Güncelleme Tarihi:
Yaz geldi ya! Şu anda en önemli meselemiz, nasıl yanacağız, güneşe çıkarken ne süreceğiz, nasıl tedbir alacağız v.s. Gazetelerde, dergilerde sayfalar dolusu tavsiye.
Ben de pek meraklıyımdır yanmaya. Sabah bir çıkarım güneş altına, neredeyse ayağımın altına kadar yakarım. Öyle hale gelirim ki gece karanlığında görseniz farkedemezsiniz. Birkaç defa son anda, tek beyaz yerim olan dişlerimi gösterip çarpışmaktan kurtulduğumu hatırlıyorum.
Bu halime en çok annem üzülüyor. O'nun gençliğinde akça pakça olmak prim yapıyormuş. O da o günlerin etkisiyle, sakız gibi kızlarım var diye için için övünüyor herhalde. Beni, heves edip saçını sarıya boyatmış Nijerya'lı gibi karşısında görünce üzülüyor haliyle.
Bu işi fazla abarttığımı ben de kabul ediyorum. İşten güçten tatile çıkamayıp da yaz ortasında teleme peyniri gibi dolaşmak zorunda kaldığım günler kendimi eksikli hissediyorum etrafa karşı. Hani neredeyse üzerinde ‘‘beyazlığımdan dolayı özür dilerim’’ yazan döviz taşıyacağım elimde.
Üç beş sene öncesine kadar, kış ortasında yanık insanlar gördüğümde herhalde güneşli uzak bir yerlere tatile gittiler bunlar, diye düşünüyordum. Meğer solarıum'da yanarlarmış. Bunu öğrendim ya, tamam artık. Tamam da bir yandan da korkak bir tarafım var. Elektrikli aletlerden korkarım, kaçak maçak olur diye. Yanacağım derken gerçekten yanmak da var. Birkaç sene cesaret edemedim, sonra baktım ki hiç kimseden bununla ilgili vukuat duymuyorum, gözümü karartıp en yakın solarıum salonuna attım kendimi.
SİYAHIN DA SİYAHI
Kapıyı marsık gibi bir kız açtı, çok şık döşenmiş bir salona buyur etti. Salonda benden önce gelmiş kömür karası birkaç kişi daha var. Görseniz göçük altından kurtarılmış zannedersiniz. Birbirimizi süzmeye başladık. Benim ilk defa geldiğimi anladılar. Biraz alaylı bakıyorlar. Yüzüm onlarınkinin yanında uzun bir hastalıktan kalkmış gibi bembeyaz. Ben de onlara bakıp, acaba bunlar niye geldiler diyorum. Deterjan reklamlarından beyazın da beyazı olduğunu biliyorum da, siyahın da daha siyahı olduğunu bilmiyorum. Yoksa kendilerini iki ton açtırmaya mı geldiler. Ben ne bileyim belki öyle bir makine de vardır.
Ben böyle düşünürken kız gelip ‘‘Nerenizi yakmak istiyorsunuz?’’ diye sordu. Demek mevzi yanmak da var burada. Her tarafımı yakacağımı söyleyince bu defa ‘‘Ayakta mı, yatakta mı istersiniz?’’ diye sordu. Yatak daha rahat olur herhalde dedim. Kız beni alıp bir odaya götürdü. Odada camdan bir yatak var, içinde lambalar görünüyor. Boylu boyunca yattım yatağa. Kız biryerleri kurcaladı, düğmelere bastı, bir baktım üstüme altımdaki yatağın aynısından bir yatak iniyor. Onun da içinde lambalar var. İndi, indi tam vücuduma değmek üzereyken durdu. Aynen iki tost ekmeği arasındaki sosis gibiyim. Ve lambalar yandı, vücudum ısınmaya başladı. Bir yandan da bir yerden püfür püfür hava geliyor. Zaten o gelmese sıcağa dayanmak mümkün değil. Diyorum ki kendi kendime, ister misin şimdi bu tepemdeki alet bozulup üstüme düşsün, beni buradan çizgi filmlerdeki gibi yamyassı çıkarsınlar. Bildiğim bütün duaları okurken, kız geldi mangaldaki köfteleri çevirir gibi ters yüz etti beni. Bir müddet de öyle yattım. Bu arada buradan çıktıktan sonra evdeki tost makinesini ortadan yok etmeye yemin ettim.
