Güncelleme Tarihi:
Hummel, dünyadaki en eski spor giyim markalarından. Ayakkabı ustası Albert Messmer tarafından 1923’te kuruldu. Albert Usta bir gün, Hamburg’da bir panayır yerinde halı sahada maç yapan insanları izliyor. Yağmur ve düz tabanlı spor ayakkabıları yüzünden sürekli düşüyorlar; hem de resmen havada parende ata ata... Messmer bu adamların kaymalarını nasıl engelleyebileceğini araştırıyor. Ayakkabıların altına tahta çiviler takarak ilk kramponu üretiyor. Markasının adını, uçamadığı için zıplayıp garip şekiller çizen yaban arılarından esinlenerek Hummel koyuyor. Çünkü düz ayakkabılarla futbol oynayan sporcular kayıp kayıp düşerken tıpkı bu arılar gibi görünüyor.
1991’e kadar Hummel kardeşten kardeşe geçerek ayakta kalmaya çalışıyor. 1991’de hukuk son sınıf öğrencisi Christian Stadil markayı satın alıyor. Tarihten ilham alarak tasarladığı ilk koleksiyon çok beğeniliyor ve dünyada retro rüzgarlarının esmesini yol açıyor. O rüzgarlar Türkiye’ye de geliyor. Hummel adını duyan herkesin “A ben o markayı 20 yıl önceden biliyorum” demesi bu yüzden. Avrupa ve Amerika’dan kaçak olarak geliyor, Tophane’deki Amerikan pazarında satılıyor.
TALİBAN’A RAĞMEN AFGANİSTAN’DA SPONSOR
Hummel son dört yıldır hızla büyüyen bir spor giyim markası. Özellikle ayakkabıda ciddi atak yaptılar. Çünkü kendilerini hiçbir zaman lifestyle marka olarak konumlandırmadılar. Her zaman önce sokağı hedeflediler. Sokakta zevkle giyilebilecek koleksiyonlar ürettiler. Ve belki de en önemlisi her zaman sınıfın yaramaz çocuğu oldular. Nasıl mı? Afganistan’da Kadın Milli Futbol Takımı’na sponsor oldular. Talibanın bütün tehditlerine ve baskılarına rağmen...
Dalai Lama’nın kardeşi tarafından o sürgündeyken kurulan futbol takımına da destek verdiler. Hem de Çin gibi bir devin “Bu takımı desteklerseniz ülkemizde üretim yapamazsınız” demesine rağmen. Üretiminin yüzde altmışını Çin’de yapan Stadil bu tehdidi yapan, Kopenhag Çin Büyükelçisi’ne orta parmağını kaldırarak; “Elinizden geleni ardınıza koymayın” diyor.
Gelelim Erda çiftinin bu markayı Türkiye’ye getirmelerine. Deniz Erda’nın önemli bir perakendecilik tecrübesi var. Mavi’den kendi işini yapmak için ayrılmış. Ebru Erda’yı yıllarca Bilge Egemen ile yaptıkları ‘Devriye’ programında izledik. Karı-koca kendilerine ait bir tekstil markası yaratmak ya da Türkiye’de olmayan bir markayı getirmek için kolları sıvamışken yolları Kazım ve Zeynel Akbulut’la kesişti. Akbulut Tekstil Hummel’ın Türkiye’deki üreticilerindendi. “Bizimle birlikte Hummel’ı Türkiye’ye getirir misiniz?” diye sordu. Deniz ve Ebru hemen yazışmaya başladı: “İlk başta bizi pek ciddiye almadılar. Ama perakendecilik tecrübemizi de arkamıza alarak onlara pazarı ve potansiyeli çok iyi anlattık, önemsemelerini sağladık.”
PASCAL, FURKAN VE IVERSON
İlk mağaza 2010 Mart’da Palladium’da açıldı. Dokuz ay sonra Türkiye’ye üretim hakkı da verdiler. Artık koleksiyonlar Türk insanının ihtiyacına göre revize edilebiliyor ya da yeni ürün tasarımı yapılabiliyor. Şu anda 26 mağaza, 131 satış noktası var. Başarılarını şuna bağlıyorlar: “Piyasa, var olan markalardan çok sıkılmıştı. Hummel renkleri ve logosuyla çok ilgi çekti. Pascal’ın katkısı büyük. Uzun süre üzerinden çıkarmadı. ‘Çocuklar Duymasın’ın Furkan’ı da öyle. Beşiktaş Basketbol Takımı’na sponsor olduk. Bizden sonra takım Allen Iverson’u transfer etti. İmza töreninde 144 yabancı basın mensubu vardı. Bu sene Pis 7’li ile anılıyoruz. Karakter seçip hikayenin içine girmek çok önemli. Karakterlerimiz de bizi çok seviyor. Karşılıklı bir dostluk alışverişi, resmen harmanlanıyoruz. Logomuz çok avantajlı, metrelerce uzaktan “buradayım” diye bağırıyor. Tabii ki Adidas ya da Nike değiliz. Ama bu iki markanın ardından gelen üç markadan biri olmak için uğraşıyoruz. Türkiye hedefimiz de bu. Doğru yoldayız, mağazaya giren bir müş-teri ortalama 2,5 adet ürün alıyor.”
Renk kombinasyonlarımız otantik
HUMMEL ÜRÜN MÜDÜRÜ TINA JENSEN MARKAYI ANLATIYOR
Koleksiyonunuzun ana çizgileri neler?
- İlk günlerden 90’lara kadar takım sporlarına ağırlık verdik. Futbol ve hentbolda ünlü kulüplere sponsorluklarımızla markayı güçlendirdi. 1999’da şirketin varisi Christian Stadil, öğrencilerin eğilimlerini ve eski katalogları inceleyerek 70’lerin eşofman tasarımlarıyla bir koleksiyon oluşturdu. Bu kıyafetler büyük bir başarı yakalayarak retro dalgasının yer almasına yardım etti. Devam ettiğimiz bu çizgiye ‘miras’ ve ‘karakter’imiz diyoruz. Sportif ve yaşam tarzı çizgilerimiz de aynı güçle kendilerini gösteriyor.
Koleksiyon hazırlarken neye göre değişiklikler yapıyorsunuz?
- Miras vazgeçilmez. Koleksiyonu tasarlarken markamızın geçmişine ve orijinalliğine bağlı kalıyoruz. Tasarımcılarımızın kağıda ilk çizdikleri çizgiden itibaren tasarımların retro tarzını yansıtması ve hikayelerinin olması çok önemli. Her koleksiyonun ayrı bir hikayesi, yani teması var. Her sezon o mevsimlerin enerji ve renklerini temel alıyoruz. Renk kombinasyonları otantik ve orjinal oluyor. Detaylar da her yeni koleksiyonda önemli rol oynuyor. Kontrast renk şeritleri, kordon, düğme, cep, vs. detaylar modellere fonksiyonellik kazandırıyor. Tasarımda sınır tanımıyoruz.
Yaratmak istediğiniz algı?
- Ayakkabıları, spor kıyafetleri ve yansıttığı yaşam tarzıyla fenomene dönüşmeye başlayan bir marka oldu. Markayı belirginleştiren ve sevdiren yanı, tarzındaki değişiklik ve yansıttığı enerji. Çizgisi ve renkleriyle, hem spor giyimde hem de günlük yaşamda tercih edilen bir koleksiyonu var. Spor giyim markasıyız ama koleksiyonumuz, farklılığı ve çeşitliliği sayesinde günlük yaşamın da bir parçası. Giyimde her şeyi yapmıyoruz ama yaptıklarımızı en iyi şekilde yapıyoruz.