Yalnızlık benim yaşam biçimim

Güncelleme Tarihi:

Yalnızlık benim yaşam biçimim
Oluşturulma Tarihi: Ocak 12, 2008 00:00

Ferhan Şensoy, Uğur Yağcıoğlu'nun senaryosunu yazıp yönettiği "Son Ders" filmiyle uzun bir aradan sonra beyazperdede olacak.

Haberin Devamı

8 Şubat'ta vizyona girecek filmde geçmişiyle hesaplaşan bir üniversite hocasını canlandıran Şensoy, canlandırdığı karakterle ilgili şunları söyledi: "Adamın yaşadığı hikaye gerçekten dramatik... Saffet, yurt dışında yaşayan bir üniversite hocası... Doktorlar kendisine ölümcül bir hastalıktan ötürü çok az ömrünün kaldığını söyleyince, Türkiye'ye dönüyor ve geçmişiyle hesaplaşmaya başlıyor" dedi.

n Yeni filminiz "Son Ders" çok yakında izleyici ile buluşacak. Öncelikle bu filmde canlandırdığınız Saffet karakterinden söz edebilir misiniz biraz?

- Adamın yaşadığı hikaye gerçekten dramatik... Saffet yurtdışında yaşayan bir üniversite hocası. Doktorlar kendisine ölümcül bir hastalıktan ötürü çok az ömrünün kaldığını söyleyince, Türkiye’ye dönüyor ve geçmişiyle hesaplaşmaya başlıyor.

Haberin Devamı

n Film sadece Saffet üzerine mi kurulu, ana tema nedir?

/images/100/0x0/55eb5856f018fbb8f8bb4065

- 12 Mart’ta birbirinden ayrılan 5 solcu arkadaşın yıllar sonra tekrar karşılaşması üzerine kurulu bir film. Bir 12 Mart hesaplaşması... 30 yıl sonra beşi karşılaşıyorlar bir yerde ve Saffet diyor ki; "Baktık silahla olmuyor, bundan sonra gençlerle"... Onlar silahla bir şeyleri değiştirmeye uğraşmışlar 12 Mart’ta. Olmayacağını görmüşler.

n Saffet’i üniversite hocalarından ayıran özellikleri nedir?

- Dersleri çok farklı anlatan, daha çok hayatı anlatmaya uğraşan bir adam. "Dersi hayat verir; yaşayacaksınız, göreceksiniz, böylece öğreneceksiniz. Burada benim söyleyeceğim çok şey yok" diyen, öğrencilere dert yanan ve onların çok sevdiği bir hoca olan adam bu Saffet...

n Siz de Saffet gibi mi düşünüyorsunuz?

- Saffet, "Yaşamalısınız, hatalar yapmalısınız, hatalarınızı böylece öğrenirsiniz" diyen bir hoca... Deneme-yanılma metodunu öneriyor. Ben Ferhan Şensoy olarak öyle düşünmüyorum. İlle de yanılmam gerekmiyor. Yanılgı payı vardır belki ama benim düsturum deneyip yanılmamak!

n Siz üniversite hayatınızda nasıl bir öğrenciydiniz? Hocalarınızla aranız nasıldı?

Haberin Devamı

- İki yıl Güzel Sanatlar Akademisi’nde mimarlık, ardından Fransa’da konservatuvar okudum. Üniversite hayatım bu filmle örtüşen bir şekilde geçti; 12 Mart döneminde yani... Çok ders yapılan bir dönem değildi. Çok politize bir öğrencilikti bizimki. Güzel Sanatlar Akademisi de aşağı yukarı Dev-Genç’in merkezi konumundaydı. Bütün önemli

/images/100/0x0/55eb5856f018fbb8f8bb4067
toplantılar akademinin kantininde olurdu. Zaten karşı grup yoktu, herkes solcuydu. Ben de öyleydim. Derslerle pek ilişkim olmadı. Kimi derslere girmedim, yüksek matematikten hemen birinci derste kovuldum. O saatlerde resim atölyelerine gidip resim yapardım. Sonrasında Fransa’daki konservatuvar dönemi başladı. O zaten aşkla gittiğim bir okuldu. Mimarlığı bırakarak tiyatrocu olmaya karar vermiştim.

Haberin Devamı

n Mimarlık da iyiymiş aslında...

- Evet, ama ben mimarlık öğrencisi olmuşken neredeyse Grup oyuncularında profesyonelleşmiştim. Tiyatroya evden gizli başlamıştım. Annem babam bilmiyordu bile.

n Erkek çocukları da sanatla uğraşmak istediklerini ailelerine söylemeye çekiniyor muydu?

- Hayır, bu bir kuşun yavrusunu koruyup kollaması gibi bir durum. "Oğlum sefil olursun! Bu ülkedeki tiyatrocuların hepsi sıkıntı içindeler" derlerdi. Rahmetli babam bana hep "Tamam çok seviyorsan yap. Kendine bir iş bul, hafta sonları tiyatro yaparsın" derdi. Ben bunu çok saçma buluyordum. Ama son 5-6 yıldır, gerçekten de tiyatro sadece hafta sonu yapılan bir işe dönüştü.

