Güncelleme Tarihi:
Engin Şenkan’la çekim arasında bir araya geldik, iş ve özel yaşamına dair sohbet ettik... Oyunculuğun hafife alınmasından dert yanan şenkan, sonunda “Öyle şeyler oluyor ki, zaman zaman yaptığım işten iğreniyorum” diye isyan etti.
“Bizimkiler”le başlayan televizyon maceranız şimdi “Firar”la devam ediyor. O günden bugüne neler değişti yaşantınızda?
- “Bizimkiler” dizisiyle özdeşleştirildim ben. Bittikten sonra kaç tane dizi yaptık ama hâlâ şevket diyorlar bana... Tabii 14 sene oynadım ve yapıştı üzerime şevket rolü. Sonrasında epey dizi yaptım ama. Bu arada Devlet Tiyatrosu’ndan da ayrıldım.
Devlet Tiyatrosu’ndan ayrılmanızın nedeni TV çalışmaları mıydı?
- Öyle bir şey ki, iki iş bir arada gitmiyor. Prova için insanlar seni bekliyor, sonra “O başka işten para kazanmak için bizi bekletiyor” diyebiliyorlar. Böyle sözleri engellemek, milletin ağzını kapatmak için ayrıldım. Emekliliğim de gelmişti. şimdi sadece dizi yapıyorum... Bu arada diyeceksin ki sinemada ne yaptın?
Evet soracağım bu soruyu...
- Sadece bir filmim var. “Son Osmanlı”... Onun dışında yapmadım. Teklif gelmedi, geldiyse de çok nadir... Gelen bir teklif var ki ama; önemliydi...
“KABADAYI” FİLMİNDE OYNAMAK İSTEMEDİM
Nasıl bir roldü o?
- “Kabadayı” filminden geldi teklif. Yazarın bana anlatması şuydu: Bu bir kabadayı ama adamın başından öyle bir şey geçmiş ki biraz kırıklığı var... Senaryoyu aldım gittim eve, karşıma koydum. Senaryo bana bakıyor, ben ona bakıyorum. O sırada da “Hatırla Sevgili”yi çekiyoruz. Sette bana bu rolü harika yaparsın diye baskı yapıyorlar. Ama kırık bir adam işte... Bunu ben 20 sene evvel olsa oynayabilirdim. Ama şu saatten sonra bunu oynarsam dile düşerim diye düşündüm... Sonunda “Kusura bakmayın ben bunu oynayamayacağım” dedim. Sonra oynayanı seyrettim. Senaryodakiyle ve bana anlatılanla ilgisi yok. Gayet abartılı. O zaman diyorsun ki yazar olarak bir çizgin var madem, o zaman bu çizgini niye bozuyorsun kardeşim... Pespaye bir durum bu...
Sanki biraz kırgınlığınız var gibi...
- Evet, var. Yaptığımız iş o kadar basite indirgendi ki, yaptığım işten iğrenmeye başladım. Ben çok iyi Karadenizli konuşurum. Bütün Türkiye beni Laz bilir, oysa Arnavut’um. Makedon yani... Suyun öbür tarafından. Bu kadar iyi Laz şivesiyle konuşmama rağmen, artık Laz rolü oynamaya imtina ediyorum. Çünkü üzerinize yapışıp kalıyor rol...
ADAM JANTİ OLSUN DİYE 20 KİLO VERDİM
Hep baba rolü canlandırdınız. Her zaman bir ailenin içinde oldunuz. “Firar”daki durum biraz farklı değil mi?
- Değil aslına bakarsan. Genelde ağalardan, beylerden biri oluyorum. Bu rolü kabul etmemin sebebi, yönetmen Cemal şan’ın bana “Lehçe yapmayacağız” demesidir. Kültürü sunup, evrensel olmasını sağlamaktı amaç. Doğu kültürü Mardinliler’e, Midyatlılar’a ait bir şey olmasın, Türkçe konuşup bir soruna yönelelim diye konuştuk. Bir de bana hep “Mafya babası oyna” dediler. “Kurtlar Vadisi”nden de teklif geldi. Bizim Devlet Tiyatrosu’ndan herkes oynadı, bir ben oynamadım. Hani Amerikanvari bir tarz. Adam yaptığıyla mutlu oluyor, elde gazete falan... “Firar”, bana bu anlamda cazip geldi. Bir de bunu denemek istedim...
