gibi hedefim zaten vardı. Yarışmadan sonra kendime güvenim de arttı. Her insan kendini beğenir, aynaya baktığında güzelliklerini görebilir, yarışmayla o özgüven perçinlenmiş oldu bir anlamda. Ama onun da yeterli olmadığını biliyor, fırsat buldukça kendimi geliştirmeye çalışıyorum.
Peki neler yapıyorsunuz kendinizi geliştirmek adına?
- Spora devam ediyorum. Vaktim oldukça stüdyodayım. Onun dışında çok fazla film izliyorum. Çok fazla boş zamanım kalmıyor, çünkü zaten okulum devam ediyor. Marmara Üniversitesi’nde radyo TV yüksek lisans öğrencisiyim.
Ama asıl okuduğunuz bölüm farklıydı değil mi?
- Evet, Hacettepe Jeoloji’de okudum. Ankara’da, özellikle de Hacettepe’de okumak istiyordum. Kazandığım puana göre de en mantıklı yer orasıydı.
Jeoloji özel ilgi alanında sayılmazdı yani...
- Yok, kesinlikle aklımda olan bir bölüm değildi. Ben hangi işi yaparsam yapayım başarılı olmak isterim. Oyunculuğun da özelliklerimi daha çok gösterebileceğim bir arena olduğunu düşünüp bu alana kaydım.
BU DÜNYADA HER AN TETİKTE OLMALISIN
Umduğunuz gibi miymiş sanat dünyası?
- Hep kulaktan dolma şeyler vardı kafamda; görkemli hayat, insanların beğenisi, yanında sürekli hayranların olması falan. Bunlar hep bildiğimiz, duyduğumuz şeylerdi ama öyle bir yer ki aslında, her an kendini geliştirmezsen, insanlara karşı tutumunu bir an olsun değiştirirsen gerçekten yok olup gidersin. Onun farkındayım.
Yok olmamak için ne yapıyorsunuz?
- Hiçbir zaman ne oldum dememek lazım. Belki en çok da bu sektörde... Yükseldikçe sorumluluklarının bu kadar arttığı başka bir sektör yok. Her adımda arkana aldığın insanlar arttığı için her an tetikte olman lazım ki hem kendine, hem çevrene, hem hayranlarına ve tabii ailene mahcup olmayasın... En başta da kendi vicdanın için... O yüzden çok fazla sorumluluk gerektiren bir şey olduğunu sonradan fark ediyorsun.
Piyasada birçok yakışıklı, yetenekli adam var. Aralarında yer almak, fark yaratmak zor değil mi?
- Rakiplerin olduğunu, birbirinden yakışıklı adamlarla aynı kulvarda bulunduğunu tabii ki bileceksin ama hayatını da sürekli onları düşünerek yönlendiremezsin. İnsan kendinden mesuldür ya, doğrularını ve gideceğin yolda yapacaklarını bir program haline getirirsin. Etrafına bakmadan ama etrafıhra olanları bilerek devam etmek gerek. Benim yaptığım hep budur. Kim hangi işe girmiş, hangi projeyi yapmış, hiç umrumda değil. Bir anlamda kendimle yarışıyorum ama rakiplerimi de biliyorum.
BU DİZİ BANA GÖRE YAZILDI
Kendi rolünüzü seçebilme şansı elde etmeye başladınız mı, yoksa şu an kendinizi kanıtlama sürecinde misiniz?
- “Son Yaz Balkanlar” projesinden bir ay önce yaptığım bir röportajda “Kahramanı oynamak istiyorum” demiştim. Öyle bir rol geldi. Şimdiki işim sevgili Birol Güven’in projesi. Masaya oturduğumuzda ilk sözü “Sana ceket vermek istemiyorum. Senin üzerine ceket dikmek istiyorum” oldu. Bunun üzerine senaryo ve karakterler oluştu. Bunları duyup da bir projenin içinde olmak ayrı bir gurur. Birinin emanetine, bebeğine bakmak değil de, daha çok kendi bebeğini büyütmek gibi bir şey.
Dizide nasıl bir karakteri canlandırıyorsunuz?
- Ailesi tarafından en iyi imkanlar sunularak, el bebek gül bebek yetiştirilen bir adam Demir. Ama tabii o haşarı zamanlarında daha çok eğlenceye vakit ayırdığı için okulunda istediği başarıyı elde edemiyor. Okulu bırakıp diploma almadan geliyor Amerika’dan. Babasıyla arasında problemler başlıyor. Babası da “Madem diploman olmadı, diplomayı hayat okulunda alacaksın” diyerek fabrikada işçi olarak çalıştırmaya başlıyor onu.
“Son Yaz” projesinin çok kısa sürede yayından kalkması sizi üzdü mü?
- Canımız sıkıldı tabii... Ama hayırlısı demesini de bilirim. Biz o dizi için haziranda hazırlanmaya başladık. Ekim sonuna doğru Makedonya’dan döndük. Bıyığı kesip 1912’den bir anda 2013’e gelmek hakikaten zor oldu. Profesyonel olarak evet bunu yapmak zorunda olabilirsin veya yapabilirsin ama duygusal açıdan baktığın zaman bir adamı öldürüp de hemen ardından başkasının kıyafetlerini giymek, başka karaktere bürünmek zordu.
Ne kadar duygusalsınız böyle...
- Biraz duygusallık olması lazım bence. Bu, karakterin yaşaması için de gereken bir şey. Onu benimsiyorsun. O adamın tepkileri sana geçmeye başlıyor.
SEVDİĞİM İÇİN HER TÜRLÜ FEDAKARLIĞI YAPARIM
Demir karakteri, size ne kadar yakın, benzer yönleriniz var mı?
- Ortak özelliklerimiz muhakkak vardır. Aşkı uğruna hiç sesini çıkarmadan fabrikada çalışmaya devam ediyor. Ben de sevdiğim bir insan için her türlü fedakarlığı yaparım mesela... Öte yandan ben Demir kadar haylaz biri hiçbir zaman olmadım. Ailemi üzmediğimi düşünüyorum.
Bugüne dek aşk uğruna yaptığınız en büyük fedakarlık ne?
- Üniversite zamanında arkadaşlarım modelliğe başlamamı söylüyorlardı. “Acaba mı” diye düşündüğümde o zamanki kız arkadaşım “Gerek yok, ne güzel mesleğin var” dedi. Hemen vazgeçtim o düşünceden. Şimdi bakıyorum da epey bir fedakarlık yapmışım.