Haberin Devamı

n Mesleğiniz nedir peki?

- Ben mesleğime tiyatroculuk demiyorum. Mesleğim yazarlık benim. Benim tiyatrom da zaten kendi yazarlığım üzerine kurulu. Tiyatroculuk bir gün sıkılıp bırakılabilecek bir iş. Ama yazarlık ölene kadar.

n "Son Ders"te genç oyuncularla pek karşı karşıya gelmiyorsunuz anladığım kadarıyla...

/images/100/0x0/55eb5856f018fbb8f8bb4069

- Sadece birkaç derste bir arada bulunduk. Onlarınki benimkine paralel giden başka bir hikaye. Genel olarak yetenekli oyuncular var. Bu filmde bir Kaan Urgancıoğlu ile, bir üniversitede aşkımı oynayan Neriman Uğur ve kızımı oynayan Ece Uslu ile karşılıklı rollerim var. Ama başka hikaye anlatmam, yoksa "O filmi gördüm" diyecek okuyanlar.

n O kadar da değil!

Haberin Devamı

- Türkler’de o kadar! Filmin adını gazetede okuyunca görmüş kadar oluyor, gitmiyor. Okudu ya gazetede magazin olarak, "Ben izledim" diyebiliyor.

n Seyirci sizi tanıyor ama, bu filmle birlikte size karşı bakış açıları değişecek mi dersiniz?

- Bunu bilmiyorum, senaryo benim değil, yönetmen ben değilim. Ama çok duygusal bir rol. Senaryoyu çok sevdim. Bir de bana benim gençliğimi hatırlattı. Öğrencilik dönemimin hikayesi. Onun 30 yıl sonraki hesaplaşması... Bunlar benim yaşadığım şeyler zaten. İçinde önemli bir aşk var, o da vardı benim hayatımda o dönemde. Kendi hayatımla paralel şeyler buldum ve okurken de çok duygulandım.

n Hayata dair çok "keşke"niz var mıdır?

- Benim öyle keşkelerim ya da pişmanlıklarım çok yok. Çünkü ben yapmak istediklerimi çok genç yaşımdan itibaren yaptım. Mesela mimarlığı bırakmayıp mimar olsaydım, "Aaa keşke olmasaydım" derdim. Benim mimarlık falan gözüm görmedi. Fransa’da konservatuvar kazandım. Cep telefonu da yok, anne-babama bir yıldırım telgrafla "Dönmüyorum! Mimarlığı bıraktım, konservatuvar okuyacağım" dedim. Ertelemedim. Sonrasında Montreal’de çalıştım profesyonel olarak... Sonra Türkiye’ye geldim ve hemen tiyatromu kurmak istedim. Her şeyimi Haldun Taner’e sorardım. Bana dedi ki "Sen hemen tiyatronu kurma, Türk tiyatrosuna yabancısın şu anda, değişik tiyatrolarda çalış". 5 yıl dolaştım, sonra "Şahları da Vururlar"ı yazdım ve Divan Pastanesi’nde okudum Haldun Bey’e... "Hiçbir tiyatroya vermeyeceğim, ben yapacağım tiyatromu kurup" dedim. "Tamam kur" dedi ve 29 yaşındayken Ortaoyuncular’ı kurdum. Keşke diyecek bir şey yok.

n Kazandığınız parayı tiyatroya yatırmak nasıl duygu?

- Gömmek diyorsunuz! Bu yatırım değil, gömüdür. Hepsi buraya gömülüdür.

Tekrar evleneceğimi hiç sanmıyorum

n Yalnız mısınız?

Tanınan biri olarak kalabalık içinde yalnız olma durumumuz yok. Ama ben Kadıköy’de oyun olduğu zaman, vapura biniyorum. İnsanlardan o kadar kaçmıyorum. Buna da ihtiyacım var. İnsanların içinde olmalıyım, önce bir yazar olarak. Şanssızlığım bir yazar olarak beni herkesin tanıması. Sait Faik’in şansı, onu kimsenin tanımaması. Biniyor kayığa, balıkçıya "Ben yazarım" demiyor ki! Biriyle balık yiyor, hayatın içine giriyor, yazıyor. Ben birine bir şey sorduğumda ’Sakın bunu yazma’ diye başlıyor. Onun için halkın içine gizli yazar tanımım olamıyor. Yalnızlık benim yaşama biçimim zaten. Örneğin birşey yazacağım zaman bir defter alıp dağın başına giderim. Yalnız olmak zorundayım. Evde birileri varken de zordur. Daha çok gece yazıyorum.

n İki kızınız var, nasıl bir babasınız?

- İkisi de çok tatlı, çok keyifliyim çocuklarımla. Ben annelerine karşı onların arkadaşıyım. Baba annem izin vermiyor, şu işi hallet kıvamında ara bulucu olarak işi çözen, onlarla arkadaş, onların yanında olan bir baba oldum.

n Tekrar evlilik düşünüyor musunuz?

- Sanmam, yalnızlığı seviyorum.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!