Güncelleme Tarihi:
Sanat sezonu bu sene daha güçlü, daha etkili açıldı. Fakat Eczacıbaşı, Sabancı, Koç gibi ailelerin meşhur yalı davetleri olmadan şehrin şahane bienal tablosu tamamlanmıyor. Peki o yemeklere kimler katılıyor, neler konuşuluyor?
İstanbul Bienali, sanat sezonunun açılışını sessiz sedasız yaptı. Bu sessizlik İstanbul Kültür Sanat Vakfı için geçerliydi sadece. İşlerini hakkıyla yapıp kenara çekilmişler ve insanları eserlerle baş başa bırakmışlardı. Açılış partisi vermediler, kokteyl yapmadılar ama bir yarışın startını verircesine silahı havaya kaldırmış ve ateşlemişlerdi. Venedik Bienali ve Art Basel kadar dünya jet-set’i, Hollywood yıldızları falan gelmese de önemli bir takipçi kitlesi var İstanbul Bienali’nin. Christie’s, Sotheby’s gibi ünlü müzayede şirketlerinin temsilcileri, dünyanın önde gelen sanat eleştirmenleri, küratörler, yerli ve yabancı koleksiyonerler, Marlborough, Gagosian gibi büyük galeriler sıkı markaja almışlardı İstanbul sanat piyasasını. Bienal mekânlarında, Akaretler’de sırılanmış galerilerin birinden çıkıp diğerine girerken, Beyoğlu’nda Mısır Apartmanı’nın merdivenlerinde ya da Karaköy’ün ara sokaklarında görebilirdiniz onları.
Asıl karşılıklı ilişkilerin kurulduğu yerlerse özel olarak verilen ev partileri ve yemeklerdi.
YALIDA YEMEK
Bunlardan ilki Demet Sabancı Çetindoğan ve Cengiz Çetindoğan çiftinin Anadoluhisarı’ndaki yalılarında verdikleri yemekti. Yabancı ve yerli galericilerle sanatçılar katılmıştı davete. Yemek öncesinde yalı ve içerisindeki sanat eserleri, antikalar ve tablolar için bir tur düzenlendi. Kafanızı çevirdiğiniz her duvarda müzayedelerden hatırladığınız ve rekor fiyata satılmış bir Osman Hamdi veya oryantalist ressamın işine rastlıyorsunuz. İki bine yakın eseri olduğu bilinen ve çağdaş sanat eseri de toplayan Çetindoğan çifti yalılarında klasik eserlere yer vermişler. Haliç’te çağdaş bir sanat müzesi açmak için yıllardır hazırlık yapan çiftin koleksiyonunun tamamını görmek için müzenin bitmesini beklemek gerekecek sanırım. Yalı turundan sonra sahile konulmuş masalarda yemeğe geçildi ve gecenin sonunda konukların çoğunluğu yalıya yanaşan teknelerine binerek hediye hamam setlerini alıp ertesi günün yoğun sanat trafiğine hazırlanmak üzere ayrıldılar.
BİENAL KLASİĞİ: ECZACIBAŞI DAVETİ
Katıldığım bir diğer davetse Oya ve Bülent Eczacıbaşı çiftinin Yeniköy’deki köşklerinde verdikleriydi. Artık bir bienal klasiği haline gelen bu davet son dönemin en kalabalık olanıydı. Yerli ve yabancı galericiler, sanatçılar, basın dünyası hatta diplomatik temsilciler... İstanbul’un sanat ortamını tam anlamıyla yansıtan bir davetti. Müze sahibi olmanın kapsayıcılığını yansıtmışlardı davetlerine. Konukları kapıda Oya Eczacıbaşı ve Bülent Eczacıbaşı ile birlikte kızları Esra Eczacıbaşı ve Emre Eczacıbaşı karşıladı. Konuklar köşkün içinden geçirilip arka bahçedeki kokteyle alındı. Eczacıbaşıların duvarlarındaki tercihleri daha çok çağdaş eserler. Eh İstanbul Modern’in sahipleri sonuçta. Ve evin en güzel köşesi hemen herkesin bayıldığı Bülent Bey’in kütüphanesi oldu. Kendi zevkine göre döşediği çalışma mekânında evin diğer köşelerinin aksine daha çok klasik eserlere yer vermiş Bülent Bey. Hemen çalışma masasının yanında portatif lambayla özel olarak aydınlattığı küçük bir Osman Hamdi tablosu var ki adeta gözbebeği. Yemek öncesinde ve sonrasında konuklarıyla tek tek ilgilenerek geceyi tamamladılar.
MÜLDÜR’DEN PERFORMANS
Çok daha dar kapsamlı tutulmuş ve yakın sanat çevresi davet edilmiş bir diğer partiyse Füsun ve Faruk Eczacıbaşı’nınkiydi. Galata Meydanı’nda, kulenin hemen karşısındaki Han Tümertekin imzalı evlerinde verdikleri partiye damgasını vuran şair Lale Müldür’ün doğaçlama İngilizce şiir okuma performansıydı. Bu yılki bienalin “Anne ben barbar mıyım” dizesiyle kavramsal çerçevesini çizen Müldür güncel sanatın yeni ikonu gibiydi. Gecenin bir diğer ilgi çeken konuğu ise ünlü yazar Orhan Pamuk’tu. Sanatçı Erdağ Aksel ve Ayşe Kadıoğlu ile partiye katılan Pamuk yine beraber ayrıldı.