Epey kilo verdiniz bu arada...
- Evet 18-20 kilo kadar... Dedim ki bu adamın bir de janti görüntüsü olsun. Mafya babası olacak ya...
Sizi her zaman şen, güler yüzlü biliriz. Bu rollerle çok tezat değil mi?
- İlk bakışta asık suratlı görünürüm gerçekten... Ama oturup konuşmaya başlayınca şamatayı yaparım. Tanıyana kadar her şey.
Bu mesleğiniz gereği olan bir şey mi?
- Evet. Bir de fazla yere gitmem. Bir iki yer vardır belirlediğim, oraya gider sonra eve dönerim. Fazla dolanmam yani...
EŞİMLE AYNI PROJEDE YER ALMAK İSTEMİYORUM
Tam da burada sormak istediğim bir sorum olacak. Özel hayattaki baba rolünüz nasıldır? Engin şenkan nasıl bir babadır?
- Hep çocuklarına sıkı sıkıya bağlı baba rolleri adlım. Özel hayatımda da öyledir. Onlarla birlikte olmaktan çok mutluyum. Aile yaşantısını seviyorum ve ailemle ilgilenmekten çok keyif alıyorum.
Çocuklarınız sizin mesleğinizi seçmedi mi? Eşiniz de oyuncu çünkü...
- ıki kızım var, ikisi de istemedi oyuncu olmayı. Biri Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası ılişkiler mezunu. şimdi yine iki çocuğu olmasına rağmen, bir de hukuk fakültesinde okuyor. Diğeri de halkla ilişkiler okudu. O bazen “ben balerin olmak istiyordum” diyor ama...
Eşiniz Devlet Tiyatrosu oyuncusu. Onunla aynı projede yer almak istemez misiniz?
- Tiyatroda, Cüneyt Gökçer’den rica etmiştim bizi aynı oyuna verme diye. O da itina etti. Tiyatroda hiç aynı oyunda olmadık. “Bizimkiler”de oynadık ve “Yazlıkçılar”da... Ondan sonra ben istemedim.
Bu sizin kararınız mı?
- Benim kararım. Eşimin de onayladığı bir durum.
ANNEM ÖLDÜĞÜ GÜN SAHNEYE ÇIKTIM BEN DE SALAĞIM
Tamamen emekliye ayrılmayı düşündünüz mü hiç?
- Düşündüm, hatta iki ay Akçay’da bunu denedim de. Ama iki ayın sonunda fark ettim ki yapamıyorum. ışimi bırakırsam erken ölürüm. şöyle bir durum var; seyirci senin hiçbir zaman ruh haline bakmaz. Adam vermiş parasını, seni seyredecek. Annem öldü, ben oynadım. Hani birinin dediği gibi, annesi öldüğünde sahneye çıkan kişi salaksa, ben o salaklardan biriyim.
Haluk Bilginer söylemişti bu sözü...
- Annem öldü, o akşam oynadım. Performans neyse aynısını vermeye mecbursun. Ertesi gün annemi defnettim. Hayatımın ilk ölüm acısıdır bu. Böyle bir şey yaptım. Bu işi yapacaksan her şeyden soyutlanacaksın. Titiz olunması gerekiyor. Ağzı leş gibi kokan bir oyuncu karşımda oynasın istemem. Ama laçkalaştı her şey. Yaptığımız işin bir ayrıcalığı kalmadı. Eskiden de derlerdi, bizim çocuk okumayacak, onun bunun taklidini yapıyor, tiyatroya versek de oyuncu olsa diye. şimdi o konuma geldik. Herkes yapıyor.