TÜPTE HAYAT
Ben bu solarıum defterini kapatmaya niyetlenmiştim ki arkadaşlarım ‘‘Sen tüpe gir, orası yatak gibi değil’’ dediler. kalktım gittim. Kendim için değil, etrafımdakilerin göz estetiği için bütün çabam. Tüpe gireceğim dedim kıza. Beni 50 cm. çapında, yerden tavana kadar bir silindirin içine soktu. Orası soyunma odasıymış. Duvarlara çarpa çarpa soyundum. Güneşe çıkar gibi yağlanıp, duvardaki alete dörder dakikalık üç tane jeton attım ve kapısı bu silindirin içine açılan, yine 50 cm. çapında başka bir silindirin içine girdim. Tüpün bütün iç yüzeyinde lambalar var yanıyor, yine yataktaki gibi bir yerden hava üflüyor. Yanlarda hem kalça hizasında hem de ellerinizi yukarı kaldırdığınızda tutunabileceğiniz bölümler var.
Jetonu attığınız anda makine çalışmaya başlıyor. Bu sefer de, ya oniki dakika sonra makine durmazsa, olur ya, Allah yapısı değil ki bu. Beni buradan kavrulmuş böcek gibi çıkarırlarsa, kapı arkamda kaldı, itsem açılar mı? Kız istediğim an çıkabileceğimi söylemişti, ama denesem mi acaba? Allahım buradan çıkınca dünyanın en güzel kadını olacağımı bilsem bile, bir daha buraya girmeyeceğim. Ben bu düşünceler içindeyken makine durdu. Kapıyı itip çıktım. Yine duvarlara çarpa çarpa giyinip salona geçtiğimde şunu öğrenmiştim: Oniki dakikanın aslında çok uzun bir zaman dilimi...
Şimdi siz bir daha oraya asla gitmediğimi düşünüyorsunuz değil mi? Yanılıyorsunuz. Haftada iki gün gidip o tüpün içine giriyorum. Hırs bastı beni, yandıkça yanasım geliyor. Negatif film gibiyim adeta, hala yetmiyor. Bu, aynı para hırsı, şöhret hırsı gibi birşey. İllaki en yanık ben olacağım. Ayna ayna canım ayna söyle benden yanık var mı dünyada?
mış muş köşesi
Amerika soruyor: Civan'ı gerçekten istiyor musunuz?
Hayır canım! İstemiyoruz. Edes'le Bezmen'i de istemiyoruz. Hala anlamadınız mı? Onları oraya biz gönderdik, sizi içten çökerteceğiz.
Turfanda organ geliyormuş. Şimdi ister misiniz yıllanmış siyasiler organlarını yeniletip bir elli sene daha işi götürsünler.
Zina yapan kadına yeni yasa çıkana kadar ceza yokmuş.
Haydı hanımlar hazır ceza yokken...
ABD Dışışleri Bakanlığı vatandaşlarını uyarmış: Türk trafiği çok tehlikeli.
İyi! Hiç olmazsa birşeyimizden korksunlar.
Nüfus cüzdanları çağ atlayacakmış.
Hainler! Cüzdanlarımızla aramızı açmak istiyorlar.
Bilim dergisi Focus orgazm konusunu incelemiş.
Yıllardan beri incelemeler, tarifler.. Teori hepimizde sular seller gibi, pratikte tık yok.
Kıbrıs Rum Kesimi dışışleri bakanı, ‘‘Toprak verin, asker çekin’’ demiş.
Emriniz olur. Üstüne orta şekerli bir kahve alır mıydınız?